İsmet Özel üç kişi vardır ki; bunlar yalan söylemez der: Şairler, deliler, çocuklar…
Aklın kirlenmeme halidir delilik… ‘Deli olmayan veli olamaz…’ sözündeki manevi bütünlük, aklın ‘selim’ olma safhasıdır. Çocuklar ise daha başkadır. Hayalin en derin sularına açılan, duygunun zikzaklarında gezinen çocuk, tıpkı şairin yaşadığı âlemde yaşar. Tek fark, çocuk ‘çocuktur’ şair yetişkin... İşte böyledir şair, duyguyla yaşar, hayal ile yücelir, imgelerle yol alır. ‘Az söyler ama öz söyler…’
İşte böyle insanların bir araya geldiği meclisti geçenlerdeki meclis… Hangi meclis? sorusunu duyar gibiyim. Her şey, zarif büyüğümüz Zekeriya Çaka ağabeyin nazik davetiyle başladı. Bundan aylar önce, bir grup şair ve yazarı şehrimizin serin muhiti Tekir’e davet etti. Serdar Yakar’dan Hanefi Yılmaz’a, Tayip Atmaca’dan Salman Kapanoğlu’na, Ali İhsan Kekeç’ten Yasin Mortaş’a, Hacı Ali Özturan’dan Ahmet İhsan Aslantürk’e kadar, kitap kokusunun tüm uzuvlarına sindiği bu değerli büyüklerimiz… Orada bulunan ulu çınarı görünce duyguları bir anda şiirleşmiş ve buraya şairin mührünü vuralım demiş Hanefi Yılmaz. Tayip Atmaca ise ‘ağabey şairin değil, şairlerin mührünü vuralım’ deyince ulu çınara şairler mührü vurulmuş, karar alınarak bu çınar ‘şairler çınarı’ olunsun denmiştir.
Çınar, yerleşik hayatı, uzun ömrü ve kök salmayı simgeler. İşte bu nedenle hem Anadolu’da hem de imparatorluğun başkentlerinde her doğumda bir çınar dikmişlerdir. Her şiir de bir ‘doğum’ değil midir? Ve her şair de bir validenin maneviyatı içinde gezinen tipolojinin kendisidir. Medeniyetimizde ‘Çınar tarihini’ okurken bir İngiliz seyyah “İstanbul” diye yazar, “Osmanlıların başkenti, ağaç bakımından çok zengin. Şehirde en çok da servi ve çınar ağacı bulunuyor. Çünkü Osmanlılar, çocukları olduğunda çınar, yakınları öldüğünde ise, servi ağacı dikiyorlar.” Osmanlı’nın kuruluş öyküsünde yer alan ve Osman Gazi’nin rüyasını süsleyen çınar ağacının imparatorluk açısından kültürel önemi pek çok kişi tarafından bilinir. İşte böyle bir çınardır Şairler Çınarı… Şairle ise ağaçları severler. Pablo Neruda, “Şiir bir dağ ise, biz adı anılan şairler, o dağın yamaçlarıyız sadece.” sözünü söyledikten sonra; unutmayın der, ‘bu dağın yamaçlarındaki ulu çınarları…’
Tekir’de bulunan ulu çınarın şairlerin çınarı olduğu o gün, yani 17 Kasım 2019 günlerden Pazar… En görünen yanına ŞAİRLER ÇINARI levhasının asılması ve burada isimlerin bu levhada yazılarak tarihe not düşülmesi… İl Milli Eğitim Müdürümüz Cemal Yılmaz’dan birçok önemli isme kadar okuma sevdalısının orada hazır bulunması… Sonra birer birer şiirlerin okunması, temenni ve dileklerin yinelenmesi…
Yenilen yemeğe şiirin süsü, içilen çaya şairin buğusunun karışması…
Hepsi güzeldi, evet çok güzeldi…
Teşekkürler ev sahibi Zekeriya Çaka…
Sözü fazlaca uzatmadan o günün şiirleştiren şairin şiirini buraya alıyorum…
ŞAİRLER ÇINARI
Karlı yağmur ıslarken saçlarımı,
Fırtınalar tararken,
Soğuk ayaz iliklerime dek işlemiş,
Canım burnumda,
Buz tutmuş da bedenimin saçakları,
Böğrümü delmiş hasret
Dayanamamış gel, demişim.
Beklemişim,
Kışlarda kar atarak;
Baharı yaza satarak;
Sevgiye umut katarak
Ömrümü de uzatarak,
Gelecekler bir gün, diyerek
Bahçelerden gül dermişim.
Biliyorum:
Dumana koşmayacak beyaz atlar,
Tutsak sayarım sırça köşkleri,
Suyun yüzünde kırışan halkaları da
Ve de dallarım daha gür kılarken,
Özgür olacağım artık sonsuza kadar.
Ve her sabah:
Derenin şırıltısı eşliğinde
Kuş sesleriyle uyanacağım,
Sincapların kavgası, kartalın çığlığı,
Hızlı adımlarla koşarken doğanın sesi
Eski dostum kaplumbağanın
Ağır adımlarını seyre dalarak,
Güzelliği var edene dek yalvaracağım.
Bir gün gelecekler
Dudaklarında şiirleriyle
Güneşi alacaklar arkalarına
Kurt, kuş, börtü - böcek her neyse,
Suda balık, yılan, çıyan
Toprağa ve insanlara,
Davetler gönderecekler,
Anlatacak, anlatacaklar…
Suya, havaya, ateşe ve toprağa
Tohumlar saçacaklar gün üstüne.
Kimlerdi bunlar?
Yergi aldılar, sevgi sattılar.
Yergiyi toprağa gömdüler.
29.09.2020’de buradayız diye bedenime
Astıkları levhaya bir de not bıraktılar.
Özturan: “Araştıralım, dedi.” yaşını
Yücel, işaretle susturdu şair dostunu
Yapraklarım fısıldarken şarkısını
Yılların anıları dillendi, bir anda içimde.
Kapanoğlu tiyatronun peşinde,
Anlamıştım bahçeye girişinde,
Atmaca güzel adam, bir eli yurt dışında
Ekmek ikiye bölünmüş yarısı kardeşinde.
Aslantürk’ün hüneri karada akı görmek,
Mortaş’ta aynı sevda,
Tekirli Ozan Alihsan yine dağlarda,
Çakabey’se bir mavi deniz…
Kardeşler ve oğullarıyla güzel eylediler günü,
Umarım tarih olur, dokuzlardan bir Pazar.
“Şairler Çınarı” diye adımı koymuşsa Yılmaz,
Dua et Arif Hocam, şairler de bir gün beni yazar.
14/10/2019
Zekeriya ÇAKA
-Çakabey HOCA-