Belediyemizin “Muhteşem Ramazan Geceleri” etkinlikleri KAFUM Fuar merkezinde, her gün farklı gösterilerle devam ediyor.
Geçtiğimiz günlerde Türk Sanat ve tasavvuf musikimizin önde gelen isimlerinde Sami ÖZER’in konserini dostlarla beraber keyifle izledik. Okuduğu bir ilahi vardı ki sözleri çok yamandı. izleyicileri duygulandırdı.
Gönül hûn oldu şevkinden boyandım ya Rasûlallah
Nasıl bilmem bu nîrana dayandım ya Rasûlallah
Ezel bezminde bir dinmez figandım ya Rasulallah
Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Rasulallah
Yanan kalbe devasın sen,bulunmaz bir şifasın sen
Muazzam bir sehasın sen, dilersen runumasın sen
Habibi Kibriyasın sen Muhammed Mustafasın sen
Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Rasulallah
Bu dörtlüklerin sahibi bir tekke veya divan şairi değildir. Kayseri’nin Talas ilçesinden Rum esnaflarından, iplik tüccarı Yuvan efendi ile, Afurani hanımefendiden 1887 yılında doğan oğulları “ Diyamandi “ ye aittir.
Tahsil hayatında, Türk Edebiyatı ile birlikte Arapça ve Farsça’ya pek düşkünlük gösterir. Din dersinden gayrimüslim talebeler muaf olduğu halde, sınıfta oturan ve bir Müslüman gibi İlmihal bilgilerini, Rasulullah’ın hayatını, inanç esaslarını öğrenen Diyamandi, farkında olmadan içindeki aşk ile mümin olmuştur.
Daha sonra İstanbul’da Hukuk mektebine girer, fakülteyi bitirdikten sonra devlet kademesinde görev alır. Bu esnada özel hocalardan edebiyat ve İslamî ilimler okumaya devam eder. Kendi ifadesine göre artık hidayet bulmuş, lisana dökemese bile kalpten Kelime-i Şehadeti çoktan kabul etmiş ve gizli Müslüman olarak yaşamaya başlamıştır.
Anadolu’nun çeşitli vilayetlerinde Mevlana konulu konferanslar verir. Ancak halen gizli bir mümindir. Namazını en kuytu semtlerin küçük mescitlerinde kılmakta, Ramazanda gizli oruçlar tutmaktadır. Kızı ve eşi inancından habersizdir. “Tam kırk yıl bazen sahursuz bazen iftarsız oruçlar tuttum, ama ailem bunu hiç bilmedi!..” der.
15 Şubat 1942 de ismini değiştirir. Mehmet Abdülkadir KEÇEOĞLU ismini alır. Diyamandi’likten YAMAN DEDE’liğe terfi etmiştir. Artık nüfus kayıtlarında dini İslam’dır.
Üsküdar’daki evinde bir kış gecesi durumu kızı ve eşine açar. Karısı ve kızı o an feryadı basarlar. Haber Patrikhaneye kadar ulaşır. Dönemin Hıristiyan din adamları, ya Hıristiyanlığa dönmesi ya da karısından boşanması konusunda baskı yaparlar. Karısı bu ikilem karşısında kararlı bir tutum sergileyemez. Yaman Dede, zor ama cesur bir karar alır. Evden ayrılacak, yalnız yaşayacaktır.
Ceketini alıp çıkmıştır artık. Üsküdar, Selamsız Yokuşundan iskeleye iner. Sabah ezanına kadar o soğukta sokakları ve sahili arşınlar. Sabah karşıda, Karaköy’deki avukatlık bürosuna geçer. Birkaç gece burada yatıp kalkar. Dostlarının, öğrencilerinin evlerine misafir olur bazı geceler.
Dostlarının teşvik ve tanıştırması ile ilkokul öğretmenliğinden emekli Hatice Hanım’la hayatını birleştiren Yaman Dede, eski karısı ve kızını zaman zaman telefonla arayarak hediye ve ikramlarda bulunmayı ömür boyu ihmal etmemiştir.
1962 yılına gelindiğinde çok hasta olmasına karşın Acıbadem’deki evinden Bağlarbaşı’nda ki Yüksek İslam Enstitüsüne derslere gelmeye devam eder. O artık paltosu içinde zayıf, ceset gibi solgun,75 yaşın yorgunluğuyla bedenini sürüyerek yürümektedir. 3 Mayıs 1962 Perşembe günü “Ölüm asûde bir bahardır” diyerek Hakka yürür. Öğrencileri ve yüzlerce seveninin omzunda Karacaahmet Mezarlığına defnedilir.
Ölümünden sonra yakın dostu Yahya Kemal BEYATLI onu şu mısralarla yad ediyor.
Yüz sürdü gerçi pâyine çok Müslüman Dede
Mollâ-yı Rûm görmedi bundan Yaman Dede.
Yanan Kalbin, Yaman Dedesini bizlerde rahmetle anıyoruz.
Selam ve sevgilerle.