Unutmak nimettir, kıymetini bilmek gerek. Mutlu başlayan kötü biten anılar, kötü anı bırakan arkadaşları unutmak bir nimet değil de nedir, kendi adınıza. Yaşadığınız iyi günler çabuk unutulur, lakin acı veren hatıralar daha çok bellekte yer kaplar, kendini hatırlatır, benzer olaylar yaşayınca.
Mutluluk iz bırakıyor ama lezzeti aynı olmuyor Azizim. Gülümsüyorsun, anıyı anlatıp aynı mutluluk oranını yakalayamıyorsun. Çünkü iz bırakmıyor.
Tecrübe genellikle yaşanan acı ve hüzünlerden oluşuyor. Yaşamınızda iyi olmayan olay ve kişilik yapısı farklı gelen insanlar iz bırakıyor. Anlatırken veya anarken ya sinir kat sayınız artıyor ya da öfke duyup konuşmamayı seçiyorsunuz. Hayıflanmakta cabası. Keşkeler de oluyor elbette bu durumda. Yapılacak en iyi şey sabretmek ve sabırla olayın veya kişinin etkisinin yerine daha olumlu şeyler koyabilmekte. Varsa kayıp maddi kayıp, insanın canını yakar. Çünkü mal canın yongasıdır. Emek verilmiştir, çalışılmıştır, zaman verilmiştir o maddi değer için. Manevi değer olarak zararsa tecrübe ruhu yaralar. Bilinçaltı dahil kalbinizi ve ruhta bir yara açar. Unutmamak gerekir ki “Bu da geçer.” Deyip yola devam etmek gerekir. Zordur insanın yara açan birşeyleri affetmesi ama affetmeyince de size zarar verir. Bilinci meşgul eder, olur olmaz yerde akla gelip, sinirlenmenize belki bağırıp çağırmanıza yol açar.
Çünkü bir şey yapılamıyorsa affedip, onu bilinçaltında serbest bırakmak gerekir. Kolay olmaz elbette ama diğer türlü istemediğiniz kişi ve olayı hep canlı tutmak size zarar verir. Yenilenemeyen sinir hücreleriniz ölür ve yaşlılıkta sinir hücrelerinizin iflası ile sonuçlanır. Üstelik sinirler en çok yaşlılıkta gerekir sağlamlığı. Hani hep denir ya, elimiz ayağımız tutsun yaş aldığımızda. Bu da insanın kendinden kaynaklı bir durum.
Şöyle ki ; her gün sabah işe giderken bir zayıf kara kuru bir kadın önümden bir ya da iki kez geçerdi. Üzerinde basma uzun bir etek, başında renkli bir yazma ve dizinin altında koyu uzunca bir koyu renk kaban. Yüz ifadesi hiç değişmiyor, yüzündeki kırışıklıklar acı ile kıvrılmış, hep asık .
Haklı bir nedeni olmalı, çünkü hayatımıza giren ve rastladığımız hiçbir kişi boşuna değil. Bir sebeple çıkar karşımıza. Bu hanımın sırrı ne olmalı, neden sabahın bu kör saatinde yalnız ve elleri cebinde bu dolanış.
Sonradan öğrendim ki otobüs durağına adı verilen Şehit Mehmet Ergüder’in annesiymiş. İlk göz ağrısı oğlunu kaybedince bu acı onun zaptedemeyeceği bir hal almış. Kışın, karda ,yağmurda bu dolanım bitmiyordu tevekelli. Allah yar ve yardımcısı olsun. Kolay değil, bir fidanı genç yaşta toprağa verip bunu kabullenmek. Tüm şehitlerimizin mekanı cennet olsun. Geride kalanlara sabır ve sabırla yaşam nasip olsun.
***
Okul müdürümüzün babası gayet sağlıklı bir adamdı. Fakat o gece misafir olduğu kızının(müdirenin) evinde lavabo ihtiyacı için kalktığında kalp krizi geçirip kucağında vefat ediyor. Olay akşam gerçekleşiyor. Sabahında defin ve son görevler yapılıyor. Daha ikinci gününde okul yöneticimiz okula dönmüştü. Nasıl da şaşırmıştık. Ne kadar çabuk ölümü kabullenmiş, üstelik en yakını babasının vefatı demişti, yakından tanıyanlar.
***
Unutmak ya da unutmamak işte tüm mesele. Unutmak iyi ki var. Yoksa nasıl yaşanırdı acılar ilk günkü haliyle. Yaşamın güzel geçmesi de durağan geçmesi de hüzün baz geçmesi de insanın elinde. Ölümse hayatın unutulmaz gerçeği ama insanoğlu unutkan o kadar ki öleceğini bile unutuyor.
İyi de ölüm Allah’ın emri. Ha bugün varız ha yarın yokuz. Kim bilebilir ki ömrünün miadını? Yaşam yine devam ediyor ve edecek.
Günümüz ve yolumuz hayra çıksın. Selametle…