Türkiye’de aydının anatomisi bozuk ve karışıktır. Seküler bir kavramdır aydın. Batılılaşmanın ürünüdür. Aydının meşruiyet kaynağı Batı’dır. Tanzimat aydını Şinasi ile başlar, Cumhuriyet aydını Yaşar Nuri ile devam eder. Sömürge münevveri cumhuriyet sonrasında seküler aydın kelimesiyle karşılık bulmuş.
Münevverden önce bizde âlim ve mürşid-i kâmil vardı. Peki hangisi bu milletin temsilcisi? Arif olan bilir. Aydının recüliyeti, yani erginliği, bağımsız bir fikrî şahsiyeti cesareti, salahiyeti, iktidarı var mıdır?
Fikrî şahsiyetiyle, bilgisiyle amel edebilir mi? Sahasında yalnız doğruyu söyleyebilir mi? Doğruları, yâni Müslüman Türk milletinin değerleri dile getirebilir mi? Münevver şahsiyetini kullanabilir mi? Kanaat önderi olabilir mi? Yeri geldiğinde bir mürşid gibi insanları sohbet ve yazılarıyla irşad edebilir mi?
AYDIN, BU MİLLETİN VİCDANI DEĞİLDİR?
Millete yakın bir adamlığı var mıdır aydınların? Bu ülkede aydınların kafası kışla zihniyeti ve nizamıyla işler. Millete ağyar olan anayasal rejimin polisi gibi vazife yaparlar. Çünkü resmî Kemalist rejimin ve Avrupa’nın “izm”lerinden mürekkep düşüncelerle kirlidir dimağları. Basiret ve ferasetleri yoktur. Zihnî ve idrak kotları Batı’nın ve Ankara rejiminin manipülasyonlarıyla iğdiş edilmiştir. Belli merkezlerin emir kulu gibi çalışır aydın. Silik kişiliğiyle bu millete kılavuz olamaz.
Türkiye’de aydın denen heyula yahut Kemalist devlet beslemesi taife hiçbir zaman bu milletin aydını olmamıştır. Milleti tenvir eden, yani aydınlatan biri değildir. Sömürgeci Batı’nın ajanı gibi çalışır. Batı’nın ve Ankara rejiminin intelijansiyasıdır. Yani, devletin haber getirip götüreni, yalakacısı, jurnalcısıdır. Kurulu düzenin çoban köpeğidir. Mütegallibenin tellâlıdır.
“AYDININ SOY AĞACI AVRUPA’DIR”
Aydının soy ağacı bu muazzez medeniyete ve asil millete dayanmaz. Kökü dışarıdadır; Batı’nın seküler aydınlanmacılığına dayanır. Soy ağacı Tanzimat, Meşrutiyet ve Kemalist cumhuriyet modernleşmesine uzanır.
Bir kısmı milletten yana görünür, fakat çok zaman yaptığı rol hep kurtla bir olup kuzuyu yedikten sonra çobanla bir olup kuzuya ağlamaktır. Milletine karşı kalleş ve müraidir. Tam bir şahsiyeti, tam bir kelâmı ve kanaati yoktur. Çünkü milletten yana dâvası ve fikri olan yerli bir mütefekkir olmadığı gibi, milletin önderi de değildir. Bu muazzez medeniyet ve millete yarayacak, kaldığı yerden ileriye götürecek inşa edici bir fonksiyonu ve niyeti yoktur.
ORİJİNAL DEĞİLDİR AYDIN
Düşman bir içtimaî sınıftır aydın. Orijinal değildir bu ülkede aydın. Milletine dayanarak bir görüş ve fikir kuramaz. Âmâ üstad Cemil Meriç’in ifadesiyle “vazifesi kurulu düzenin yalanlarını tasdik etmek, yani bir hakikat çarpıtıcısıdır.” Çeşitli târif ve vasıflarıyla hâlâ şüpheli bir tiptir.
Kemalist rejimin yayıcısı, Ankara oligarşisinin sözcüsüdür. Türkiye’de sağda da solda da gerçek mânasıyla aydın yoktur. Sağcılık körü körüne devletçilik hastalığıdır, muvazaadır. Âmâ üstadın dediği gibi laik Türk sağından aydın çıkmaz. Cumhuriyet sonrası aydınların alâmetlerini söyle sıralamak mümkün:
İslâm eksenli eklektik aydınlar: İslâmî akide ve değerleri, milletin esas değerlerinden kabul ederler. Fakat millet ve medeniyet zeminine bütünüyle İslâm’ı koymazlar. Batı’nın fikir ve idrâkinden, sanat ve felsefesinden değerler katarlar.
Ahmet Hamdi Tanpınar hem eklektik, hem de darbeli ve özürlü aydınlardandır. Medeniyet estetiğini, edebiyatını ve değerlerini iyi ifade etmesine rağmen, milletin temsilciliğini haiz bir aydın olarak tavrı ve fikri yoktur. Kemalist modernleşmeye karşı cesaretle görüşlerini ortaya koyamamış a’rafta bir aydındır. Tek Parti döneminde Kemalist “tek adam” cumhuriyetinin diktatörlerine, yani M. Kemal’e ve İnönü’ye perestij eden, metheden yazılar yazmış bahtsız biridir.
Darbeli ve özürlü aydınların milliyetçiliğinde İslâm sadece kültürel ve vicdanî bir unsurdur. Batıcı modernleşmeyi, Asya Türklüğüyle seküler Batı değerlerini harmanlarlar. Neticede Kemalist cumhuriyetin kavramlarıyla birleşirler. Ziya Gökalp, Fuat Köprülü, Peyami Safa, Hilmi Ziya Ülken, Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan gibi aydınların çizgisi hem Kemalist darbeli ve hem de özürlüdür.
Eklektik sağcılığıyla özürlü aydınların hocalarından Mümtaz Turhan da “Garblılaşmanın neresindeyiz” ve “Maarifimiz” tezlerindeki sentezciliğinden dolayı bu taifedendir. Bin küsur yıllık İslâmlaşmış milletimizin sadrından doğan ve onun değerlerine istinat ederek Kur’an’a bağlı medeniyet değerlerimizi yücelten, tefekkür ve sanat cihetiyle eklektik olmayan model aydınımıza Necip Fazıl, Sezai Karakoç gibi isimleri yâd edebiliriz.
Sağcı milliyetçi aydınlar karmakarışık bir cüruftan meydana gelir. Atatürkçülükle malûldürler. İslâmî değerlerden, hadis-i şeriften, çokça Yunus’dan, Ahmet Yesevi’den bahsederek bu değerlerle Atatürkçü modernleşmeden ucube bir anlayış sahibidirler. Müslüman milletin gerçekleriyle tam bir rabıtaları yoktur. Millet anlayışları İslâm ve İslâm öncesi Türklük değerleriyle sentezdir.
Sağcılık bir soğuk savaş dönemi hastalığıdır. Sağcılığına liberalizm katan günümüzün eklektik aydınlar da milletle tam uyuşamazlar. Sağcı, milliyetçi, Atatürkçü eklektizmden vücut bulan aydın, millete yâr olamayacak aydın tipleridir.