Ben başta AB hibe fonları olmak üzere tüm imkanlardan proje yaparak faydalanalım kalkınmamıza mutlak tesirlidir diyorum, o ama bütün alt yapımızı ve kendi özümüzü açıklarımızı onlara veriyoruz diyor.
Ben kalkınmada kadınlar baş rolü oynar onları istihdama dahil edelim diyorum, o kadının mutfak çocuk ve inanışlarının dışına çıkmaması gerekliliğini söylüyor.
Ben sosyal bilinç, kontrol, STK diyorum, o neme lazım diyor.
Ben yerel yönetimler güçlenmeli, bürokratik engeller indirgenmeli diyorum, o padişahım çok yaşa diyor.
Ben bireysel özgürlükler, kadın ve çocuk hakları diyorum, o çok konuşma oturursun diyor.
Ben sanat, bilim, gelişmişlik diyorum, o kes traşı diyor.
Ben kaliteli yaşam, hayattan zevk almak, ortamın güzelleşmesi, anı yaşayabilmek diyorum, o racona ters diyor.
Ben binlerce yıllık bir tarihten ve medeniyetlerden, kültür mirasından bahsediyorum, o bayramda 2 fişek atmanın peşinde.
Biliyor musun diyorum, Türkiye de bir ilk olacak bizim arkeoloji müzemiz ve eğer restorasyon çalışmaları biterse dünyada sayılı mozaik müzelerden birine sahip olacağız, o Anadolu’nun üstü bizim alttaki kafirleri karıştırma diyor.
Ben neden bir ya da birkaç tane el sanatları müzemiz yok diyorum, o tabiî ki bırak bu entel danteli diyor.
Ben diyorum ki eğitim, okumak şart o diyor ki evet bugünlerde okumamış kızların alıcısı yok.
Diyorum ki çevreyi korumalıyız, endemik türlerimiz yok oluyor, etrafımızda ki her türlü varlığın yaşam hakkı var, o diyor ki pardon
Ben diyorum ki ve iddia ediyorum Dünyanın hiçbir yerinde yol daraltma çalışması olmaz, o diyor ki niye ortasını park yaptık.
Ve yine diyorum ki şehir peysajında kullanılması en son düşünülecek şey çim ve çınar ağacı olmalı çünkü çok su tüketirler, çünkü alt yapıyı harap ederler, o diyor ki niye çınardan iyi odun mu olur.
Ben diyorum, kardeşlik, sevgi, barış, huzur, o diyor kaç para
…
Sevgili okur her ne kadar tekil kullandı isem de “o” çoğul bir ifadedir.
Ben yaşadığım yeri tüm “o” lara rağmen seviyorum.