Veda Hutbesi, Peygamber efendimizin Veda Haccında 124 binden fazla Müslümanın hazır bulunduğu ortamda okunmuş ve bugüne dek dünyadaki en iyi insan hakları bildirgesi niteliğindedir. İlk başta, Veda Hutbesinin kimlere hitap ettiğini sormak abes karşılanabilir ama günümüzde yaşadıklarımıza baktığımızda, Müslümandan başka herkese hitap ettiği anlaşılır.
Aslında, Veda Hutbesi, sadece Müslümanlara hitaben okunmuş bir hutbe değil.
Hutbenin içeriğinde hitap şekli her paragrafta değişiyor; kiminde “Ey İnsanlar” diye hitap ederek, din, mezhep, ırk, renk, dil ve statü farkı gözetmeden çağrısını söylüyor.
Sonra “Ashabım” diyor ki, kendi döneminde yaşayanların şahitliğinde söyleyeceklerini söylüyor.
Sonra “Ey Müminler” diye hitap ederek, İslam dinine mensup olanlara yönelik tavsiyelerini sıralıyor.
Peygamberimiz Hazreti Muhammed (sav)’in Veda Hutbesi, işte bu üç kesime hitap eden düne ve yarına dair en büyük insan hakları beyannamesidir.
Kendi döneminde yaşayanlara hitabında, nereden gelip, neleri değiştirdiklerini, hangi hakların verildiğini belirterek, mücadelelerine şahitlik de istiyor.
Ve özellikle de cahiliye alışkanlıklarını tek tek sıralayarak, bir daha o günlere dönülmemesini öğütlüyor.
İnsanlara hitabında ise kadın hakkı, insan hakkı, miras ve sosyal ilişkiler gibi günlük yaşamda karşılaşılacak önemli başlıkları sıralıyor.
“Ey Müminler” diye hitap ettiklerine ise bir Müslümanın diğer Müslümanın kardeşi olduğunu, ırk, renk, ayrımı gözetilmeyeceğini ve asla bir kimsenin diğerinden üstün olamayacağını altını çize çize söylüyor.
Ve tüm insanlığa hitabında en dikkat çeken bölüm, “Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanızda birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanında Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır.” diye biten bölümdür…
***
Diyanet İşleri Başkanlığının araştırma sonuçları ise hiç de böyle demiyor.
1.5 milyar Müslüman olmakla övündüğümüz dünyada “bir birimizi öldürmek” ve “bir birimizi ötelemekten” öte bir şey yaptığımız yok.
Dünyada her gün bin civarında Müslüman hayatını kaybediyor.
Bu normal ölüm değil, cinayete kurban gitme ve bunun 900’ünün katili ise kendisine “Müslüman” diyenlerdir.
Dünyadaki bütün Müslümanlar, Suriye’de, Mısır’da, Doğu Türkistan’da, dünyanın herhangi bir yerinde ve çok uzun yıllardır da Filistin’de yaşanan zulme kilitlenmiş.
Bütün bunların içinde sadece İsrail, Yahudi ırkçılığının çok ötesinde bir kin, bir nefret ve bir alçaklıkla Müslüman kanı döküyor.
Ama diğerleri, kendilerine Müslüman demekle kalmıyor, halifeliğini ilan ediyor, hiç kimseyi beğenmiyor, kendilerinden başka bütün Müslümanları “kâfir” olarak bile tarif edebiliyor.
Her cemaat, cenneti parselleyen olarak kendilerini görüyor ve diğerlerini cehennemin en kötü yerine postalıyor.
Hele bir de cemaate mensup olmayan bizim gibi Müslümanlar, hem dünyasını, hem ahiretini karartanlar olarak lanse ediliyor.
Çünkü hepsi, “üstün bir ırk” veya “üstün bir mezhep” anlayışıyla bunu yapıyor.
Oysa İslam’da üstün ırk da yok, üstün mezhep de…
Ya sizin dininiz İslam değil ya bizim inandığımız İslam değil…
Ancak, sadece Veda Hutbesine baktığınızda bile ırk, mezhep, kabile, aşiret, makam, mevki farkı gözeterek, insanları kategorize eden, Müslümanları “iyi-kötü” diye ayıran bir anlayışın geçerli olmadığını gösteriyor.
Bütün bunların üzerine Kur’an-ı Kerim’i, Hadis-i Şerifleri, peygamberimizin sünnetini, âlimlerin içtihadını dâhil ettiğinizde, kimin nasıl bir yanlışlık içinde olabileceğinin ipuçlarını veriyor.
***
Ve elbette ki duyarsızlık…
Dünyanın neresinde olursa olsun, yaşanan bir tek acı umursanmıyorsa,
Yerinden, yurdundan edilen insanlara kucak açılmıyorsa,
Çocukların gözyaşları, yürekleri dağlamıyorsa,
Zulmünden korktuğu için zalimlere sessiz kalınıyorsa,
Haksızlık karşısında susuluyorsa,
Yılan kendisine dokunmayana kadar feryat etmiyorsa,
Onun hangi dinden olmasının hiçbir önemi yoktur, çünkü en başta o, insan değildir…
İnsanlığın ve ahlakın olmadığı yerde, “hangi dindensin” sorusu abes olduğu gibi, “hangi mezheptensin” sorusu da abestir, hangi ırktan olduğunun sorulması da…
Belki de bizim asıl sorunumuz, İslam’ın ahlakını almadan, “hak” kavramını kabullenmeden Müslüman olmamızdır.
Ve bütün bunların üstüne, ırkımızı, mezhebimizi, bayrağımızı, vatanımızı, partimizi, makamımızı, paramızı ve gözden çıkaramadıklarımızı, dinimizin ve insanlığımızın önüne koymamızdır…
Veda Hutbesini içine sindiremeyen, özümseyemeyen, yaşayışıyla kabullenmeyenin, adının, ırkının, aşiretinin, ülkesinin, partisinin veya mezhebinin ne olmasının hiçbir önemi yoktur…
Ve bu anlayış sürdüğü müddetçe bir avuç İsrail, kana doymayan iştahıyla, Müslümanların ayrılığından ve suskunluğundan faydalanarak öldürmeyi sürdürecektir.
Tweetimden seçmeler
İsrail’in zulmüne karşı çıkıp, Gazzelilerin yanında olanlar; elinizde, cebinizde ve evinizde o katillerin ürünü varken bunu yapmayın!