Yaşamın içinde olmak ve hakkını vermek her insanın dileğidir.
Lakin yaşamın kendi kuralları var, hak dediğimizi de hak etmek gerek.
Toplumu oluşturan bireylerin alışkanlıkları ve yaşam standartları iletişim, paylaşım belirleyici faktörler gibi görünse de asıl konu bireydir.
Bireyin kendini tanıyıp, beden ve ruhuyla hemhal olmasıdır. Ne istiyor, özgürleşmenin yegane temeli bireyin kendini ortaya koyuş ve ve bu anlamda istikrarı sağlayabilmesidir. Çünkü insan içinde kendini özgürleştirmediği sürece özgür olamayacaktır. Özgür olmayan insanda girdiği ortamda, yaşantısında kendini ifadede eksik kalacaktır.
Kendi özgürlüğünü benliğine kanıtlayan kişi Yaradan’ın kendine verdiği nimetlere şükür ile başlar benlik. Verilen her lütfun kıymetli olduğunu ve her birinin kendisini dünya ile bağlantıda tuttuğunu, doğanın bir parçası olduğunun idrakini sağlar.
Zihin insanın ruhsal alemde düşünmesini, idrakini,hayalini sağlar.Var olan düşünce yapısı düşünmekle gelişir.Bir düşünce yapısına takılıp tekerrür etmek lakin farklı sonuçlar beklemek abes olur.Öyle ki insan bağlantı kurduğu her düşüncede netlik esastır lakin garanti yoktur.Düşünce yapınızı geliştirdikçe ve geliştikçe daha olgun insan, daha mutlu daha huzurlu insan olmanın yolları açılır.
İhtiyaç ve istek bakımından farklılık gösterir insanoğlu. İhtiyaç temeldir ve giderilmesi eksikliği tamamlar. Huzurun kapısını ve mutluluğun devamını sağlar.Oysa istek öyle değildir.Karşılandığı zaman bir süre mutlu ve huzur sağlanmış görünse de yerini kısa bir süre sonra mutsuzluğa bırakır.Çünkü istek bitmez.Ayrıca istek genellikle maddeseldir.Görülen,istenen,ihtiyaçmış gibi gelen ,anlık iyi hissetmemizi sağlayan bir durumdur.
Oysa yaşamın daha kaliteli olma durumu sadeliktir. Ne kadar az şeye ihtiyaç duyarsanız o kadarda huzurlu olursunuz. Sahip olduğunuzu sandığınız birçok şeyin hiçbiri sizin değildir.Hepsi sonradan kazanılmış ve alınmış maddesel şeylerdir.Emanetçi olduğumuzu unutmadan yaşamak düsturunu ilke edindiğimizde daha bir insan oluyoruz.Neden mi ? İnsanın sahiplenme duygusu baskın olduğu zamanlarda hırsı, insanlığı, karekteri, paylaşımı, paylaşmaması,bakış açısı hepsi birden durum ve olaylar karşısında değişim gösterir.
Oysa yaşlama veda ederken neyi alıp gideceksiniz? HİÇ !
Bu hayatta hakikaten sizin olan ne var ? HİÇ !
Evlatta,eşte, akrabalarda ,dostta,malda mülkte hepsi birer emanet bize.Emanet duygusuyla yaklaştığımız zaman kıymet bilmek ön plana çıkar.Emanettir çünkü, bunlara layık olduğumuz için bunlar bize emanet edilmiştir.
***
Günümüz insanı eşya ,mal,mülk edineyim derken hayatı kaçırıyor.Bugün plazada bir daire alan kişi ne kadar mutluysa, çocuğuna ayakkabı alan baba ile aynı seratonini salgılıyor.Hedef büyüdükçe mutlulukta artmıyor.Vücut denen mükemmel yapı aynı hormonu harekete geçiriyor.Biri daire aldığı için mutlu,diğeri çocuğuna aldığı ayakkabı nedeniyle.
Elindekilerin kıymetini bilip sadeleştikçe haz artar, huzur artar ve mutluluk koşullu olmadığı için oda artar.
Farabi, İbn-i Sina, Aristo,Epiktetos bu anlayışın öncülerinden.Yunus Emre, gelen tüm peygamberler de bunun göstergesi değil midir ?
Hangimizin dünyada kalma garantisi var?
Hangimizin yarına çıkmaya senedi var ?
İnsan unutuyor ölümlü olduğunu ve bunun pamuk ipliğine bağlı olduğunu.
Çünkü can da , ruhta bedende bir emanet.
Dünya bize verilen bir emanetse ne çok hıyanet ettik değil mi ?
Doğanın dengesini bozmayı başardık elbirliği ile. Hayvanları yerinden yurdundan ettik. Yetmedi av mevsimi icat ettik. Ozon tabakasını deldik .Ağaçları kesip yerine yenilerini dikmedik. Üç kuruşluk dünya malı için kardeş kardeşe, dost düşmana dönüşmedi mi ? Dilini, ırkını ayrı tutmadık mı insanların? Yaşanacak dünyada barış içinde olmak varken GÜÇ uğruna acımadan canları vakitsiz toprağa vermedik mi ?
***
Sadelik net olmaktır ve neye ve nasıl sahip olduğunun netliğini verdiği gibi gereksiz sorumluluk almama, kayıp korkusu yaşama, garantisinin olmayışı gibi endişeleri de yok eder.
Sahiplenme hırsı, öfkeyi, kaybetme duygusunu, bencilliği körüklemez mi ?
Varlığımızın en kıymetli hazinesi bedenimizdir. Fiziki ve zihni kapsamlarımızın farkına varıp, “gelip geçiyor ömür derken” yaşantımıza anlam katabilmektir.
DİP NOT:Ve büyük İslam felsefecisi Farabi ‘nin yazdığı yüzlerce kitaptan ancak yirmi bir tanesi mevcut. Değer vermeyi mi bilememişiz ?