Tarih emperyalizmin anahtarıdır. Tarihimize sahip çıkmalı ve en iyi şekilde onu bilmeliyiz..." Mehmet Niyazi
Biri Osmanlı Devleti’ni cihan İmparatoru yapan, Fatih Sultan Mehmet Han, diğeri de bitmiş imparatorluğunun külleri içinden yepyeni çağdaş bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran Ulusal liderimiz Mustafa Kemal Atatürk… İki Türk liderinin ne denli ortak noktaları olduğunu siz okurlara sunuyorum… Önce Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihte dün ile bugünün bir bütün olduğunu en kıymetli parasının üstünde bunu simgeleştirerek mesajını vermiştir.
Arka yüzünde İstanbul’un ilk fatihi Fatih Sultan Mehmet, ön yüzünde ise İstanbul’un son fatihi Gazi Mareşal Mustafa Kemal ATATÜRK bulunan ve en güzel eski paralarımızdan biri olan 1000 Türk Lirası.
FATİH SULTAN MEHMET
Osmanlı İmparatorluğu 6. Padişahı II. Murat'tan olma ve Hüma Hatun'dan doğma Mehmet: 1432'de Rumeli Yarımadası'nın doğu-merkezinde yer alan ve adını efsanevi Roma İmparatoru Sezar Hadrianus'tan alan Edirne'de doğdu. Adı olan Mehmet, İslam Peygamberi Muhammed bin Abdullah'ın Türkçe versiyonudur. Kendisinden evvel iki ağabeyi (Ahmet ve Alaaddin) ve ablası (Fatma) doğmuştu. Ailenin dördüncü çocuğuydu. Çocukluğu Meriç Nehri kenarında geçmiş ve doğayla iç içe olmuştur. Ahmet'in neden öldüğü bilinmese de küçük ağabeyi Alaaddin'in bir av sırasında attan düşüp kaburga kırığının yaratmış olduğu tahmini iç kanama sebebiyle ölmesi iddiası hemen hemen tüm tarihçiler tarafından kabul edilmiş bir hemfikirdir. Kısacası, doğuştan taht varisi değildi ve tahta geçmesi de mümkün görünmüyordu. Babasının feragat yıllarını saymazsak, kabaca imparatorluğun başında ölene dek 30 yıl hizmet verdi. Devasa kütüphanesinde yaklaşık 7.000 ile 14.000 arasında eser bulunduğu rivayet edilir. Latince, İtalyanca, Yunanca, Sırpça, Arapça, Farsça, Çağatay Türkçesi dillerini çok iyi derecede konuşur, okur ve yazardı. Coğrafya, tarih, matematik, geometri, mimari, botanik ve mühendisliğe meraklıydı. Özellikle coğrafyayla hayatını bütünleştiren efsanenin, haritalarla beraber uyuduğu söylenir. Avrupa aşığıydı. En sevdiği kitaplar: Geographica (Pulutarque), İlyada (Homeros) ve Odyssey (Homeros)... Ateşli silahlara meraklıydı. Havan topu ve şahin topu gibi topların dökümlerini seyrederdi. En sevdiği silahı aklı ve kılıcıydı. O kılıçla, 22 yaşındayken İstanbul'u aldı...! Çocukları çok severdi. At binme de hobisiydi. "İstanbul" adını verdiği ve O'na çok saygı gösterdiği bir atı vardı. Çalışmaları gece 4'e, 5'e kadar sürerdi. Bazen gizlice, bazen de serbestçe halka karışırdı. Saklanmadan çıkan tek padişah olan efsanenin bir kahvede sıradan bir vatandaşla tavla oynadığı bile rivayet edilir. Satranç en sevdiği masa oyunuydu. Tarıma ve yeşile meraklıydı. Topkapı Sarayı'nın bahçesinde sebze ve meyve denemeleri yapmış, tozlaşma-döllenme olaylarını bilimsel olarak incelemiş ve not almıştır. En sevdiği çiçek laleydi. Deniz ürünlerini çok severdi. Askeri, denetlemeye bayılırdı. Ordunun muntazaman görünümüne hep dikkat ederdi. Normal şartlarda kan görmeye dayanamazdı. Genelde ön planda cesurca savaşmayı tercih etmiştir. Atını denize sürmesi olayı buna örnek verilebilir. Savaş sırasında yere değen düşman sancağını toplattırmıştır. Ayasofya'yı koruyacağına yemin etti...! Gotlar Sütunu ‘nu, Çemberlitaş'ı, Galata Kulesi'ni ve Kız Kulesi'ni onartmış bir liderdi. Ormanlarını "Ormanımdan dal kesenin, başını keserim...!" şeklinde belirttiği gibi koruyan bir çevreciydi. İstanbul aldığı zaman Truva’nın öcünü aldım diyecek kadar derin tarih bilgisine sahipti.
1481'de 49 yaşında bir mareşal olarak vefat etti ve aldığı kente (İstanbul) gömüldü. Öldüğünde arkasında tüm dünyanın saygınlığını kazanmış bir imparatorluk miras bırakmıştı...!!!
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Gümrük memuru ve tüccar Ali Rıza Efendi'den olma ve Zübeyde Hanım'dan doğma Mustafa 1881'de Rumeli Yarımadası'nın batı-merkezinde yer alan ve adını efsanevi Makedonya İmparatoru III. İskender’in kız kardeşi Thessalonike'den alan Selanik'te doğdu. Adı olan Mustafa, İslam Peygamberi Muhammed bin Abdullah'ın Arapça versiyonudur. Kendisinden evvel 1 ablası (Fatma) ve 2 ağabeyi (Ömer ve Ahmet) doğmuştu. Ailenin dördüncü çocuğuydu. Çocukluğu Ege Denizi kıyısında geçmiş ve doğayla iç içe olmuştur. Ablası Fatma'nın veremden veya çiçekten, ağabeyleri Ömer ve Ahmet'in de verem veya zatürreden öldüğü bilinmektedir. Elinde kendisini kanıtlayacak doğuştan bir fırsat veya bir torpil yoktu. Fırsatlarını kendi yarattı...! Kabaca cumhuriyete ölene dek 15 yıl hizmet verdi. Hayatı boyunca net olarak 3997 tane kitabı bitirdiğini ve 5000 ila 6000 arasında da başka kitaplardan araştırma yaptığını biliyoruz. Latince, Türkçe, Arapça, Farsça, İngilizce, Almanca ve Fransızcası mükemmel seviyedeydi. Coğrafya, tarih, botanik, geometri, matematik ve kimyaya meraklıydı. Hele de coğrafya ve geometrinin matematiksel yollardan insanı, tanrı katına çıkarabileceklerine inanmıştı. Avrupa aşığıydı. En sevdiği kitaplar: Çalıkuşu (Reşat Nuri Gültekin), Cezmi (Namık Kemal), Yazgı (Voltaire)... Ateşli silahlara meraklıydı. Av tüfekleri hep hoşuna gitmişti. En sevdiği silahı aklı ve kılıcıydı. O kılıçla, 42 yaşındayken, başta İstanbul olmak üzere bütün vatanı kurtardı...! Çocukları çok severdi. At binme, yüzme, güreş, vals, zeybek ve Rumeli Türkülerini dinlemek hobilerindendi. "Sakarya" adını verdiği ve O'na çok saygı gösterdiği bir atı vardı. Çalışmaları gece 4'e, 5'e kadar sürerdi. Çekinmeden ve korumasızca halkın içine karışır ve insanların görüşlerini, sorunlarını dinlerdi. Satranç en sevdiği masa oyunuydu. Bunun yanında bilardo ve tavlaya düşkündü. Damada da kendisini ilerletmişti. Tarıma ve yeşile meraklıydı. Kendi adıyla kurduğu Orman Çiftliği'nde ağaç dikimi denemeleri yaptı. En sevdiği ağaç türleri çam ailesi, çınarlar, sedir ve elbette cevizdi. Baklagilleri severdi. Ordunun muntazaman olmasına hep dikkat ederdi. Normal şartlarda kan görmeye dayanamazdı. Genelde ön planda cesurca savaşmayı tercih etmiştir. Çanakkale'de göğsüne şarapnel gelmesi ihtimali bunu kesinlikle gösterir. Savaş sırasında yere değen düşman sancağını toplattırmıştır. Ayasofya'yı müze yaparak, O'nu koruyacağına yemin etti...! Yunanı Ege denizine döktüğünde, Truva’nın öcünü aldım diyecek kadar derin tarih bilgisine sahipti.
1938'de 57 yaşında bir mareşal olarak vefat etti ve kurtardığı ülkenin başkentine (Ankara) gömüldü. Öldüğünde arkasında tüm dünyanın saygınlığını kazanmış bir cumhuriyet miras bırakmıştı...!!!