1991 seçimlerinde iş başına gelen hükümetlerin uygulamaları, bölücü terörün artması, Güneydoğu illerinde sıkıyönetim uygulanması, yeni terör yasası ve bunun getirdikleri, terörü azaltacağı yerde artırdı. 1995 seçimlerinde iş başına gelen Necmettin Erbakanın Başbakanlığı döneminde yapılanlar, yaşanılanlar, Türkiyeyi farklı bir dönemece yeniden itti.
Demokrasiye balans ayarı olarak ifade edilen 28 Şubat Post modern darbesi siyasi ve okonomik olmak üzere ülkeye ciddi zararlar verdi. O günün kimi yetkilileri 28 Şubatlar gerekirse 1000 yıl devam eder diyerek, ülkemizde demokrasi, özgürlük ve insan hakları gibi bireysel talepler dizginlendi ve ülkede hiçbir zaman olmayan irtica tehdidi uydurularak muhafazakarlar baskı altına alındı.
Anadoluda Özalın iktidarı ile başlayan yerel zenginlik yeni bir muhafazakar burjuvazi oluştururken sermayeyi sürekli kendi kontrolünde tutan bir beyaz azınlık doğal olarak bu zenginliğin Anadoluya yayılan zenginliğin önünü tıkamak için, paraya yeni isimler taktılar.
O dönemde yeşil sermaye olarak kamuoyunda sık tekrarlanan bu hadise ve bunun önlenmesi için ortaya konulan kimi eylemler, ve bu eylemlerin ülkeye getirdiği ekonomik kambur.
1 Aralık 2009 Türkiyesine baktığımızda, ciddi bir kamplaşma, birbirlerine düşman insanların oluşturulduğunu görüyoruz.
Bunda millet olarak hepimizin suçu vardır.
Din tutar gibi parti tutmak dahil, karşımızdaki insanların düşüncelerine, fikirlerine, yaşam tarzlarına, dini gelenek ve göreneklerine tahammül etme kültürümüz elimizden alındı. Üstüne üstlük birde vatan bölünüyor parayonası buna eklendiğinde tamamen hastalıklı bir toplum haline getirildik.
Cunta yapılanmaları, darbe senaryoları, iktidar ile muhalefet arasındaki üslup sertliklerini bir yana bırakarak doğal olarak şunu sormak istiyorum.
Ne oluyor bize?
Biz ki, geçmişte bu topraklar üzerinde farklı din, dil ve kültürlerle iç içe yaşayarak 600 yıl gibi bu güne kadar hiçbir devlete nasip olmayan süreklilikte bir devlet kurmuş milletin torunlarıyız.
Şimdi ne oldu bize?
Bu hoşgörüsüzlük de niye?
Başbakanın ak dediğine kara diyen doğru alınan kararları bile karartan bir muhalefet zihniyeti var bu ülkede.
Bu tavır, bu hastalıklı davranış, ülkemizin geleceğini karartıyor. Bizde sürekli var olan neredeyse 50 yıldır insanları esir eden hastalıklı zihniyetin çocuklarımıza da geçmesi doğru mu?
Her önüne gelen kurumun ben devletim diyerek kendini var eden millete ihanet belgeleri düzenlemesi, milleti aptal ve sürü yerine koyması uzun yıllardır devam eden bu hastalıklı bünyenin ortaya çıkardığı arızalar değil de nedir?
Devleti var eden millet mevhumunu hiç dikkate almayan, milletin düşüncelerini, değerlerini ve yaşam biçimlerini hiç önemsemeyen ve ben devletim diyen bu sakat anlayışın bir an önce son bulması gerekmektedir.
Türkiyede demokrasinin gelişmesi için çağa uygun, çağın ve insanların ihtiyaçlarını karşılayacak bir anayasaya ihtiyaç vardır. Bu anayasayı da millet yapmalıdır. Milletin vekalet verdiği TBMMde yeni anayasa hemen hazırlanmalıdır. Hazırlanan anayasa halkoyuna sunulmalı ve hemen uygulamaya geçirilmelidir.
Eğer bu günkü iktidar vakit geçirmeden yeni bir anayasa hazırlığına girişerek bunu uygulamaya koymazsa, her geçen gün ülkemiz için daha büyük sorunlar ortaya çakacaktır.
Bilindiği gibi aziz kurban bayramı içinde bile senaryo yapılıcılar boş durmadılar. İzmir olayları, Mersin olayları, Dıyarbakır olayları toplumu ürkütmeye başladı.
Cuntacıların arzu ettikleri korku ve terör kendiliğinden geliyor, buna dikkat etmeliyiz.
Terörün önü ancak yeni bir demokratik, çağdaş ve özgürlükçü anayasa ile kesilir.
Biz bunu Anadoludan böyle görüyoruz.
Yeni bir başlangıç bir çok kötülüğü de engelleyecektir.
Sizler bunun farkında değimlisiniz?...