Yaşamak ama nasıl yaşamak; işte burada insanlar ayrışıyor, birisi yokmuş gibi yaşıyor, diğeri var diyerek, dili ve kalbi tasdik ederek daha şuurlu yaşıyor…
Peki yokmuş gibi yaşayanlarla, var diyerek yaşayanlar arasında fark var mı? Bence sırlar bu sorunun cevabında saklı.
Çünkü kimi zaman var diyenlerle yok diyenler aynı şeyleri konuşuyor, aynı eyleme yapıyor veya aynı hayatı yaşayabiliyorlar. Oysa var diyenlerle yokmuş gibi yaşayanlar arasında dağlar gibi fark olmalı. Var diyenler daha güvenilir, daha temiz bir hayat sürüp çevrelerini örnek olmaları gerekiyor. Galiba bunu tam beceremediğimiz içinde yokmuş gibi yaşayanlara örnek olamıyoruz! Neyse biz bu bağlamda konuya biraz açalım.
“İnancımıza göre, kul dört şeyden mutlaka hesaba çekilir. Ömrünü nereden tükettiğinden, bedenini nerede yıprattığından, ilmi ile nasıl amel ettiğinden, malını nereden kazanıp, nerede harcadığından. (İbn-i Abbas)
Şimdi yokmuş gibi yaşayanlar için “sorun yok!” Çünkü onlar bir imtihan dünyasında yaşadıklarının farkında değiller. Rabbim bu tip insanlara akıl, şuur, izan ve hidayet nasip eylesin.
Peki var diyenler, yani Allah’a ve onun gönderdiklerine iman edenler, ömrünün, bedeninin, ilminin ve malının kıymetini biliyorlar mı? Yani hesap gününü bu bağlamda hazırlar mı?
Kendim su sorunun cevabını vermeye hazır olduğum gibi mümin kardeşlerimin de vermesinden sorumlu olduğum için, işin biraz temeline gidelim istersiniz.
NEDEN DÜNYEVİLEŞTİK?
Temel soru bu, Müslümanlar asr-ı saadette şüphesiz bir hayat yaşarken, biz neden tereddütlü ve zikzaklı bir hayatı tercih ediyoruz?
Dün sabah namazından çıktık, sürekli camide namazını kılan bir kardeşimiz yanıma yaklaştı, akşam ki virüs haberlerinden etkilenmiş olsa gerek. “Hocam artık namazlarımı camide kılmaya biraz ara vereceğim, iş ciddi, virüs yayılıyor, çocuklar tedbirli olmama ve namazlarımı evde kılmam için ısrar ediyorlar. Tedbirde fayda var!” dedi. Bir de bana aldığı kararın noterliğini yaptırmak istedi. Tercih sizin, nasıl doğru biliyorsanız öyle yaparsınız dedim!
Tabi ki kimseye tercihlerinde bastırma gayreti gösteremeyiz, zira aksi bir durum olur, bize bahane edebilirler.
Şunu söylemek istiyorum, Allah’a gerçek iman edenler, gerekli tedbirleri alarak camiye gelebilirler, peki bu kardeşimizi camiye gelmemesinde psikolojik baskı haberleri yapanların vebali ne olacak?
Zaten camiye üç beş ihtiyar geliyor, onlarda gelmez ise sorumluluk kimin olacak.
Sonra gidiyordu, kendisini bildiğim kadarı ile bilgilendirdim.
Şunu söylemek istiyorum, gerçek iman sahibi insan tedbiri alır, takdiri Allah’a bırakır. Olacak ile öleceğin önüne kimse geçemez. Yani inanmış insanlar imanlarında kadük olmamalı, var ve bir olan Allah her şeye kadirdir diyerek, doğru yolundan yürür.
ZAMAN, SAĞLIK, PARA VE İLİM ÖNEMLİ
Yaratan(cc) bizlere akıl, şuur, irade, kalp, nefis vermiştir. Sonra ruh ve iman ile taçlandırmış, doğru yolu da göstermiş. Bize düşen ömrümüzün, sağlık, servet, makam ve ilmimizin kıymetini bilmek düşer.
Dediğim gibi yokmuş gibi yaşayanlar öldükten sonra dirilecekleri konusunda tereddüt içinde oldukları için onlar için sözümüz yok, sadece dua ediyoruz. Ama biz Müslümanların hadiselere farklı bakması gerek.
Ruhunu iman, aklını bilgi, nefsini ise terbiye vererek doyuranlar mutlak olarak bu nimetlerin kıymetini bileceklerdir.
Her zaman söylerim, hayat tercihlerimizin bir sonucudur. Yani ölmeyecek gibi (faydalı işlerin) dünyanın peşinde koştuğumuz gibi, biraz sonra ölecekmiş gibi ibadetlerini aksatmayan bir insan tipindir Müslümanlığın istediği.
Değerli dostlar, inanın bu dünyanın bir sahibi var ve o her şeye Kadirdir, bize düşen Allah’ın ipine sım sıkı sarılarak, emrettiği gibi dost doğru bir hayat yaşamaya gayret etmektir…
Kalın sağlıcakla.