“Birinci Dünya Savaşı yılları… Thomas Edward Lawrence veya namı diğer Arabistanlı Lawrence’in “Osmanlı’yı yıkalım sende Irak Kralı ol” teklifini reddeden, Kurtuluş Savaşı’nda Türk ordusuyla omuz omuza savaşan gerçek bir savaşçı…Irak’ta İngilizlerin,Urfa’da Fransızların korkulu rüyası Uceymi Sadun Paşa’nın filmlere konu olacak hikayesi”
Maalesef, tarihimizi pek az biliyoruz ya da sahip olduğumuz ezberlerden kurtulabilme konusunda çoğu kez tembellik ediyoruz. Örneğin Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlının birçok cephesinden biri olan Irak Cephesi, ölümsüz dostlukların, yiğitlik hikâyelerinin, nice kahramanlarının unutulmayacak destanlarıyla doludur. Şöyle bir gözümün öne getiriyorum da, hangisini anlatayım, bilemiyorum her biri başlı başına yazı konusu olmakla beraber, şimdilik Osmanlının yanında yer alan Iraklı Şeyhler Şeyhi unvanı ile anılan UCEYM SADUN PAŞA’nın hikâyesi ile başlamak istiyorum.
Uceym Sadun Paşa, mensup olduğu aile, Irak’a Mekke’den göç etti. Aile, savaş halinde ki aşiretleri uzlaştırarak, Bağdat’tan Basra’ya kadar uzanan bir aşiret organizasyonu gerçekleştirdi. Sadun aşireti, 25 aşirete lider seçildi. Bu aşiret birliği Osmanlı’ya bağlandı.
Bütün Osmanlı döneminde bölgede, Osmanlı yanlısı olan Sadun ailesi, Türk Ordusu’nun geri çekilme süreçlerinde de yardım etti. Türk ordusu çekilirken Uceymi emrinde ki süvarileri, Türklerin yanından ayrılmadılar.
Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı’na taraf olduğunda, İngilizlerin ele geçirmek için gözlerini diktikleri ilk yerlerden birisi petrol zenginliği nedeniyle Irak’tı. İngilizler 22 Kasım 1914’te Basra’yı işgal etti. Albay Suphi Bey komutasında ki bir Türk birliği 45 subay ve 986 er ile İngilizlere esir düştü. Bu haber İstanbul’da büyük yankı buldu. Basra’da işlerin iyi gitmediği, Bağdat’ında tehlikeye girdiği artık su götürmüyordu.
Enver Paşa, Bingazi (Libya)’de beraber savaştığı Süleyman Askeri’yi göreve çağırdı. Süleyman Askeri, birçok seçme askerle Irak’a gönderildi. En önemli görevi orada ki yerli halkı örgütlemek ve onlardan oluşturacağı kuvvetlerle İngilizleri Basra’dan çıkarmaktı. Gönüllerden oluşturduğu Osmancık Taburu, bu işin omurgası idi. Irak’ın Müntefik Çölleri denilen bölümünde yaşayan Uceymi Sadun Paşa’da savaşın başından beri Osmanlıların yanında yer alıyordu.
Not: (Uceymi Sadun Paşa’nın babası Sadun Paşa, II. Abdülhamit döneminde hürriyet taraftarı olduğu için tutuklanmış ve Halep Hapishanesi’ne konulmuş, burada ölmüştü)
Servetleriyle, asaletleriyle tüm Irak’a adını duyuran bir ailenin oğlu olan Uceymi Sadun Paşa’ya savaşın başlarında Padişah Mehmed Reşad tarafından “IRAK ŞEYH-ÜL MEŞAYİHİ” yani “IRAK ŞEYHLER ŞEYHİ” unvanı verilmişti. Bu sırada Süleyman Askeri, İngilizlerle yaptığı savaşta 4500 kayıp vererek yenilmişti. Bu kayıplar daha yüksek olabilirdi. Beyaz atının üzerinde bir çöl şövalyesini andıran Üceymi Sadun Paşa, Türk birliğinin yanında yer alarak, yaptığı saldırılarla düşman süvarilerini şaşkına uğratmıştır. Böylece daha büyük zayiatların önü kesmiş oldu. Onurlu bir asker olan Süleyman Askeri, bu yenilgide kendisini suçlayarak 14 Nisan 1915’te intihar etti. Cenazesi sade törenle orda defnedildi.
Uceymi Sadun Paşa, bu bozgun günlerinde, geri çekilmeye başlayan Türk askerleri için koruyucu bir melek gibiydi. Askerlerimize taarruz eden ve soygunculuk yapan bedevileri adamları sayesinde bulduruyor herkesin gözü önünde öldürtüyordu. Bunun yanında İngilizlerin ileri karakollarına adamlarıyla beraber baskınlar düzenliyordu. Irak’ın her yerinden ses getiriyordu.
Kut'ül Ammare’ye çekilen İngilizler, Türk kuvvetleri tarafından 4,5 aylık kuşatma sonucunda 29 Nisan 1916’da Enver Paşa’nın amcası Halil Paşa komutasında ki Türk kuvvetlerine teslim olmak zorunda kaldı. Türkler, 350’si subay ve 13 bin 300 İngiliz askeri teslim oluyordu. Kut’u kurtarmaya gelen 30 bine yakın İngiliz askeri de öldürülmüştü.
Türkler I. Dünya Savaşı’nda Çanakkale’den sonra ki en büyük zafer Irak’ta kazanılmıştı. Ancak ilerleyen zamanda takviye olan İngiliz birlikleri Basra’yı aldıktan sonra yaklaşık 2,5 yıl sonra 11 Mart 1917’de Bağdat’a girdiler.
Türk ordusu çekilirken Uceymi Sadun Paşa ve süvarileri Türklerin yanından bir an bile ayrılmıyor, Osmanlı askeri dara düştüğünde “Hızır” gibi yetişiyordu. Mekke Şerifi Hüseyin İngilizlerle beraber hareket etmeye başlamasından sonra, Şeyh Uceymi’yi yanlarına çekmenin yollarını aramışlardı. Ünlü İngiliz ajanı Thomas Edward Lawrence veya namı diğer Arabistanlı Lawrence’’de bunun en doğru hareket olacağını belirtip, bir an önce Uceymi’yi saflarına katmanın hesaplarını yapıyordu. Lawrence, hangi şartlar altında Türkleri terk edeceğini merak ediyordu. Bundan dolayı Türklere ihanet etmesi karşılığı Uceymi’ye savaştan sonra kurulacak olan Irak Krallığı’nı önerdi. Lawrence bu iş için Şerif Hüseyin’in oğlu Abdullah’ı görevlendirdi. Emir Abdullah, kendisine verilen bu görevi “Uceymi Sadun Paşa’nın böyle bir teklifi kabul etmeyeceğini biliyorum. Abes olur.” diye reddetmek istedi. Ancak Lawrence ve babasının ısrarıyla temasa geçti.
Ancak Uceymi Sadun Paşa, Abdullah’ın gönderdiği elçiye şöyle cevap verdi. “O hain elime geçmesin, bir insan sadakati bilmeyebilir. Fakat kendi ihanetini başkasında düşünmesi için bir sebep lazımdır. Ona bir gün böyle bir teklifi bana yapabilme cesaretini nereden bulduğunu soracağım”
IRAK ŞEYH-ÜL MEŞÂHİYİ (ŞEYHLERİN ŞEYHİ) UCEYMİ SADUN PAŞA’nın vefası, Osmanlı devlet yöneticileri tarafından hayranlıkla izleniyordu. Padişah mehmed Reşad kendisine Osmanlı nişanı verdi. Mustafa Kemal Paşa, ise Diyarbakır’da 2’inci Ordu, Halep’te 4’üncü Ordu’nun komutanlığını yaparken, I.Dünya Savaşı boyunca onun yaptıklarını yakından takip etmiş, kendisine olan hayranlığı artmıştı. Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak için 3’üncü Ordu Müfettişi olarak Samsun’a çıkmasından yaklaşık bir ay sonra 15 Haziran 1919’da Şeyh Uceymi’ye şifreli bir mektup yazdı. Mustafa Kemal Paşa’nın mektubu şöyleydi:
“Bütün dünya İslam’ın iki gözbebeği olan Türk ve Arap milletlerinin ayrılması iki tarafta da zafiyetlere sebep oldu. Ümmeti Muhammed için şanlı bir halde buna karşı el ele vererek Ümmeti Muhammedi’in hürriyet ve istiklali uğrunda Allah yolunda savaşmak bizler için farzdır. Kâfirlere karşı yapmış olduğunuz cihatta kültürümüzü korumak ve ırkçılığa karşı verilen mücadelede sizin her zaman destekçiniz olup yanınızdayım. Bu konunun 13’üncü Ordu Komutanlığı ile görüşmenizi ve görüşünüz için yüce şahsınıza sunup gereğinin yapılmasını arz eder, saygılarımı sunarım.”
Iraklı bu çöl çocuğu, I. Dünya Savaşı’nda Türk ordusuna Basra kapılarından Urfa’ya kadar kahraman bir koruyucu olarak eşlik etti. Irak’ta kendisine ait 15 bin dönüm toprağını tek etti. Şeyh Uceymi, 30 Ekim 1918’de imzalanan ve Osmanlı Devleti’nin yenilgiyi kabul ettiği Mondros Mütarekesi’nin imzasından sonra İngilizlere çete savaşı yapmaya devam etti.
5 Haziran 1920’de Mardin’e gelen Şeyh Uceymi, Ankara Hükümeti’ne başvurarak Kurtuluş Savaşı’nda adamlarıyla Fransızlara karşı mücadele etti. Urfa’nın özgürlüğüne kavuşmasında aktif rol oynadı. İngilizler kendilerine ağır darbeler indiren Şeyh Uceymi’yi TBMM hükümetinden istedi. Ancak Mustafa Kemal Paşa, teklifi hiç düşünmeden reddetti. İngilizlerin hıncı hiç bitmemişti 1943 yılında bu kez de İsmet İnönü’den istediler. (Bir Osmanlı kahramanı Uceymi Sadun Paşa …Musul’a kadar çekildikleri tarihlerde, Musul’da ki birliklerde İngiliz bayrağını görünce Mustafa Kemal’e bir telgraf yollar.” Biz buralarda savaşı kaybetmedik ki, niye İngiliz bayrağı asılı ?” diye İngilizlerin Uceymi Paşa acısı o kadar büyüktür ki 2. Dünya Savaşı sırasında (1943)’da Adana’ya gelen İngiliz Başbakan’ın Winston Churchill İsmet İnönü’den Paşa’nın iadesini istemiştir. Türkiye Hükümeti İkinci kez reddetmiştir. )
Atatürk, bu koca Türk dostunu Cumhuriyet kurulduktan sonrada unutmadı. 1927’de önce Mardin’e ardından da Gaziantep’e yerleşen Şeyh Uceymi için, TBMM’den kendisi ve çevresinde ki adamları için Urfa’da 14 köyün bağışlanmasını istedi. Teklif kabul edildi. Ancak çevresinde ki adamlarının büyük kısmı Irak’a dönmesi nedeniyle sadece bir köyün yeterli olacağını söyleyen Uceymi Sadun Paşa, 9 bin dönümlük arazi üzerine kurulu Germü Köyüne yerleşti. Dört yakın adamı ondan hiç ayrılmadı. Urfa’nın Arap ailelerinden birini kızıyla evlenen Uceymi’nin kızı Mübine ve oğulları İsa, Abbas dünyaya geldi. 1963 yılında Ankara’da 73 yaşında öldü.
Tarihimizin sararmış yaprakları arasında yerini aldı. Bu değerleri yeni kuşakla buluşturmak, bizlerin görevi olduğuna inanıyorum.