Asla itibarı, “sâye”si olmaz,
Şeref, onur gibi pâyesi olmaz,
Yalakalık, yağdanlıksa görevi;
Katiyetle büyük gâyesi olmaz.
A.S.D
İnsanlık onuruna ve haysiyetine asla yakışmayan, çok ama çok çirkin bir yaklaşım biçimidir şu yalakalık!
İğrençliktir, daha doğrusu müptezelliktir. Kişilerin “silik”leşme bakımından düştüğü ve alçaldığı en dip noktadır belki de… Neden ihtiyaç duyulur, neden tenezzül edilir, anlaşılır gibi değil. Bunca eğilmenin ve bükülmenin, el-etek öpmenin; göz göze gelebilmek uğruna akla karayı seçmenin iler tutar yanı yoktur inancımızda. İlkesizliktir, omurgasızlıktır, ahlaksızlıktır bu aynı zamanda.
“Nokta kadar menfaat için virgül gibi eğilme!” deyimi, isabetli ve anlamlı bir deyimdir aslında.
Fakat maalesef, toplumumuz söz konusu “yalaka”lığın bir nevi zebunu konumundadır. Öyle alıştırılmış ve öyle silikleştirilmiştir. Talimi, terbiyesi ve mektebi bulunmayan bu çirkin sıfatın yaygınlaşmasında; içselleştirilmesinde resmi kurum ve kuruluşların payı büyüktür ziyadesiyle.
Alenen hoşlananlar vardır, kendilerine; “ağamsın, paşamsın!” denilmesinden. Karşıdakilerin aşırı derecede küçülmesinden... Bazı görgüsüzlerin ve sonradan görmüşlerin “ulu”luk yanları depreşiyor dalkavukça temennalardan ve yersiz senalardan… Sürekli böbürleniyorlar.
Ayıptır yahu!..
Oysa bizim kültürümüzde “dik durma” diye bir kavram her zaman caridir. Mert insanlarla lebalep dolu bilinen Anadolu halkına, takriben bir asırdan beri ikiyüzlü Batı toplumunun kirli gömleğini giydirmeye çalışıyorlar. Her alanda ve her konuda genleriyle oynayıp tavsatmaya uğraşıyorlar.
Cumhuriyet tarihinin imtiyazlı ve buyurgan tosuncukları, kimi yerde “köylü” yaftasıyla… Kimi yerde “poturlu”muamelesiyle… Kimi yerde “çık dışarı!” şeklinde azarlamasıyla necip milletimizi horlayarak ötekileştirmişlerdir. İşte bu ötekileştirilmenin ezikliği neticesinde, ne yazık ki iki ayrı zayıf karakterde bir sınıf türemiştir bağrımızda…
Ezik ve “yalaka” sınıf…
Yıllarca esas duruşa geçmek, çekingen ve ürkek davranmak, kapıdan süklüm püklüm girmek, doğruları söylemekten kaçınmak, ezik zümrenin halet-i ruhiyesinde onulmaz yaralar açarkeni “Yalaka” zümrenin; adam parlatma, adam kılağılama, takla atma, suni iltifatlar yağdırma, hamili kişiye hava pompalama tarzındaki kancıkça davranışları; ancak onursuzluğun bir tezahürü olarak belirlenmiştir.
Nedense saymakla bitmeyen çok sayın ve de saygın (!) kişiler, daha düne kadar birlikte öküz güttükleri arkadaşlarını tanımak istemiyorlar. Biri es kazara ismiyle hitap etse, makamdaki “Sayın”lı mayınlı ifadelere alışmış arkadaşı tarafından derhal kodlanıyor. İlla da “zatı âlileriniz, tensipleriniz, takdir buyurmalarınız, direktifleriniz, tabii ki efendim, elbette ki feşmekân bey” literatürüyle mündemiç ifadeler kullanılmasını arzu ediyorlar.
Hoş yalakalıkta parayla değil ki…
Kahve dövücülerinin hınk deyicileri kol geziyor ortada. Etraf rüzgârgüllerinden geçilmiyor. Yaşa, varol, bravo höykürmeleri gırla… Hele de seçtikleri kişileri putlaştırmaları yok mu?!. Adamı öylesine azmanlaştırıyorlar, öylesine kutsallaştırıyorlar ki Allah korusun!..
Yapamadığı hizmetlerden ve yerine getiremediği vaatlerden dolayı hesap sorması gereken kişilerin karşısında bir de daha yamuluyorlar. “Efendim biz sizleri her platformda savunmuşuzdur. Örnek kişiliğinizi daima dillendirmişizdir. Adınıza sosyal medyada sayfalar açmışızdır. Müsterih olunuz efendim.” yağdanlığında terkip cümlelerle sözüm ona kuyruk sallıyorlar.
Esasında yalakalık sektörünü ayakta tutan, düzenin düzensizliğidir. Düzen adil işlese, yargı adil kararlar verse, çarklar adil dönse, müesseseler adil iş yapsa, gelir dağılımı adil bölüşülse, teraziler denk tutulsa; “yalaka”larda yalakalıktan eser kalmaz sanırım.
O zamanda müesses nizamın başköşesine kurulanların işine gelmez. Çünkü yalakalarla götürüyorlar işi. Açıklarını ve ayıplarını onlarla kapatıyorlar.
Revaçta bir meslek neyse de…