Gazete ve haber merkezlerinde hükümetin ilk icraatının ne olacağı konuşulup yazılıyor. Hükümetin ilk icraatı şu olmalı bu olmalı diye herkes kendince önceliğini ve aciliyetini ortaya koyduğu hususları yazıp çiziyor.
Türkiye’nin önceliği ise aslında ne ekonomi, ne de bölücü terör örgütleridir. Sıradan Türk insanı ekonominin hükümet eli ile düzeltilebileceğine ve terörün kökünün kazınacağına inanmasa hükümete güven oyu vermezdi. Türk milletinin asıl beklentisi ise kendi ve ailesinin can ve mal güvenliğidir. Bazı siyasilerin söylemleri ile konuşulup tartışılan ülkede can ve mal güvenliği var mı hususları daha can yakıcı ve acildir. Buradan açık olarak yazıyorum, ülkemde ne benim ve de herhangi birisinin ne can ve nede mal güvenliği yoktur. Aksini iddia eden sadece yalan söyler veya yalakalık yapmış olur.
Hangi hükümet zamanında ne gibi ihtiyaca binaen çıkartıldığını bilmediğim, fakat son derece can yakıcı hale gelen bazı kanunlar ve onları ısrarla uygulayan hakim ve savcılar insanları devlet otoritesini sorgular hale getirmiştir. Siyasiler ülke haberlerini dinlemiyorlar gibi geliyor bana. PKK dan ve doların artışından daha fazla can yakar hale gelen adi suçlardaki artış, inanılmaz derecede artan aile içi şiddet ve hunharca işlenen cinayetler ve hayvanlara yapılan eziyetler, haberlerde ilk sırayı almaya devam ediyor. Hangi TV kanalını açsak insanları infiale sürükleyen haberleri dinliyor ve seyrediyoruz.
Bu haberlerin ardından ise en çok duyduğumuz şey, mahkeme tarafından adli kontrol ile serbest bırakıldı veya iki yıl ceza aldı ve ardından denetimli serbestlikten faydalanarak serbest bırakıldı. Defalarca aynı suçu işleyenler için denetimli serbestlik olmaması ve muhakkak cezaların birbirine eklenerek uygulanması gerekir iken, aynı suçtan aynı insanın yüz defaya yakın yakalandığı ve serbest kaldığını öğreniyoruz. Ta ki bu insan bir suç makinesi haline gelip birilerini acımasızca katledene kadar.
Bir devlet adalet üzerine kuruludur. Adalet olmayan yerde devlette olmaz. Kan davaları başını alır gider. İnsanlar tatmin olmayan adalet duygularını kontrol edemez ve mahkeme kapısında birbirini vurur, bıçaklar ve ölüme sebep olacak şekilde taş ve sopalar ile birbirlerine saldırırlar. Bu haberleri görmeyenimiz var mı. Her gün mahkeme salonunda ve çıkışında birbirine saldıran taraflar, işte bu uyduruk ve insanları tatmin etmeyen cezalar yüzünden karşı karşıya geliyorlar. Kendi adaletlerini kendileri uygulamak istiyorlar. Kendi adaletini uygulama imkanı ve gücü olmayanlar devletine küsüyor veya hiç olmayacak bir şekilde intikam almaya kalkıyor.
İsmi Adalet ve kalkınma partisi olan bir partinin hükümet ettiği ülkemizde, maalesef adaletin cılkı çıkmıştır. Hiç kimsenin can ve mal güvenliği yoktur. Var diyen yalan söyler. Trafikte eline silah alan, kendisine yol vermeyeni ya vuruyor veya sakat bırakıyor. Biliyor ki mahkemeden salıverilecek ve fütursuzca suç işliyor. Dayak yiyen veya sakat kalan ise yediği dayak ve hakaret ile kalıyor, devletten adalet bekler iken suçlunun kendisinden önce mahkemeden çıktığına şahit olup kahroluyor. Bunun aksini iddia eden bir siyasi ve yetkili var ise adresim ve kendim buradayım ve bizzat kendi hayatımdan ve etrafta olan bitenden yüzlerce örnek verebilirim.
Hükümet gerçekten aziz Türk milletine hizmet etmek istiyor ise önce vatandaşlarının devletine olan güvenini yeniden tesis etmelidir. Bu kadar polis, jandarma ve adli memurlara ödenen paraların neden verildiğini bize göstermelidir. Tek ceza hapis cezası olan, cezaları uyduruk ve yetersiz olan ülkeler de binlerce hapishane yapsanız yetmez. Hapishaneler dolu diye, her suç işleyeni serbest bırakan devlette neticede yok olmaya mahkumdur. İslam’da had cezaları vardır. Her suçun cezası hapis olmamalıdır. İnsanların utandırılması, toplum önünde rencide edilmesi, mal ve mülklerinin satılması, toplum önünde kamu tarafından dayak ile cezalandırılması, binlerce suçun işlenmesine engel olur ve hapis gerektiren suçlarda ise ağır cezalar verilir ve cezayı yüzde elli azaltan infaz uygulamasına bir son verilir ise insanlar bu kadar kolay suç işlemezler.Yüzlerce hapishanede okul yapılır.
Suç işleyenler hangi suçtan ne kadar yatacağını biliyor ve umursamıyor ise o ceza artık caydırıcı değildir.Türkiye adi suçlarda yüz kızartan bir seviyeye doğru gidiyor. Müslüman bir toplum ve devlet olduğumuza bir milyon şahit lazım. Bu gidişattaki vahim artışta, hükümetlerin almış olduğu, cezaları indirme ve mümkün ise uygulamama tercihi yatmaktadır. Bir de bunların üzerine tuz biber eken afv teklifleri toplumu müthiş derecede üzmektedir.
Hükümetimizden ilk icraat olarak adalet duygusunu tatmin edecek, suçları işlemeden önce caydıracak tedbirler ve ceza uygulamalarını getirmeye davet ediyorum. Bu tür yazıları yazmaya utanıyorum, fakat hiçbir netice almadığımı görmekte beni çok üzüyor. Acaba ben evhamlı mıyım yoksa siyasiler çok mu umursamaz demek durumundayım. Siyasilerin umursamaz ve vurdumduymaz olduğunu ben dahil herkes kabul ediyor. İstediği her kanunu meclisten geçirmesini bilen sayın cumhurbaşkanının her kesin huzurunda kusura bakmayın fakat Avrupa birliğine sözümüz var, idam cezasını getiremeyiz demesini ve artık insanları aldatacak beyanlardan vazgeçmeye davet ediyorum.
Alçakça öldürülen her çocuğumuzdan sonra idam diye ortalığı yıkan insanlara müstehzi bir ifade ile bakarak, meclisten geçsin ben imzalarım demek, kendi milleti ile sadece alay etmektir. Bu derece ağır yazdığım için beni suçlayanlar olabilir. Olsun on yılın üstünde bir zamandır aynı sözleri duymaktan, insanların feryatlarından usandım, usandım. Usanmayanlar ve utanmayanlar utansınlar birazda. Devletimden adalet beklemek benim hakkımdır. Ya adaleti tesis edin, veya güya adalet için harcadığınız paralardan hisseme düşeni geri veriniz. Bunları yapmayacak iseniz, bunda önceki yazımdaki isteğimi tekrarlıyor ve adalet bakanlığının orman bakanlığına bağlanmasını teklif ediyorum.
Bu vahim gidişimizin sonu, ya devlet başa, ya kuzgun leşe dir. Vesselam.