Her zaman ifade ettiğimiz gibi, "MİLLÎ TARİH VE MİLLÎ KÜLTÜR BİLİNCİ ALMAMIŞ BİR İNSAN, GERÇEK ANLAMDA BİLGİLİ, BİLİNÇLİ VE UFUKLU BİR AYDIN OLAMAZ." Bu özelliklere sahip olmayan bir aydın da, milletinin ve ülkesinin gerçek anlamda yönlendiricisi ve yöneticisi bulunamaz. Milletler, "bir ve beraber olmaktan zevk duyan insanların" çok olduğu ortamlarda yaşama hakkına sahiptirler.
KÜLTÜR; bir millete özgü maddî ve manevî ürünlerin bütünüdür. Ayrıca, KÜLTÜR; bir milletin topyekûn yaşama tarzıdır. Gelenekler, görenekler, dil, edebiyat, sanat, inanç değerleri kültürün önemli alt unsurlarıdır. Bütün bu alt unsurların hepsi de toplumlara "MİLLET OLMA BİLİNCİ AŞILAYAN" önemli değerlerdir. NEVRUZ, bu değerlerimiz içinde müstesna bir yere sahiptir.
Cumhuriyetimizin Kurucusu ATATÜRK, Türk tarihini ve Türk kültürünü derinlemesine ve gerçeklere uygun bildiği için, Türk kültürünün yaşatılmasına büyük önem vermiştir. Nitekim, O, bu sayede "Önderlerin Önderi" ve "Türk'ün Büyük Atası" olmuştur.
"Bilelim ki, millî benliğini bulamayan milletler, başka milletlerin avıdır." özdeyişini söyleyen ATATÜRK, zengin Türk kültürünün bir parçası olan NEVRUZ'u unutmamış ve unutturmamıştır. Savaşın en buhranlı dönemlerinde bile Nevruz kutlamalarına (22 Mart 1922) katılmış ve milletimizin kültürel değerlerini yaşatmıştır.
***
Türkçemizde bulunan "ERGEN-" fiili "Tohumlanarak, neslin devamını sağlayacak yetenek sahibi olmak" anlamındadır. Ergen kişi; ergenlik çağına ulaşan anlamındadır. ERGENEN-KÜN / ERGENEN-GÜN ise, "Dirilişin, çoğalışın, başkalarının kabul edebileceği bir büyümenin temellerinin atıldığı gün" anlamındadır.
Bir başka deyişle, ERGENEN-KÜN; baharın ilk günü ve Türk takviminin başlangıcıdır. ERGENEN-KÜN; ulusal diriliş ve devlet kurma günü, doğadan emeğin karşılığını isteme şenliği ve ulusun ulu günüdür. Ergenekon destanımız, bu anlamların hepsini de bünyesinde barındıran tarihî, sosyolojik, filolojik ve edebî bir örnektir.
ERKENEKON: Demir, ateş, kurt ve insanın birlikteliğiyle; uyanmış doğaya hakim olmanın temellerinin atıldığı kutlu bir günün sembolüdür.
***
NEVRUZ, kelime kökeni itibariyle Farsça olup, "Yeni" anlamındaki "NEV" ve "Gün" anlamındaki "RUZ" kelimelerinin birleşimden meydana gelmektedir. Kelime kökeni itibariyle Farsça olmasına rağmen NEVRUZ; Farslardan ziyade Türklerin bir bayramıdır.
On İki Hayvanlı Eski Türk Takvimi'nde de yer alan bu gün, yani NEVRUZ, İslamiyet'ten önceki dönemlerde Türkler arasında yaygın olan GÖKTANRI dini çerçevesinde bilinmekte idi. Doğa, Tanrı ve insan ilişkilerinin işaretlerini taşıyan baharın gelişi ve doğanın dirilişi ile yeryüzünde meydana gelen değişiklikler için Türkler arasında Tanrı'ya şükran ifadesi olarak bilinen NEVRUZ, en eski ve özel bir gündür. Türk toplumlarında;
NEVRUZ (Türkiye, Azerbaycan, Başkırdistan)
NORUZ (Kazakistan, Kırgızistan)
NOVROZ (Özbekistan)
NAVRUZ (Tataristan)
NOVRUZ (Türkmenistan)
NORUZ (Doğu Türkistan)
NAROZ (Çuvaşistan)
adlarıyla adlandırılan NEVRUZ; değişik Türk toplumlarının aynı kökten, aynı kültürden geldiklerinin bir belgesi ve Türk milletinin birlik ve beraberliğinin bir sembolüdür.
***
NEVRUZ; Fars bayramıdır.
NEVRUZ; Asya milletlerinin bayramıdır.
Fakat, hepsinden önce, NEVRUZ; en az 3000 yıldır yaşatılan ve yaşatılmakta olan bir TÜRK BAYRAMI’dır. En eski Türk geleneklerinden olan NEVRUZ, ülkelere ve yörelere göre küçük farklılıklar göstermekle birlikte temelde şu şekillerde kutlanmaktadır:
- En güzel elbiseler giyilir ve çeşitli yiyecekler hazırlanır.
- Her aile, öncelikle kendi atalarının mezarlarını, sonra da dost ve komşularının mezarlarını ziyaret eder.
- Dost ve akrabaların evlerine gidilir, ikramlar yapılır, hediyeler verilir.
- Gelin adayı kızlar, nişanlılarına mendil, çorap gibi kendi hazırladıkları hediyeleri verirler.
- Evler, baştan aşağı temizlenir, kirli bir şey bırakılmaz.
- Alış-veriş yapılır, en az yedi çeşit çerez alınır.
- Gece, ateşler yakılıp üzerinden atlanır.
- Aile reisleri, almış oldukları yemişleri, aile fertlerine eşit olarak dağıtır. Kundaktaki çocukların hakları annelerine verilir.
- Bu en önemli gecede, niyetler tutulur; dualar edilir; mesire yerlerine, kırlara, su kenarlarına gidilir; oyunlar oynanır; eğlenilir; çiçekler dikilir; şarkı ve türküler söylenir, şiirler okunur; küskünler barışır.
- O gün ve o gece; herkesin rızık ve kaderinin tayin olduğuna inanılır.
- O gün o gece; hastalıkların ve günahların, kötülüklerin, kaza ve belaların yok olacağına; iyiliklerin, güzelliklerin, bereketin ve bolluğun olacağına; bahtların açılacağına inanılır.
İşte bu gelenekler içinde yeni yılın, baharın gelişi ve doğanın dirilişi olarak kabullenilen NEVRUZ; birlik ve beraberlik ve neşe içinde ve bayram havasında bütün Türk dünyasında büyük bir heyecanla yüzyıllardır kutlanmaktadır.
***
NEVRUZ; özellikle Selçuklular ve Osmanlılar döneminde hem devlet hem de millet düzeyinde büyük özenle kutlanan bir bayramdır. NEVRUZ; günümüz Anadolu coğrafyasında Kars'tan Edirne'ye, Kahramanmaraş'tan Çankırı ve Kırıkkale'ye, Tunceli'den Gaziantep ve Manisa'ya kadar pek çok yöremizde farklı motiflerle kutlanan "DİRİLİŞ VE BAHARA ERİŞ BAYRAMI" dır. Anadolu insanı, NEVRUZ kelimesinden daha çok "Mesir Şenliği" , "Kıra Çıkma" , "Arı Bırakma" , "Sinsin Oynama" adlarıyla NEVRUZ'u bir bayram geleneği içinde bütün canlılığı, bütün heyecanı ile hâlâ yaşatmaktadır.
**
NEVRUZ; öyle bir bayram ki, Anadolu dışındaki Türk topluluklarında olduğu gibi, Anadolu coğrafyasında da BEREKET, DİLEK, KORUMA ve ŞİFA sembolü olarak kutlanan bir bayramdır.
Dört sembolle ilgili çeşitli örnekler vererek bu konuyu açalım:
BEREKET Sembolü:
Konya yöremizde aileler Nevruz günü kıra çıkarlar ve daha önce hazırladıkları yemek, pasta ve börekle birlikte yeni yılda ürünlerin bereketli olması için burada haşladıkları bulgur ve nohutu yerler. Bilecik yöremizin kadınları ise Nevruz günü, bereketli olsun anlamında buğday tarlalarının üzerinde yuvarlanırlar. Azerbaycan'da da eve bereket gelmesi amacıyla Nevruz'dan önceki çarşamba günü (Ahir Çarşamba) yemekler pişirilir ve bu yemekler akraba ve komşularla birlikte yenir. Ayrıca, eve gelen her misafire mükellef sofralar kurulur.
DİLEK Sembolü:
Iğdır yöremizde "Ahir Çarşamba" olarak adlandırılan Nevruz'dan önceki Çarşamba gecesi, derede ya da arkta genç kızlar ve erkekler Tanrı'dan dilek dileyip soğuk suya girerler. En az üç kere vücutlarını suya daldırırlar ve dileklerinin yerine gelmesini beklerler. Batı Trakya Türkleri ise Nevruz günü, çabuk büyümeleri için küçük çocukları çimenlerin üzerinde yuvarlarlar. Türk kültürünün teneffüs edildiği pek çok yörede olduğu gibi Çankırı yöremizde de Nevruz günü, özellikle genç kızlar ve genç erkekler; türbelerde bulunan ağaçlara bez bağlarlar ve dilek tutarlar.
KORUMA Sembolü:
Alanya yöremizde Nevruz günü ayva yenirse, o yıl yılan görülmeyeceği anlayışı bulunmaktadır. Bu nedenle, Alanya yöremizde yaşayan insanlarımız Nevruz gününe kadar evlerinde ayva saklarlar. Bilecik yöremizde Nevruz sabahı, gün doğmadan önce aile fertleri dışarıdan getirdikleri su ile banyo yaparlar. Bu şekilde, o yıl hasta olmayacaklarına inanırlar. Batı Trakya Türkleri de Nevruz gününde pikniğe çıkarlar, yumurta kabukları ile dereden ya da pınardan su içerler. Bu şekilde, o yıl boğazlarının ağrımayacağına inanırlar.
ŞİFA Sembolü:
Alanya'da Nevruz günü, Gödüre, Asar, Kırkgeçit ve Tokar gibi yaylalarda yetişen güzel kokulu Nevruz Çiçeği'ni ilk gören kişi, bu çiçeklerden üç tanesini şifa niyetine yer. İstanbul yöremizde Nevruz sabahı, aç karnına alınacak olan bir kaşık Nevruziye'nin (baharatlı macun) körlüğe, sıtmaya, romatizmaya iyi geldiğine inanılır. Azerbaycan Türkleri, Nevruz Gülü adıyla bilinen çiçeğin tazesini ya da kurutulmuşunu çay gibi demleyip içerler. Bu şekilde, göğüs hastalığından kurtulacaklarına inanırlar. Türkistan Türkleri ise Nevruz gününde ev duvarlarına ya da eşyaların üzerine kil kapları atarak kırarlar ve ateş üzerinden atlarlar. Böylece, hem geçen yılın hastalık ve talihsizliklerinden kurtulduklarına hem de gelecek yıla iyi hazırlandıklarına inanırlar.
Bereket, dilek, koruma ve şifa sembolü olarak Nevruz günü yapılan bu faaliyetlere daha pek çok örnek vermek mümkündür. Bu örneklerden de anlaşılacağı gibi NEVRUZ, Türk kültürünün teneffüs edildiği her yerde büyük bir coşkunluk ve büyük bir heyecanla yüzyıllardır kutlanmış ve bütün canlılığı ile de kutlanmaya devam edilmektedir.
Öyle ki, Türkiye dışındaki Türk toplumları NEVRUZ'u Ramazan ve Kurban Bayramlarımızdan daha büyük bir önemle ve daha büyük bir heyecanla kutlamaktadırlar.