Türklerin anayurdu, ata toprağı coğrafya olan Doğu Türkistan aynı zamanda İslam'ı kabul ederek ilk Türk İslam devleti Karahanlılar’ında (840-1212) kurulduğu topraklardır. Doğu Türkistan; kuzeyde Rusya, batıda; Batı Türkistan’ı teşkil eden Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan, güneyde; Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Tibet, doğuda; Çin (Kansu, Çing-Hai ve İç Moğolistan eyaletleri) ile kuzey-doğuda Moğolistan ile komşudur.
Tarih boyunca birçok devlet tarafından hâkimiyet altına alınan Doğu Türkistan’da Hoca Niyaz Hacı önderliğinde 1933'te Kaşkar'da Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kuruldu. 1944'te Alihan Töre önderliğinde ikinci bağımsız Türk devleti olan Doğu Türkistan Cumhuriyeti kurulmuştur. 1949 yılına gelindiğinde Çin Komünist Partisi lideri Mao'nun başlattığı kızıl devrimiyle Doğu Türkistan, Çin tarafında uluslararası hukuk kuralları hiçe sayılarak işgal edilmiştir. Çin daha sonra Doğu Türkistan’a özerklik hakkını tanımlamış ve 1955’ten itibaren bölge Çin’e bağlı beş otonom yapıdan biri olmuştur. Çin kaynaklarında “Sincan” (Xīnjiāng) olarak geçen ismi Türkiye ve Türki Cumhuriyetlerde “Doğu Türkistan” olarak anılmaktadır (Sayın, Koçak; 2017, 11). Halkı İslam'dan vazgeçirmek için her türlü yıldırma ve baskı yönteminin kullanıldığı Çin'de, komünist diktatör Mao'nun 1966-1976 yılları arasındaki Kültür Devrimi esnasında en acı dönem yaşanmıştı.Camiler yıkılmış, toplu ibadet yasaklanmıştı; Kuran kursları kapatılmış ve bölgeye yerleştirilen Çinliler Müslümanları taciz etmek için her yolu denemişlerdi.
Dini ilimlerin öğrenilmesi ve dini bilgilere sahip öncü kişilerin halkı eğitmeleri de tamamen yasaklanmıştı.Uygurların ana vatanı olan Doğu Türkistan; 1949 yılından itibaren Çin komünist yönetiminin fiziki işgali altındadır. Çin’in fiziki işgali ile başlayan bu sürec 72 yıldır sistematik bir asimilasyon olarak uygulanmaktadır. İnsanlık tarihi boyunca yaşadığımız coğrafya başta olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde zulümler, soykırımlar, katliamlar yaşana gelmiştir. Anadolu topraklarında Ermenilerin Müslüman Türk,Kürt, Arap, Çerkez kardeşlerimize karşı yaptıkları zulüm ve soykırım, Yunan’ın Kurtuluş Savaşını kaybetmesi ile başlayan kaçışta önüne çıkan kadın,çocuk,bebek demeden masum halkı kılıçtan geçirmesi, Balkanlarda din kardeşlerimize karşı Sırplar’ın yaptığı katliamlar gibi bir acı hadise dünya tarihinde birer kara leke olarak yer etmiştir. Günümüzde ise hala bunlara benzer katliamları Suriye’de, Filistin’de, Arakan’da, Keşmir’de, ve özellikle bir çok İslam coğrafyasında yaşanmaktadır.
İşte Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı ölüm ve zulümde bunların en acı örneklerinden biridir. Çin mezalimi ile Doğu Türkistan'da hak ve hukuk ihlali, din ve vicdan hürriyeti olmak üzere eğitim, sosyo kültürel, ekonomik alanlar dahil yaşamın her alanda büyük yıkım gerçekleştirmiştir. 1949 işgali birlikte toplumun temel taşları ortadan kaldırılmış, bir çok siyasetçi, aydın, bilim adamı, din adamı, iş adamı tutuklanmış ya öldürülmüş yada yıllarca haps edilmiştir. Çin yönetiminin tüm uluslar arası hukuk kurallarını çiğneyerek kendilerince oluşturmuş oldukları mahkemeler aracığıyla binlerce insanı kurşuna dizmiştir.Keyfi uygulamalarla yüzlerce Uygur Türkü ağır cezalarla hapislerde çürümüştür. Sincan bölgesi uzun zamandır insanlık dramıyla dünya gündeminde yer almaktadır. Maalesef bu drama ses çıkarmak yerine bir çok ülke futbol maçı izler gibi tribünlerde yerlerini çoktan almış durumda. Çin işgalci yönetimi Doğu Türkistan'da onlarca nükleer deneme gerçekleştirerek yüzbinlerce Uygur Türkün yaşamını yitirmelerine sebep olmuştur. Çin yönetimi Doğu Türkistan’da yaşayan nüfusun çoğunluğunu Uygur Türkleri’nden olduğunu bildiği için düzenli bir şekilde bölgeye Çin vatandaşlarını yerleştirmeye başlamıştır. Asıl amacı bölgedeki Uygur Türklerinin varlığını ortadan kaldırmak olan Çin’in diğer bir amacı ise bölgeyi tamamen Çin Devleti’nin yönetimine bırakmaktır.
Çin’in uyguladığı nüfus politikası ülkedeki demografik yapıyı tamamen değiştirmiştir. Çin, Doğu Türkistan’a karşı şiddetli bir asimilasyon politikası izlemiş ve Müslümanları yok etmeye başlamıştır. Örneğin 1949-1952 yılları arasında 2,8 milyon, 1952-1957 arası 3,5 milyon, 1958 1960 arası 6,7 milyon, 1961-1965 arası 13,3 milyon ve toplamda 26,6 milyon insan ya Çin ordusu tarafından katledilmiş veyahut da rejimden kaynaklanan kıtlık sonucunda ölmüştür (Arıkan, 2012). Hayatta kalanlar ise çok şiddetli zulümlere maruz kalmıştır. Bütün bu zulümleri şu şekilde özetlemek mümkündür (İnayet, 2010; tr.euronews, 2019) Çin yönetimi Doğu Türkistan'daki Müslümanlara karşı dinsizleştirme politikaları uygulamış, din ve vicdan hürriyetini engellemiştir. Başörtüsü ve sakalı yasaklayarak Müslüman Uygurların ibadetlerinin yanı sıra yaşam biçimlerine dahi müdahale edilmektedir. Ramazan ayında oruç tutmalarını, ibadet etmelerini yasaklamak için her türlü engel sahnelenmektedir. Ramazan’da Doğu Türkistan’da tüm okul ve idari binalara "beden sağlıklarını korumalarını sağlamak" için öğrencilerin oruç tutmaları yasaklayan bildiriler asılır. Ayrıca oruç tutan kişileri tespit etmek için bedava yemek dağıtılır ve Uygurlara ait lokantaların oruç saatlerinde açık olma zorunluluğu getirilmektedir. Uygur Türklerin cenazelerini İslami usullere göre defnetmeleri ve dini nikâh kıymaları yasaklanmıştır.
Açık alanlarda toplu namazlar asker ve polisler tarafından yasaklanmaktadır. Zorla domuz eti yedirilmesi zulmün bir başka yöntemi. Çin’de Uygur Türklerinin nüfusunun azaltılmasına yönelik kadınlara zorla kısırlaştırma yöntemleri uygulandığı iddialar arasında. Özetle Doğu Türkistan’da bugün 1 milyonu aşkın Uygur toplama kamplarında tutuklu. Tüm insan hakları askıya alınmış durumda. Çin zulmünü din,eğitim,iş kısacası yaşama dair her alan üzerinden göstermektedir. Çin silahlı güçleri Doğu Türkistan'ın başkenti Urumçi'de barışçıl gösterilere karşı 5 Temmuz 2009'da tüm dünyanın adeta canlı yayında izlemiş olduğu Urumçi katliamını gerçekleştirdiler. Urumçi’de Uygur Türklerine yönelik yapılan saldırılarda resmi kayıtlara göre 197, gayri resmi kayıtlara göre ise bine yakın Uygur Türk'ü katledilmiştir. Srebrenitsa Katliamı'ndan farksız olan bu katliama dünya maalesef üç maymunu oynadı. Çin'in Sincan bölgesinde yaşayan Uygur Türklerine uyguladığı baskı ve zulmün şiddeti her geçen gün artmaktadır. Çin bunu her ne kadar kabul etmese de uluslararası toplum, insan hakları aktivistleri ve kimi uzmanlar tarafından bu zulüm belge ve görsellerle dünya kamuoyu ile paylaşılmıştır. İnsanlık dışı birçok uygulaması ile dünyanın tepkisini toplayan Çin hakkında Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyine üye 22 ülke, 11 Temmuz'da, Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki Uygur Türkleri ve diğer azınlıklara yönelik muamelesini eleştiren ve kitlesel gözaltlıların durdurulması çağrısında bulunan mektubu imzalamıştı.
İnsan Hakları İzleme Örgütünün (HRW) raporunda, son 2 yılda Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde çok sayıda kişinin "önleyici polisiye tedbiri" adı altında suçsuz yere alıkonulduğu ve siyasi bakımdan tehlikeli olarak değerlendirilen bireylerin herhangi bir yargı kararı olmaksızın toplama kamplarına gönderildiği belirtilmişti. New York Times'ın basına sızdırılan Çin yönetimine ait 403 sayfalık resmi belgeye dayandırdığı haberinde, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki güvenlik birimlerine "nasıl hareket etmeleri gerektiğine dair verilen detaylı talimatlar" dikkati çekmişti. Belgenin en az 200 sayfasında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve diğer Çinli yetkililerin, bölgedeki Uygur nüfusunun kontrolü ve aralıksız denetim yapılmasına ilişkin talimatları yer alırken, İslam'ın yayılmasını önlemek için önlem alınması uyarısında bulunulduğu görülüyordu.Belgede, Şi'nin 11 Eylül saldırısı sonrası ABD'nin "terörle savaş" politikasını örnek alarak bölgede yaşananları "terörizmle mücadele" olarak tanımladığı, güvenlik birimlerine "asla merhamet gösterilmemesi" talimatı verdiği, diğer yetkililerin de bölgedeki kampları ve keyfi tutuklamaları meşrulaştıran yorumlarının yer aldığı belirtilmişti.
İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından 2013’te yayımlanan rapora göre, Çin’in bölgede yaygın bir ayrımcılık, dini faaliyetlere yönelik baskı ve artan bir kültürel ve etnik sindirme politikası uyguladığı ifade edilmiştir. Ancak Çin’in Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyindeki (BMGK) konumu, uluslararası politikadaki ekonomik ve siyasi gücü bu bölgede yaşanan zulümlerin görmezlikten gelinmesine sebep olmaktadır. ABD Başkanı Donald Trump'ın görev süresinin bitimine 24 saat kala, Çin'e yönelik yeni bir adım geldi.ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, yaptığı yazılı açıklamada, son 4 yıldır Çin'in Uygur halkına yönelik davranışlarını özel bir dikkatle incelediklerini belirterek, "Mevcut gerçeklerin dikkatli bir şekilde incelenmesi sonucunda, Mart 2017'den bu yana, Çin Komünist Partisinin yönetimi altındaki Çin yönetiminin Müslüman Uygur halkı başta olmak üzere Sincan'daki diğer etnik ve dini azınlıklara yönelik insanlığa karşı suç işlediği sonucuna vardım." "Aynı şekilde elimizdeki verilere bakarak, Çin yönetiminin Müslüman Uygur halkı başta olmak üzere Sincan'daki diğer etnik ve dini azınlıklara yönelik insanlığa karşı soykırım işlediği sonucuna vardım. Bu soykırımın devam ettiğine ve Çin yönetiminin Uygur halkını yok etmeye yönelik sistematik bir girişimine tanıklık ettiğimize inanıyorum." değerlendirmesinde bulundu.
Sözde bu söylemlerin hiçbiri bugüne dek Uygur Türkleri’ne bir katkısı olmamıştır. Soydaşlarımızın güvendiği tek ülke Türkiye Cumhuriyeti Devletidir. Çin devletinin; Doğu Türkistan’da soydaşlarımıza, din kardeşlerimize ve insanlığa yaptığı bu zulme sessiz kalmamız mümkün değildir.Yaşanan zulümlerin bitirilmesi için başta tüm İslam toplumunun ve uluslararası örgütlerin biran önce devreye girmesi gerekmektedir. İslam İşbirliği Teşkilatı ve bütün İslam dünyası üzerine düşen görevi biran önce yerine getirmelidir. Bu zulmü kimse görmezden gelemez aksi takdirde sahipsiz görülen Doğu Türkistanlı dindaşlarımızın yaşadığı zulüm artarak devam edecektir.