Umut

.

 

Umut  sözcüğünü günlük yaşamda çeşitli beklentilerimiz için sık sık kullanırız, değil mi? Türkçe sözlük, “ummaktan doğan rahatlık, ferahlatıcı  duygudur”  diye  tanımlıyor,  umudu.

Bana göre, umut yaşamsal bir kandır, candır, insana. O, beklentilerimizin ucunda  yanan  bir  ışıktır.  Hep  önümüzü  aydınlatır. Umutsuz insan rotasız gemi, serseri bir mayın gibidir. Rüzgarda savrulur,  akıntıda  sürüklenir. Umudu olmayanın amacı da olamaz, hayali de. Ne demiş Yahya Kemal: “İnsan hayal ettiği sürece yaşar.” Hayal umudun anası olunca doğurganlaşır  elbette.

Umudun insanlık tarihiyle yaşıt olduğu biliniyor. Antik çağ mitolojik inanışına göre; Epimetheus, Pandora’nın kutusunu açar. Kutu içinde ne varsa hepsi çıkar, yalnız umut kalır. Kutunun kapağı bir daha açılmamacasına  kapanır.  O nedenle  umuda  ulaşmak zorlaşır.

Antik çağ ressamları tablolarında  umudu,  genç  bir  peri  kızına  ya da bir  meleğe  benzetmişlerdir. Giotto, onu, bir meleğin kendisine sunduğu tanrısal taca doğru ellerini uzatan, kanatlı genç kadın olarak resmetmiştir.

Gelin isterseniz, bir de  kendi  umut algımıza bakalım: “ umut fakirin ekmeği / yer yer bitmez.” diyor, Orhan Veli. İyi ki umut varmış. Yoksa fakirler ne yer, ne içerlerdi. Belki de tuzu kuruların keyfi kaçardı. Her halde lokmalarına ortak çıkılması hoşlarına gitmezdi. “Ne yar-i can imişsin ah ey ummid-i istikbal” diyor  Namık  Kemal’de.  Öyle  ya  gelecek umudu, bağlar, insanı yaşama. Belki  de  koşumuz bundandır, onca yolu, yorgun argın düşünceye dek, bir ömür boyu peşindeyiz umutlarımızın.

Yaşam umudun ucunda çiçek açar,  meyveye  durur.  Umut yaşamı  besler,  kan  verir,  can  verir.   Kuşkusuz  umut  ele avuca    giren bir nesne değildir. O nedenle, ona, egemen olamayız. Aksine bir ömür boyu onun albenisiyle avunuruz. Umut kimi zaman bir seraptır, tam yakaladığımızı sandığımız anda, aldanışın ezikliğini yaşatır bize. Ama umutlar bitmez. Gerçekleşenler, yeni umutların peşine takar, bizi. Yaşam bitinceye kadar koşturur-durunuz, onun peşinden. Bana göre umutsuz yaşam  düşünemeyiz.

Bakınız, düşünür  ne  diyor: “ Parasını  yitiren  kişi bir şeyini, dostunu yitiren kişi çok şeyini, umudunu yitirense; her şeyini kaybeder.” Umudun  yaşamsallığı  bundan  daha  güzel  nasıl  anlatılır  ki. Umut bizi yaşama çeken bir mıknatıstır. Onun cazibesinde hayat anlam  ve  işlev  kazanır,  değil mi?

Umut bir türküdür, kulaklarımızda. Çiçek çiçek açar, gözlerimizde. Bal tadı bir sözcüktür  dilimizde. Şırıltıdır akan suda, bir dostun sıcaklığında,  bir  sevgide,  yeşil  mavi  açar,  yüreğimizde.

Umutsuzluklar değil, umutlar yaşatır  bizi. Umutlar bir rüzgar olur, taşır bizi uzaklara. O, masal olur gezdirir bizi Kafdağı’nda, uçurur  Zümrüd-ü Anka’nın kanatlarında. Umutlar bir düş olur, kimi zaman. kanatlanır,  kelebekler  gibi,  gönül  bahçelerinde.  Kimi zaman da bir gizdir,  çözümü  bizden  bekler.

Umudun, saçları, elleri, gözleri, yüreği  olur  mu, demeyiniz. Olur işte. Yıllar yılı şairler imgelere, halk dili deyimle sarmış, konuk etmiştir, onu.

Umut olmasaydı, insanoğlu yaşama bağlanamaz, daha ilk başarısızlıkta  boşluğa  ve  işlevsizliğe  düşerdi,  belki  de.

Umut tinsel sağlığın, bir amaca yönelişin, geleceğin, beklentilerin, güvenin,  üretimin,  başarının ve de mutluluğun lokomotifidir dersek, yanlış  mı  olur?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri