Türkiye, “saha araştırması” konusunda sağlıklı sonuç vermeyen ülkeler sıralamasında ilk başlarda yer alacağını iddia edenlerdenim. Buna gerekçe elbet çok. Belki de zamanında anketörlük yaptığımdan, insanların sorulara nasıl ve nelerden etkilenerek cevap verdiğini tahmin etmememden kaynaklıdır.
Ankete gerek de yok. Televizyondaki bazı programlardan en çok şikâyet alınmasına rağmen, en çok izlenen olması, doğru yerde durmadığınızı gösterir. Mesela kadın programları, diziler, ısıtılıp ısıtılıp önümüze konulan eski filmler.
Aslında bütün bunlara herkes karşıdır, herkes şikâyetçidir ve hiç kimse de izlemiyordur. Ama izlenme rekoru kıran programlar da bunlardır.
Bir anket yapın “herkes boş zamanında kitap okuyordur” ama kitap basımı da, satımı da “okuyan” topluma göre değildir. Belki de “boş zaman” bulmakta zorlanıyor, ömürde bir kez boş zaman olunca da, iki sayfa kitap okuyordur.
İçki içme oranının az olduğu, anketlerde verilen cevaplardan net anlaşılır ama içki tüketiminde dünyada önemli bir sıralamamızın olduğu da aşikârdır.
Türkiye’de herkes dindardır ama rüşvet alan, faiz yiyen, eşini aldatan, içki içen, kumar oynayanların sayısı da oldukça kabarıktır. Daha buna ahlaki zafiyetleri, yalan söylemeyi, mala hile katmayı, eksik tartmayı da eklemedim.
Sorun, nasıl yaşadığımız değil, anketlerde verilen cevaplarla nasıl yaşamamız gerektiği üzerinde durmamızdan kaynaklıdır.
***
Bahçeşehir Üniversitesi, farklı bir anket çalışması yapmış. ‘2012 Değerler Araştırması’ adını taşıyan bu anket, milletimizin yaşamından da ipuçları veriyor veya öyle sanıyorsunuz.
Eğer toplumunuzu tanıyorsanız, insanlarla iç içe ve onların yaşamından bir parçaysanız, sorulara verilen cevaplara baktığınızda da “olabilir” veya “olamaz” dediğiniz sonuçları görebilirsiniz. Hatta “yalan söylüyorlar” diyeceğiniz kadar ilginç sonuçlara da rastlarsınız.
Araştırmaya katılanların yüzde 87’si eşcinsellerle, yüzde 84’ü içki içenlerle, yüzde 76’sı da AİDS hastalarıyla komşu olmak istemiyormuş.
Çok yadırganmaz.
Eşcinsellerin belli kentlerde, belli semtlerde oturdukları ve toplumun bakış açısını iyi bildiğinizde bu sorunun cevabına “olabilir” dersiniz.
İnsanlar komşularını özgürce seçebilseydi, sabaha kadar nara atıp, küfürler savuran bir alkoliği istemeyecekleri açıktır. Bu nedenle “şişede durduğu gibi durmayan” alkolü tüketenleri komşu olarak istemeyenler çoğunlukta. Elbet bu oranı, “kentlerin yapısına göre” düşünmek gerekir. Aids konusu ise bilinçsizlikle alakalı.
Türkiye, insanların birbirine en az güvenebildikleri ülkelerden birisiymiş. Bu doğru bir tespit değil aslında. Bölgelere göre çok farklılıklar göstereceği biliniyor.
Orduya duyulan güven düzeyinde son yıllarda bir düşüş varmış. Bu soruya oturduğunuz yerden cevap verebileceğiniz gibi, daha önceki güvenin de “korkudan” olduğuna inanırsanız, sağlıklı değerlendirme yapabilirsiniz.
Türk toplumu, Avrupa’nın ve dünyanın en dindar toplumlarından birisiymiş, dinin toplum yaşamındaki yeri en üst düzeylerdeymiş.
Çoğunlukla da “Dinin esas olarak bu dünyaya değil, ölümden sonraki dünyaya anlam kazandırdığını” düşünenler çoğunluktaymış.
Avrupa’da, Tanrı’nın insanların yaşamındaki yerinin en yüksek olduğu toplum da Türkiye’ymiş.
Buna gerekçe de var; Yaklaşık “her üç kişiden biri” hem 30 gün oruç tutuyormuş, hem günde beş vakit namaz kılıyormuş.
Sayı çok büyük…
Her üç kişiden birisi…
Neredeyse herkes dindarmış. Bu oran son 22 yılda 10 puan kadar yükselmiş.
47 Avrupa ülkesi içinde siyasal yelpazenin en sağında Türk toplumu yer alıyormuş. Bu iktidar dağılımına baktığınızda da kabul edilebilir görünür ama hâkim güç konusu gündeme geldiğinde, Türkiye’de “sol hakimiyet”in her zaman hissedilir oranda olduğu görülecektir. Özellikle medyada en çok sesi çıkanlar, toplumun değerlerine en çok ters düşenlerle sol aydınların olması tesadüf olamaz.
Irkçılıkla ilgili bir soru var; “Türk olmaktan son derece gurur duyanların” oranı Güneydoğu Anadolu’da yüzde 23, Karadeniz’de yüzde 88’miş.
Bu doğru bir tespit değil. Karadeniz’de “Milliyetçilik” damarının bir parça baskın olduğu söylenebilir ama insan sadece Türk olmaktan niye gurur duysun, adam olmaktan gurur duyulur. Aynı şekilde Doğu ve Güneydoğu’nun bazı illerinde de “Kürt olmaktan gurur duyan” ırkçılar da var.
En çok “taş fırın erkekliği” bizdedir, lafta da olsa bizdedir!
Ama anket, bu “lafta”yı doğrulama amacı gütmüş olmalı ki, kadınların yüzde 71’i ‘ailenin reisi erkek olmalı’, yine kadınların yüzde 59’u ‘kadın her zaman kocasına itaat etmeli, onun sözünden çıkmamalı” diyormuş. İlginç bir tespit, bu oran İzmir’de yüzde 40, Doğu Anadolu’da yüzde 71’miş.
Halen bozulmadığımızı gösteren soruya verilen cevaptan anladığımız kadarıyla Fransızların yüzde 36’sı, Türklerin yüzde 6’sı evliliğin artık modası geçmiş bir kurum olduğunu düşünüyormuş. Yüzde altı bile çok ama demek ki o kadar var yani.
Tahmin ettiğiniz gibi, bu anket çalışması “toplum dindarlaşıyor” savını destekleme adına yapılmış. Oysa bu anketi, 50 yıl önce veya 50 yıl sonra da yapsanız, her üç kişiden birisinin namaz kıldığını, Ramazan ayında da herkesin oruçlu olduğunu öğrenirsiniz.
Şimdi yazının başlığını düşünün ve “yalan söylüyorsunuz” diyeceğiniz cevaplara bakın, bu arada toplumu incelemeyi de unutmayın!
Twitimden seçmeler
Bit Pazarına nur yağdırmaya çalışanların çabaları, sizin gözünüzü kamaştırıp, Bit Pazarına doğru yönlendiriyorsa suçu başkasında aramayın.