Hani bir deyim var; “gecekondu” ya da “varoşlar” ben öyle bir semtte büyüdüm.
Elbistan, Afşin, Göksun, Andırın, Ekinözü, Nurhak gibi ilçelerimizden gelerek Kahramanmaraş’ta lise eğitimi almak isteyen 1970-1985 yılları arasında çok ağabeyler edindim.
Merhum Hacı duran Gökkaya’da Göksun ilçesinden gelip Kahramanmaraş Ticaret Lisesinde okurken tanıştığım ve çok etkilendiğim isimlerden biridir.
Mesela KSÜ İlahiyat Fakültesinde Doç. Dr. Hamza Karaoğlan (benim kuşağım sayılır) Afşin Erçen’e köyünden “Kurtcebeler” (üç kardeşlerdi babaları merhum babamın dostlarıydı evimizden çıkmazlardı)
Öğrencilik yıllarında benim jenerasyon 78 kuşağı okuyan, eleştiren, tartışan ve Türkiye, bağımsızlık, hakça paylaşım, kardeşlik türküleri içinde büyümüştür.
İster sağ görüşten ister ise sol görüşten olsun öğrenciler çoğu zaman İl halk kütüphanesinde aynı masada hem ders çalışır hem de karşılıklı fikir tartışması yapardı.
12 Eylül darbesine giden son viraj olarak gördüğüm Maraş Olayları 1978 yılı içinde belki de 6 aylık 7 aylık bir mazisi olan kavga süreci ve propaganda dönemi ile ülkemize ve Kahramanmaraş’a yaşatılan en büyük trajedilerden birisidir. Bunları kimin organize ettiği yıllar sonra ortaya çıktı. Bu gün itibariyle bu hadise üzerinden nemalanmaya çalışan her kim olursa olsun bunlar art niyetli ve haindirler. O acıyı o kuşakta yaşayan herkes yaşadı. Sağ ve sol görüşlü gençler, aileler, çocuklar mezhebine, ırkına cinsine bakılmaksızın kurşunlandı…
**
Başlığın ne yazdığın ne diye sormayın lütfen…
Refah, huzur olarak bu gün çok iyiyiz. O yıllarda dibine kadar yaşadığımız yoksulluktan eser yok.
Biz bir şeyler kaybettik.
Bana göre kaybettiğimiz; ideallerimizdir, ruhumuzdur, sevgimizdir, merhametimizdir.
Askeriyede lojistikte çalışırken devletin paralarını iç edip, ihraç edilince ben 28 Şubat mağduruyum diyen ya da çalıştığı kurumda her türlü alçaklığı yapan, iftiralar atan ama söze gelince de benim eşim başörtülü olduğu için ya da ben mescitte namaz kıldığım için bunlar başıma geldi diye konuşan ahlaksızları gördükçe, bunları yazamamanın acısını yaşadıkça diyorum ki; eskiden olduğu gibi şiir yazmaya mı başlasam?
Ama bu ülkede de “şiir karın doyurmuyor” Biat etmiyorsan, yalakalık yapamıyorsan, iktidarın karşısında olanlar ile ilgili hakaret ve eleştiri yazısı yazamıyorsan, daha açıkçası yazarken kendini özgür hissetmiyorsan canın ne yazmak ister, ne okumak ister.
Aylardır elim yazmaya varmıyor.
Karadeniz de çıkan doğalgaz sevinci üzerine duygularımı paylaştım bir önceki yazımda.
Bize yeni umutlar lazım.
Bize hedefler, idealler lazım.
Biz ahlakı, erdemi, adaleti kaybetmiştik.
Yazılı da 100 alan biri yerine yazılıda barajı zor geçen birine mülakatta 100 vererek onu kamuya atarken vicdanımızı unuttuk.
Kılıfımız da hazır. “Dün de onlar yapmıştı?”
Ne diyorsunuz siz?
O zaman bizim savunduğumuz değerler nereye gitti?
Belediye Başkanı eşi için kadro uyduruyor.
Rektör 7 sülalesini işe alıyor.
Belediyeler de kimin eli kimin cebinde belli değil. Kimi CHP’li, Kimi Ak partili, kimi de bir başka partili…
Mesele parti değil…
Ahlak, adalet, adalet, adalet.
Ne diyor Hz. Ali: “DEVLETİN DİNİ ADALETTİR”
Başka söze gerek yok…..
Sözün kısası; biz yeniden şiir yazmaya başlayalım özgürlük üstüne, sevda üstüne, sevgi üstüne, merhamet üstüne, adalet üstüne….