Kahramanmaraş’ta “basın” kendi korku duvarını oluşturdu. Kim ne der? Endişesi ile iç içe mahalle baskısının iftira atılacak kadar dip yaptığı bir şehirde, gazeteci hakkın ve haklının sesi olabilir mi?
Türkiye’de basın özgürlüğü çok geniştir. Bir insana küfretme, iftira atma, aleyhinde olmayan bir haberi servis etme basın özgürlüğü değildir. Olsa olsa şantajdır. Türkiye’de şantaj ile basın özgürlüğü karıştırılmaktadır.
Konuyu açacak olursak; “Bir olay anı, kameralar Molotof atanı değil elinde çop kendini korumaya çalışan polise dönüyor” Bu haberciliği Dünyanın başka ülkelerinde göremezsiniz. Bir süre önce Almanya ve ABD’de meydana gelen olaylarda devlet sınır koydu. Hatta Anadolu Ajansı muhabirleri gözaltına alındı, polis şiddetine uğradı.
“Kameraların suçluya değil de vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamaya çalışan polisin üzerine yoğunlaştırılan bir gazetecilik değildir. Olsa olsa ülkeye ihanettir.”
Tanzimat fermanı ile birlikte Türkiye’de basın milli değerleri değil ülkenin bölünmesi üzerine bir yayıncılık anlayışı içine girmiştir. Tamam devleti yönetenler, yönetim noktasında zaaf yaşadığında bunu eleştirmek, eksiklikleri ortaya koymak, doğru ve yalın haber yapmak bizim görevimiz. Ancak bunu yaparken de ülkeye ihanet etmek de neyin nesi? Bu hangi kitapta yazar?
Türkiye’de polise kurşun sıkan katilin de, bölücünün de adı gazeteci oluyor.
Kusura bakmayın beyler.
Gazeteci kendi yaşadığı coğrafyada barış için mücadele eder, savaş için mücadele edene gazeteci değil terörist adı verilir.
**
Gelelim Kahramanmaraş’a.
Kahramanmaraş’ta basın sektöründe görev yapan muhabirler, gazete patronlarının direktifleri doğrultusunda haber yapmaya gayret sarf ederler.
Gazete patronu devletten resmi ilan aldığı için, aman Vali ve belediye ile ilgili haber yapmayın. İktidar Partisi aleyhinde bulunmayınız diye telkin yaparlar, bunun aksi davranış gösteren gazeteci ise sonunda kapı dışarı edilir.
Kahramanmaraş’ta muhalif duruş yoktur. Muhalif duruş sorumluluğu içinde yayıncılık yapan yayın organı da yoktur.
Çünkü her gazete kendi korku duvarını oluşturmuştur.
“Oysa korkunun ecele faydası yoktur. Her gün korku içinde gazete çıkartıp stresli bir yaşam sürmektense bu işin bırakılması daha iyi olur.”
**
Kahramanmaraş’ta gazeteci toplumsal sorunlar ile ilgili haber yapamaz, yorum yazamaz.
Kahramanmaraş’ta gazeteci iktidar partisini eleştiremez.
Kahramanmaraş’ta gazeteci sanayici ve iş adamını eleştiremez.
Kahramanmaraş’ta gazeteci Büyükşehir ve ilçe belediyelerini eleştiremez.
Kahramanmaraş’ta gazeteci kimseyi eleştiremez.
O halde Kahramanmaraş’ta gazete ve gazeteciye ihtiyaç da olmaz. Çünkü Kahramanmaraşlı gazeteciye yeterli moral desteği bile vermez.
Bunu neden böyle yazıyorum;
“Bir gazeteci her hangi bir kurumu eleştirdiğinde, okuyan okur hemen ‘reklam istemiştir, para istemiştir, vermeyince de yazmıştır’ kolaycılığına kaçar, tabiri caizse suçluyu değil de suçluyu ortaya çıkaranı itham eder, ona iftira atar, onu töhmet altında bırakır.”
Böyle bir halkın kolayca iftira attığı bir yerde, gazeteci mesleğini yapabilir mi?
**
Merhum Cahit Zarifoğlu 1961’de Kahramanmaraş’ta gazete çıkartır. Bir yıl mücadele eder. Vatandaş ilgisiz ve duyarsız. Bir yıl sonra “artık bu şehirden gitme zamanı” başlığı altında yazı yazar ve kentten ayrılır.
Merhum Zarifoğlu Kahramanmaraş’tan gittikten sonra dünya çapında ünlü bir yazar olmuştur.
Biz ünlü bir yazar olma hevesi içinde değiliz. Şehirden kaçmayacağız da. Ama bu şehirde bir şeylerin değişmesi için de mücadele edeceğiz.
Başkalarının bizim için ne dediğine aldırmayacağız. Başkalarının bize atacağı iftiralardan da etkilenmeyeceğiz.
Korkularımızdan kurtulacağız.
Kurtulamaz isek bu işi bırakacağız.
Ve doğru bildiğimiz yolda sadece Allah rızası için, Allah ömür verdiği sürece, ekonomik kaygıları göz önüne almadan mücadele edeceğiz. Kim yanlış yapıyorsa eleştireceğiz, kim doğru hizmet yapıyorsa da ona sahip çıkacağız.
Allah bize güç ve kuvvet versin.
Yeni bir yola girdik, sonunda ölüm bile olsa….