Merkez Bankası Başkanı Erdem Basçı, ekonomiyi Antalya’nın fırtınasından sonraki güneşli havaya benzeterek vatandaşın umudunu kaşımış. Daha doğru deyimle de “ekonomi çevrelerine” iyimser mesaj vermiş.
Ekonomiyi elinde tutanların ekonomisinin iyi olması, asıl fırtınanın estiği adresin şaşırılmasına neden oluyor.
10 yıllık AK Parti döneminin hemen öncesinde devleti ve milletiyle iflas etmiş bir tablo varken, aradan geçen 10 yılda devletin ekonomisinin düzelip, milletin ekonomisinde yaprağın kımıldamamasının izahı, Antalya’nın yağmur ve fırtınasına benzetilir mi bilemiyorum.
Benzetilse bile o güneş, neden “zengin” dışındakilere doğmuyor?
***
Merkez Bankası Başkanı Erdem Basçı’ya göre ülkemizin ekonomisini şu anda fırtınalı bir dönemdeymiş gibi görülse de, güneşli ve güzel bir havaya dönüşmesine az kalmışmış…
Bunu söylemesinin sebebi var elbet, durup dururken Antalya, fırtına ve güneşli havadan bahsedecek değil.
Bilindiği gibi birkaç gündür Antalya, fırtına, yağmur ve onun bıraktıklarıyla zor günler geçiriyordu ama Merkez Bankası Başkanı Erdem Basçı’nın konuşmasını yaptığı zaman hava günlük güneşlikti.
Oysa hava her ne kadar güneşli ve güzel olsa da, fırtınanın ve selin zararları vatandaşı perişan etmişti.
Güzel yüzünü gösteren güneş, onların cebinden gidenleri geri getirmeyi başaramadı, sadece atıkları temizleyecek zaman verdi.
Ekonomi de böyledir aslında…
Ülke ekonomisiyle vatandaşın ekonomisini fırtına şiddeti farklıdır.
Sonrasında çıkacak güneşin güzelliği de…
İkisini bir birine karıştırdığınız zaman Erdem Basçı gibi “gerçekten uzak” bir iyi niyet gösterisine bulunabilirsiniz.
Elbette iyi niyet güzeldir, insanlara sıcak mesajlar vermek, umut dolu yarınlar vadetmek, yeni hayaller kurulmasına katkı sağlamak ve bir süre hayalin peşinde koşularak dertleri bir kenara itmek güzeldir.
Ya sonra?
Asgari ücretin açlık sınırının yarısından daha az olduğu bir ülkede sizin dağıtacağınız bütün umutların balondan sözler olacağının da farkında mısınız?
Ülkenin ekonomisi ülkeyi ilgilendirir, hükümetleri memnun eder veya üzer…
Elbette ülkenin ekonomisi iyi olursa yatırım da iyi olur, belki bu maaşlara da yansır, sosyal desteklere de veya ürün ödemelerine de…
Ancak bunun böyle olduğunu pek görmedik.
Tarihinin en kötü ekonomisini geçiren dönemlerin sonunu gördüğümüzde, yani güneşli hava hâkim olduğunda da vatandaşın içinin ısınmaması bundandır.
Ekonomideki bu benzetme, “zenginler kulübüne” bir mesajdır, anlıyoruz…
Peki bu ülkede çalışanlara, emeklilere, dar gelirlilere, esnafa yönelik mesaj veren olmayacak mı?
Her zaman yağmur ve fırtınalı bir ekonomisi olan, toplumun büyük bir kesimine güneşin doğmasını daha ne kadar beklemek gerekiyor?
Bu bekleyişte, asgari ücreti “açlık sınırına” çekildiğini görebilecek miyiz?
Memur-Sen’in açlık ve yoksulluk araştırmasına göre, Kasım ayında açlık sınırı bin 8 lira olarak belirlenmişti ve hiçbir asgari ücreti bu miktarda bir maaşı hayal dahi edemiyordu.
Sadece asgari ücretli değil elbet, bu oranı bulan emekliler de “şanslı” sınıfında olanlardı.
Peki yoksulluk?
Yine Memur-Sen’in araştırmasına göre yoksulluğun sınırı da 2 bin 913 lira…
Bu rakama göreyse neredeyse tüm çalışanlar yoksulluk sınırında.
Bu da demektir ki, yağmur ve fırtınanın tahrip ettiği çok büyük bir kitleyle karşı karşıyayız.
Şiddeti çok fazla olmuş bu fırtınanın, esmiş, gürlemiş, darmadağın ederek silip süpürmüş.
Üstüne yağmur yağmış, seller akmış, Arap kızının camdan bakmasını bile göremeden her şeyi sele kaptırmış…
Ama hiç güneş doğmamış…
Sayın Basçı bilmeli ki, vatandaşın ekonomisi ve Antalya’nın fırtınası hiçbir birine uymuyor.
Uzaktan ya da yakından bir alakası yok.
Başka bir örnek verin…
Yardımcı olayım; hani bir adamın işi ters gidince üst üste darbe yer ya…
Hani birisi sakarlık yaptığında utancından alelacele düzeltmek istedikçe yeni sakarlıklar yapar ya…
İşte vatandaşın ekonomisini buna benzetebilirsiniz.
Her alınan tedbir, iyileştirme amacından çok uzak, hedef kitleyi yakalayamayan, pastadan alınan payın kitlesinin değişmediği ilginç bir sistem.
Ve biz buna “adaletsiz gelir dağılımı” diyoruz ama bizi duyan olmuyor.
Twitimden seçmeler
Zor ya, hani bir gün zengin olursam “Ziyaretler” diye bir gazete çıkaracağım, bir kenarda dursun. Haber yapmama gerek yok, akıyor akıyor! :))