İslam’dan haz etmeyen, İslamı tenkit ve yermek için İslam ismini kullanmadan, değişik tanımlamalarla İslam’a saldıran muhalefet, son zamanlarda bu sığ ve dar bakışı ile, hükümetin uyguladığı dış politikayı, kendince yermekte ve tek taraflı bir politika gibi sunmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, muhalefetin bu iddialarının bir karşılığının olduğunu bilinmesi olacaktır. Çünkü muhalefet bu iddialarını aziz Türk milletinin menfaati için değil, daima dışarıya göbeğinden bağlı olduğu ülke ve mahfillerin yönlendirmesi sonucu yapmaktadır.
Hükümetin Ortadoğu ve Afrika ve güney Amerika olmak üzere, yeni yeni açmış olduğu elçilikler ve benzeri temsilcilikler ile ilişki kurduğu ülke sayısı her gün artar, bu ülkelerden bazılarına maddi ve manevi yardım yapılır iken, sadece bu ülkelere yardım yapılıyor, sadece bunlar ile ilişki kuruluyor iddiası ile, İslam coğrafyasının, Osmanlı hatırası bu bölgeler ile Türkiye’nin tekrar bir ilişkiye geçmesini istemeyen batılı düşmanlarımızın oyununa gelerek aynı söylemleri içeride maalesef muhalefet seslendirmektedir. Çok değil, bu coğrafya ile ilişkilerimizin nispeten veya bir kısım yerler ile tamamen kesilmesinin üzerinden yüz yıl geçmemiştir. Bir milletin mazisinde yüz yılın bir esamisi dahi okunmaz. Bin yıllar dahi sözlü tarihte dün gibi anlatılır. Oysa muhalefetin iddia ettiği gibi Türk dış politikası tek yanlı değil, belki tarihte hiçbir millete nasip olmayacak çok çok geniş bir coğrafyada, bu güne kadar ilişki içinde olduğumuz ve olmadığımız nice millet ve devletler ile kurulmuştur. O zaman mesele nedir diye sorar isek. Asıl meselenin yurtta sulh, cihanda sulh gibi muazzam bir düsturun arkasına sığınan, yerli ve milli olmayan bir muhalefet ve onu besleyen güçlerin çekindiği husus, Türk milletinin etrafına göz gezdirmesi, mazisini hatırlaması, Rabbin kendisine vermiş olduğunu düşündüğü asli vazifesine yoğunlaşmasını önlemektir.
Yurtta sulh, cihanda sulh aslında muazzam bir düsturdur. Fakat güya bu düstura sığınıp, Türk milletini Edirne ile Kars arasına sıkışmış, hatta bu sınırlarını dahi içeride muhafaza etmek için daima mücadele içinde olan bir devlet olarak kalması, canının ve içinde bulunduğu bu dar coğrafyayı dahi kaybetmemek için çırpınan bir Türkiye olmasını istemektedirler. Canının derdine düşen bir Türkiye, etrafına bakmaz, mazlumları görmez, ilayı kelimetullah gibi bir davası, kızıl elma gibi bir mefkuresi olmaz, olamaz. Aç bir insanın, başkasını düşünmesi eşyanın tabiatına aykırıdır. Türkiye’ye biçilen rol, kendi kendine yetme sınırında olan, silahları silah olmaktan çıkmış, ordusu kendisini besleyen milletine tepeden bakan ve baskı ile dirilmesine müsaade etmeyen bir Türkiye iken, Rabbimizin inayeti ile bu zincir kırılmış, kendi silahını kendisi yapan, ordusu dünyanın en muharip orduları arasında ilk sıralarda yer alan, yüzyetmiş devlete maddi ve manevi yardım etmede, dünya birincisi olan bir Türkiye ortaya çıkmıştır. Bu Türkiye’yi yıkmak, en azından yavaşlatmak ve dış politikada uygulamış olduğu ve emperyal devletlerin bütün projelerini sekteye uğratan çalışmalarını zora sokmak için dış güçler, içeride muhalefet kanalı ile, güya islami projeler dışında hiçbir yerle ilgilenmeyen, sadece Araplar ile ilgilenen, bir dış politika gütmekle suçlanmaktadır. Burada Araplar sözü ile bütün Ortadoğu ve Afrika söz konusu edilmektedir. Oysa Afrika’da mesela mısırda dahi araplar azınlıkta olup, yirmi milyonun üzerinde Türk ve başka kavimler yaşamaktadır. Fakat islami geçmişleri dolayısı ile bu coğrafyada Arapça konuşulan hakim dil durumundadır. Aslında işin arap meselesi olmadığını, dünyanın en zengin yer altı kaynaklarına sahip bu beldelerini nerede ise ikiyüz yılın üstünde sömüren batı, bu sömürüsünün, Türkiye’nin hadiseye dahil olması ile biteceğini bilmesidir. Sudan bunlara en iyi örnektir. Petrol olan bölgeyi türlü terörist oyunlar ile ayırıp sudanı ikiye bölüp, petrol bölgesini hristiyan sudanlılara vererek, en azından orada kalıcı olmaya çalışıyorlar. Türkiyenin başta somali olmak üzere bütün afrikaya,aziz Türk milletinin milli bakışı, muhafaza, müdafaa müsamaha ile yaklaşması, maddi menfaat temini için değil ,maddi yardım için oralarda bulunması bütün bu oyunların bozulmasına sebeb olmuştur. İşte Türkiyeyi durdurmak için bulunan en aptalca bahane arap hayranlığı ve yeni osmanlıcılık iddiasıdır.Elin bu uydurma sözlerine inanan muhalefetimizin ise aziz Türk milleti ile maddi ve manevi bağı kalmamıştır. Ne osmanlıyı ne onu meydana getiren selçukluyu ve nede selçukluyu meydana getiren oğuz ve kuman boylarını ve ne oğuzhanı ne attilayı tanımaz bilmezler.İslam öncesi Türk tarihini önceleyerek, islam ile olan bağımızı kesmek ise asıl muratları olup, bu geçmişimizi bize karşı kullanmak gibi bir aptallığa düşmüşlerdir.
Türk dış politikası ile sayın Devlet Bahçeli beyin son açıklaması, ortaya koyduki niyeti üzüm yemek olan siyasiler görmüşlerdir ki, hükümetin uygulamış olduğu dış politikanın yüzlerce yüzü ve cephesi vardır ve asıl düşmanlık bu yüzlerce yüzü olan dış politikayadır. Türkistanı ihmal ettiğini iddia eden bu kişi ve kurumlar, hayatlarında ata yurdumuza adım atmamış, her Türkistan diyene faşist damgası vuran komünistler ve bu gün bu komünistleri mal bulmuş mağribi gibi sahiplenen güya ülkücü ve milliyetçi olduğunu iddia eden siyasilerdir. Nerede ise ikiyüzyıldır kazı ve araştırma yapan yabancıların bulmuş olduğu bize ait maddi eserlerin bir çoğu elimizde olmadığı gibi bir turist gibi seyretmek zorundayızdır. Oysa son onbeş yılda kazandığımız maddi ve manevi kalkınmanın verdiği güç ile, başta moğolistan olmak üzere ata yurdumuzun dört bir tarafında ,başında anlarca profesörün olduğu ekipler dolaşmakta, buldukları binlerce ata yadigarını muhafaza için dünyanın en büyük çadır müzesini inşa etmekte ve gözyaşları içinde kültigin anıtımızın orjinalini yerine koymakta ve kopyasını açık alında muhafaza etmekte ve açık alanda kalan bütün ata yadigarlarına bekçi dikmekte ve bunları yapar iken para sıkıntısı çekmemekte, artı o bölgede bulunan Türk asıllı kardaşlarımıza cami,, okul, yurt v.s yapmakta, ve işte aziz Türk milleti budur sözünü moğollara söyletmekte, o moğollar geçmiş tarihimizde bize yapmış oldukları yanlıştan ve yanlış tanımaktan pişman olduklarını beyan etmektedirler.
Dış politikamızda ikinci kanadımız ise kafkasya kırım ve bulgar yurdumuzdur. Sınırlarının içine bütün kafkasya, kırım, kazan,başkurdistan,çuvaşistan,sibir,kuman kıpçak yurtları, şimdiki bulgaristan moldova, ukranie v.s bölgeleri giren kadim bulgar yurdumuzun her santimetresi ile ilgili birimler harıl harıl çalışmakta ve rus ayısını uyandırmadan bu kardaşlarımıza maddi ve manevi destek verilmeye çalışılmaktadır.
Dış politikamızın bir diğer önemli bölgesi ise nazlı Rumeli yurdumuzdur. Başta macaristan olmak üzere, yüzlerce yıl bulunduğumuz balkanlar Türk dış politikasında önceliği olan yerler arasındadır. Terk etmek zorunda bırakıldığımız bu aziz yurt parçamızda , bizden kalan bir tek taş dahi olsa, elden geçirilmekte, onarılıp tekrar ayağa kaldırılmakta, okullar camiler, yurtlar ve fabrikalar açılarak oradaki kardaşlarımızın, merhum şehit yıldırım bayazıtın, karındaşı doğa bey’e kale surlarının arkasından dediği gibi dayan, yettim bire doğan beyim dayan diyen gür sesi olmaktadırlar.Balkanlar azizdir, bizimdir, Türkiye cumhuriyetinin yetmişbeşinci yılını, oğlu olmayan görmemiş gibi kutlayanlara o zaman biz sözüm olmuştu, tıpkı o sözüm gibi ne oluyor beyler biz, uyvarı yetmişbeş sene sahiplenmiş , yönetmiş bir milletiz, biz nazlı budini yüzelli yıl sahiplenmiş yönetmiş bir milletiz, biz tarihte devletsiz, orsuz kalmamış bir milletiz, bize ne oluyor ki başkalarının kurmuş olduğu devletler, yunanistan, ermenistan ve israill gibi aşırı ve uçarı,sevinmekte ve kendimizi kaybetmekteyiz. Rabbime şükürler olsun ki bilinen devlet tarihimiz en az beşbin yıllık. Anadoluda aziz Türk varlığının bulunduğu tarih en az beşbin yıllık. İslamdan öncede, sonrada bizim olan bir yurdun üstündeyiz ve antropolojik ve arkeolojik ve jinekolojik, filolojik çalışmalar bunu ispatlamayada başlamıştır. Bize yakışmayan bu kutlamalar, hiçbir zaman devlet sahibi olmamış, onun bunun yardımı ile devlete benzer bir yurdu olabilen, milletçikler içindir. Ne Yunanistan, ne İsrail ve nede Ermenistan baki olmayacak, onları kuranlardan o aziz yurdumuzun üstünde yaşayan ecdada zalimce yaptıklarının hesabı mutlaka sorulacak ve o yurtlar eski sahiplerine, aziz Türk milletine avdet ettirilecektir. Rabbimizin inayeti ve ihsanı ile inşallah.
Gelelim doğu Türkistan’ımıza. Bu Arap sevicisi, Arap hayranı sözleri ile bizi suçlayan güruh, bizler elimiz kolumuz zincirler ile yürüyüş yapar iken bizi seyreden, bize faşist diyenler, bu gün bizi doğu Türkistan’ı ihmal ve görmemezlikten geldiğimiz ile suçlamaktadırlar. Kendileri ne yapmışlar diye baktığımızda, Çinlinin en çok istediği her haltı yaptıklarını ve bizzat bu yaptıkları ile orada yaşayan, kardaşlarımızın hayatını zindana çevirdiklerini görürüz. Hükümetin politikası ılımlı ve oraya zarar vermeyen, oranın maddi kalkınmasını önceleyen bir politikadır. Muhalefet ise her gün çinin protesto edildiği, çinden gelen her kişinin ve yetkilinin üzerine yumurta atılması ve çeşitli hakaretler ile çine gönderilmesine istemektir. Bu dediklerinin yapılması halinde, buradan giden çinlilerin oradaki kardaşlarımıza, kendilerine atılan her yumurta ve hakaret içen kurşun sıkacağını bilmediklerini zan etmiyorum. Zaten bu güruhun içinde gerçekten samimi olanlar azınlıkta olup çoğunluğunun doğu veya batı Türkistan diye bir dertlerinin olmadığını biliriz. Nazım Hikmet haininin, Türk çocuklarını banyo küvetinde parçalayan makarios papazının heykelini dikenlerin, Türklük iddiaları sadece islama zarar verdiği sürece makbul sözlerdir. Aksi olsa Türklüğün en büyük düşmanları ile bir olanların Türk milliyetçiliği sözleri havada kalacaktır.
Sayın Devlet bahçeli bey hükümetin bu çok yönlü, Türk milletinin ve İslam aleminin tamamını içine alan, fazladan olarak Hristiyan veya gayri Müslim fakat mazlum olup zulüm gören bütün devletlerin ve milletlerin yanında olan politikasının farkında olduğunu ve bundan mutluluk duyduğunu belirten beyanı çok mühimdir. Türk milliyetçiliğinin gerçek sahibi olan MHP yönetimi, hükümetin bu politikasını tasdik ve onaylamakta ve aziz Türk milletinin menfaatına olduğunu kabul etmektedirler.Sayın Devlet Bahçeli bey, hükümetin hem Türk dünyasını ve hem islam alemini ihata eden, üstüne mazlum her kim varsa sahiplenen bu politikayı tasdik ve takdir etmektedir. Türk milliyetçiliği, aslında budur. Bütün dünya Türkiyenin, kendisini çağıran ata topraklarına ilgisini, fazladan hiç gitmediği yerlere, antarktika gibi sadece hristiyan batının sahiplendiği yerlere ulaşmasını kabul edememektedir. Türkiye dışında hiçbir yerde olmasını istemedikleri Türkler, bu gün dünyanın en soğuk yerlerinden olan antarktika kıtasına dahi adım atmaya ve oraya yerleşmeye, bizde varız demeye başlamıştır. Doğu Türkistanı suistimal edenler, şimdi aynı sözler ile önce doğu Türkistanı görsün diyeceklerdir. Hükümetin doğu Türkistan ile ilgili politikasını buraya yazmayacağım. Her husus yazılmaz, bazıları yapılır ve hissettirilir. Hükümetten ve devletten anlamayanlar, her konunun ortada konuşulmasını istemek gibi düşmanın istediği tavra sergilemekte, örtülü ödenek gibi Türk milletinin namusu sayılacak harcamaların aleni olarak ortaya serilmesini utanmazca istemektedirler.
Türk dış politikamızda yapılanlar, osmanlı ceddimizin, hayallerinin gittiği her yere gitmişmidir. Hayır.Daha gitmediğimiz, atalarımızın aziz hatıralarının olduğu yerler vardır, hedefimizdedir ve muhakkak gidilecek ve onları unutmadığımız, onları bildiğimiz, onların bize sevgi ve alakalarını bildiğimizi göstereceğiz. Öye yerler varki, hayatında hiç Türk görmemiş insanlar ve bölgeler, ataları bize yardım etmiş, bizim için ağlamış ve üzülmüş yerler. Sevakin gibi bilinen yerlerde değil. Güney asyada ve güney amerikada öyle yerler varki bizi bekler. Kurtuluş harbinde bizim ordumuz içinde bulunan güney amerikalı yiğitleri biliriz ve onların devletlerinide sahipleneceğiz.
Türk milleti Türkiyeye sığmayacak kadar büyüktür. Politikası da büyük olacaktır. Her kim bizi araplık, arap severlik ve arap hayranlığı ile suçluyor ise, o alçaktır. Mısırın, Suudi Arabistan’ın ve onun yanındaki diğer şerefsiz yönetimlere sahip gayri islami devletleri güya Müslüman arap devleti zan edenler ve o arap devlerinin bize düşmanlığının sebebini bilmeyenler, bizim yanımızda olan ceddimizin yanında olan insanları sahiplenmemizi anlayamazlar. Hayvan dahi kendisini tekmeleyeni unutmaz iken bizim, bizi arkamızdan vuranları unuttuğumuzu iddia edenler, aslınde kendileri yanılmakta ve hatta aslında bile bile bu suçlama ile yanımızda olanlarıda aynı suçlama ile bizden koparma derdindedirler. Onbinlerce kilometre öteden gelip, bizi ve bizim burmumuzun dibindeki coğrafyaları pegelle çizenleri görmeyenler, Türk devletinin oralarda ne işi var demekten utanmamaktadırlar.
Her kes bilsin ki Türkiye artık eski Türkiye değildir. Nerede bir mazlum var ise, nerede bir zalim var ise bizden haberlar olmalı, zalim korkmalı, mazlum ümit etmelidir. Türklük ve Türkçülük ile hükümeti vurmaya çalışanların hayalleri dahi Türk dünyasının tamamına hizmet götüren hükümetin yaptıklarını karşılayamaz. Asıl milleyetçilik, aziz Türk milletini kalkındırmak, hiçbir hususta dışarıya muhtaç etmemektir. Bu yazımın altına hemen saman ithal ettik diyenlere tek diyeceğim, saman ithal etmeye devam edelim, fakat silahlarımızı ve her türlü teknolojik ihtiyaçlarımızı önceleyelim, samanı bizim için üretecek devletlerde bırakın saman üretsinler. Tıpkı menderes rahmetliye sizin demir ve çelikle ne işizin var, siz tarlanıza dönün diyen amerikalı yetkilinin dediği gibi. Her sey Rabbimin rızası içindir vesselam.