Şeb-i yeldayı müneccimle muvakkit ne bilir Mübtela-yı gama sor kim geceler kaç saat
Yani sevgili okurlar, şair derki
“En uzun gecenin kaç saat olduğunu ne müneccimler ne takvim yapanlar bilir. Gam çekene sor ki gece kaç saattir.”
Divan edebiyatını ne kadar küçümsemişiz. Kendime çok kızdım. Liseden sonra “yaşasın mefaülün lerden kurtulduk çığlıkları arasında bir daha da hiç dönüp bakmamışım. Elbette söylemek istediğim düz yazı yada serbest vezini aşağılamak değil. Ama hakikaten büyük bir kıymetmiş aruz vezni ile yazılan divan.
Bir arkadaşım, bunun Acem eskisi, özentisi bir akım olduğunu söylüyor. Katılmıyorum. Çünkü Acemde sevgili için “selvi boylu” deniyor, yarin gözüne “badem göz” oysa bizim şiirimizde “selvi” denmesi yeterli. Herkes onun yari olduğunu anlıyor.
Velhasıl eğer azıcık çeviri yapabilirseniz aşkın tadına birde divan edebiyatından yani şiirden bakın.
Hatta müsadenizle ufak bir tavsiyem bile var. Fuzuli’nin “Leyla ve Mecnun” unu okuyun. Yada iyi simi
Yaşayan en büyük divan yorumcusu İskender Pala nın “Babil’de ölüm, İstanbul’da aşk” isimli kitabını. Zaten kitap bu şiirin ilerleme tarihini az çok veriyor.
***
Bu arada Sunay Akın “Kule Cambazı” nı şiddetle tavsiye ederim. Bir oyuncak müzesi hikayesi, darısı KAHRAMANMARAŞ’ ımıza.
Ama sevgili okurlar yeri gelmişken bir gözlemimi sizinle paylaşmak niyetindeyim. Geçenlerde Gaziantep gezimde bir şey fark ettim. Aklınıza gelebilecek her şeyin müzesini yapmışlar. Cam,oymacılık, ayakkabıcılık, oyuncak vs. vs. büyük kentlere gittiğimde de gözlemlediğim bu yeni kültür aktivitesi yaşadığımız il gibi pek çok alanda önemli ölçüde dökümana sahiptir.
Neden mutfak müzemiz, tahta oyuncak müzemiz, yemeni müzemiz olmasın. Bir sürü tarihi binamız atıl durumda. Bunlar için gerekli maliyeti karşılayabilecek dünya kadar hibe program bulunabilir.
Yada neden hala bir Mahsuni Şerif yada Karakoç ya da Necip Fazıl müzemiz yok. Yine aklıma geldi. Rahmetli Atatürk memleketin birinde üç beş gün ikamet etmiş, bölge belediyesi o konaklama yapılan evi müze haline getirmiş. Aras konağında Makbule Hanımın 40 gün yaşadığı rivayeti dolaşır durur. Ben rahmetli dedemin yalancısıyım.
Tabii bunlar örnektir. Ama yerel yönetimlerin özellikle üzerinde düşünmesi gereken örneklerdir. Bir yere müze dersin içinde ufak tefek hediyelik eşya satarsın, ziyaretçiye fotoğraf yasağı koyar çektirdiği fotoğrafını para ile satarsın bu sayede birkaç kişiyi de istihdam etme olanağın doğar.
Bakın Kahramanmaraş Allah a binlerce şükür 3000 yıllıktan fazla bir tarihe sahip. Elime hangi materyali alsam bir kültürel etkinliğe sebeptir. Benimde evimde çeyizimle gelen bakır hamam tasının geç Hitit deseni olduğunu öğrenmem bile yerimde durmama engel oluyor.
Kendimize sahip çıkmamız dileği ile… en az 20 küçük müzemizin olması dileği ile… ve birgün bir botanik müzemizin olması dileği ile…..