Koca bir yıl, olmazların olduğuna şahitlik yaptığımız acayip garaip olaylarla geçti gitti. Muhasebesini yapmamız gereken o kadar çok şey var ki, hakkı ile yapıp başaranlara ne mutlu. Zaman algısının izafi olduğunu yaşadığımız, olumlu olumsuz tecrübelerle bir çoğumuz tecrübe etmişizdir.
Saatlerin dakikalar ,dakikaların ise saatler sürdüğü bir çok acılı tatlılı anılarımız geçti gitti. Gün bu gün. Dem bu dem. Muhasebe edecek kendimizi aynaların karşısında bir süre süzerek içimizin dışımızın renk tonlarını gözlemleyerek omurgalarımızı düzeltecek bir sürü yamukluklarımız olabilir.
Özellikle bu günlerde brokratından teknokratına, amirinden memuruna ,başkanından yardımcısına, vekilinden bakanına kadar bir çok alanda görev ve sorumluluk almış ve kendini bu ağır yükü taşımaya yeterli ve yetenekli görmüş dostlarım: Sözüm önce kendi nefsime ve sonrada sizlere.
Ülkemizde etkinliği olan ulusal bir gazetemizde haftada bir de olsa yazdığım makalelerle ,gözlemlerimi ,duyumlarımı sizlerle paylaşıyorum. Şu’u vukuundan beter o kadar çok bilgi akışı var ki gerçekten hangisi nereye kadar ve ne kadar doğru sorusunun bile cevabını vermek zor.
Özellikle bazı belediyelerimizin her türlü akçalı işlerde tereyağdan kıl çeker gibi hassas davranışlarına şahitlik ederek mutlu olurken, bu mutluluğumuza gölge düşürecek başka bir beldemizdeki yamuk ve kirli işlerin hangi yollarla legalleştirildiğine tanıklık yapmak durumunda kalabiliyoruz.
Ülkemiz insan kalitesindeki standartlar konusunda yeterli seviyelere çıkamamak öncelikle dini hassasiyetlerimizle ilgi bizi düşündürmeli. Güzel ahlakı tamamlamak için gönderilen bir peygamberin ümmetine yakışacak işler yapmakla yükümlü olduğumuz gerçekliği ile ne kadar uyumluyuz acaba?
Şöhret ,servet ve şehvet üçlüsünde hal ve gidiş notumuz kimlik ve kişiliğimizle,dini ve manevi zenginliğimizle ne kadar uyumlu? Sorular bizi raharsız edebilir. Geceleri uykumuzu kaçırabilir. İnşaallah öyleyizdir.
Eğer bu sorular bizi huzursuz etmiyor ve geceleri uykumuzu kaçırmıyorsa ne mutlu. Yüzümüze sıçrayan tükürükleri yağmur zannederek oh ne güzel rahmet yağıyor diyorsak ört ki ölemden başka kurtuluş yolu kalmıyor.
Bir zamanlar bazı belediyelerimizin girişine herkesin göreceği puntolarda koyu renkle iri harflerle bir levha olurdu. “Rüşvet alan da veren de melundur”
Bugün hangi kurumumuzda bu levhaların olduğunu ben bilmiyorum. Bilen ve görenler varsa tarafıma resimli olarak gönderirse memnun olurum.
Makalemin başlığı aslında ne demek istediğimi açık ediyor.
Yeni bir yıla girerken adam sendecilikten, neme lazımcılıktan ,bana değmeyen yılan bin yaşasın yada durumdan vazife çıkarıcılıktan sıyrılarak evimizin önünden başlamak üzere temizlik hareketine başlayabiliriz.
Üzerimizde gezdirilen kara bulutların kasveti ile birbirimize olumsuzluk değil, yarının aydınlık olacağı ile ilgili gerçekleri paylaşabiliriz.
HASAN KARAKAYA
Hasan Karakaya ağabey ki, benim hem dostum ,hem hastam ,hem de yazdıkları ile moral ve motivatörümdü. Cüssesi küçük ama gönlü geniş bu dostumu hatırlayanlar , onun zor günlerdeki bükülmeyen omurgasının hakkını bugün de verirler.
Rahmetlinin eksikliğini doldurmak mümkün değil. Ancak karınca kadarınca elimizden geleni yaparak kalemimizle devletimize sahip çıkmamız gerekiyor.
Hele bugünler ki, Rahmetlinin aydınlatacağı ve ufkumuzu açacağı çok mesele var. Onun huzur bulması için biraz daha gayret etmemiz gerekiyor.
Etrafımız fitne ve fücurla sarılmış. Reisimizin dediği gibi at izi, it izi karman çorman.Ha bire karıştırılıyor ve savruluyoruz. İçerden dışardan dost maskeli bir sürü münafığı ,gavuru tanımak zorundayız.
Felaket tellalları zaten bu vazifeyi maksimum enerji kullanarak ekssiksiz yapıyorlar. Her gün yeni bir yumurtlama ile vak vaklayıp duruyorlar.
Eylüldü,ekim,kasım derken aralık ayında kesin darmadağınık olacağımız yüksek perdeden kulaklara üfleniyordu.
Şimdide önümüzdeki mart ayında hedefe ulaşılarak mart ayı dert ayı algısını satmaya çalışıyor bu güruh. Lutfen gaipden atanlara itibar etmeyelim. Ünlü fütürolojistler bile gaipten konuşurken bazı belge ve bilgileri referans olarak kullanırlar.
Bunlar işkembeden ha bire fısıltı bombardumanı ile akli ve ilmi hiçbir delili olmadan etrafı kokutup duruyorlar. İnanmayalım. Moral ve motivasyonumuzu bozmayalım.
Bir ve bütünlük içinde olduğumuz sürece bizim kılımıza zarar veremezler.
One Minut çıkışında iri ve sesi gür basınımızın satmak istediği algıyı hatırlayanlarımız bilir. Onlara kalsa idik ta o zaman zaten ölmüştük.
Gezi dede öyle olmadı mı?
Ya 17-25 aralık. Sanki farklı mi idi.Aynı teraneler dönderilip allanıp pullanıp satışa sunuluyor. Almayalım. Aldırmayalım.
En son 15 temmuz. Ne oldu?
Rabbimin izni ile bu dualı millet tüm dünyaya şunu gösterdi. Omurgasız yaşamaktansa ölmek ve şehid olmak büyük bir şeref. Ölmenin de bir şerefsizi var.
Rabbim akıbetimizi hayreyleye. Dost maskeleri nedeni ile içimizde barınmaya devam eden düşmanlarımızı tanıma feraseti versin. Birlik ve beraberliğimizi bozmasın. İçimizdeki güzel temiz masum insanlar yüzüsuyu hürmetine ya Rab ülkemizi ve devletimizi muhafaza et. AMİN.