23 Mart 1876 tarihinde Diyarbakır’ın Çermik kazasında doğan Mehmet Ziya Gökalp, Osmanlı ve Türk toplumbilimci, yazar, şair ve siyasetçidir. Meclis-i Mebusan'da ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde milletvekilliği yapmıştır. Zeliha Hanım ve Zaza Tevfik Beyin çocukları olan Ziya Gökalp geride bıraktığı ilmi çalışmalarla; "Türk milliyetçiliğinin babası" olarak anılır. 25 Ekim 1924 tarihinde İstanbul’da vefat etti.
Düşüncesinin temelinde, Türk toplumunun kendine özgü ahlaki ve kültürel değerleriyle, Batı’dan aldığı bazı değerleri kaynaştırarak bir senteze ulaşma çabası yatıyordu. “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” diye özetlediği bu yaklaşımın kültürel öğesi Türkçülük, ahlaki öğesi de İslamcılıktı. Uluslararası kültürün yapıcı öğesinin ulusal kültürler olduğunu savundu. Saray edebiyatının karşısına halk edebiyatını koydu. Batı’nın teknolojik ve bilimsel gelişmesini sağlayan pozitif bilim anlayışını benimsedi. Dini, toplumsal birliğin sağlanmasında yardımcı bir öğe olarak değerlendirdi. Toplumsal modeli, Emile Durkheim’in teorik temellerini kurduğu “dayanışmacılık” temelinde şekillendi. Bireyi temel alan liberalizm ile çatışmacı toplumu temel alan Marksizm’e karşı mesleki örgütleri temel toplum birimi olarak kabul eden solidarizmde karar kıldı. Toplumsal ve siyasi görüşlerini anlattığı sayısız makale yazdı. “Türkçülük” düşüncesini sistemleştirdi. Milli edebiyatın kurulması ve gelişmesinde önemli rol oynadı.
Atatürk’ü derinden etkiledi. Atatürk Ziya Gökalp için; “Türkçülüğün Esasları’nı yazan ve Türk milliyetçiliğine ad koyan Ziya Gökalp hâlâ aşılamamıştır. İçinde yaşadığımız kültür buhranının aşılması için de ona hâlâ muhtacız” demiştir. Başka bir vesile ile; “Benim vücudumun abası Ali Rıza Efendi, fikirlerimin babası ise Ziya Gökalp’dir” demiştir. Gerçekten de Atatürk’ün yaptığı inkılâpların pek çoğunda Ziya Gökalp etkisi açık bir şekilde görülmektedir. Hiç şüphesiz onun milliyetçiliğinin temelinde de Ziya Gökalp vardır. Zaten Birinci Dünya Savaşı sıralarında üç kıta’da ve on dört cephede savaşan bütün Türk subay ve efradının kemiğine kadar işlemiş mistik bir Türk Milliyetçiliği inancı vardır.
On binlerce Türk gencinin milli ruh yapısını oluşturan Türk Ocakları topluluğunun da kurucuları arasında başı çeken onun fikirleriydi. Yusuf Akçuroğlu, Ahmed Hikmet Müftüoğlu, Sadri Maksudi Arsal, Hamdullah Subhi Tanrıöver, Ömer Naci ve arkadaşlarının kurup geliştirdikleri Türk Ocakları o kadar etkili bir kuruluş haline gelmişti iki devrin siyasi iktidarı olan İttihad ve Terakki Cemiyeti de onlarla paralel hareket eder olmuştu. durumda Başta Bahriye Nazırı ve İttihat ve Terakki Cemiyetinin üç büyüğünden biri olan Ahmed Cemal Paşa da onların baş hamileri arasında olduğu gibi Enver Paşa ile beraber onun emrinde gibi idiler. Nitekim bu cemiyetin yayın organlarından bulunan ve Kuvayyi Milliye ruhunun oluşmasında da önemli rol oynayan Milli Mecmua, Yeni Mecmua ve Türk Yurdu dergileri hep Ziya Gökalp’in yönetiminde kurulup gelişmişlerdir. Uzun yıllar yayınına devam eden bu dergiler Birinci Dünya Savaşı kaybedilip ülkenin işgal altına düşmesi üzerine İstanbul ve Anadolu’da çalışmaya başlayan bütün açık ve gizli cemiyetler hep bu Türk Ocaklarının bünyesinden doğan ve büyük hizmetler yapan milli, fedakâr insanların toplandığı vatanseverler cemiyetleri idiler.
Millet isimli şiiriyle “Türklüğü” sevdik;
Deme bana "Oğuz, Kayı, Osmanlı...
Türk'üm, bu ad her unvandan üstündür...
Yoktur Özbek, Nogay, Kırgız, Kazanlı,
Türk milleti bir bölünmez bütündür...
Ala Geyik isimli şiiriyle “Vatanımızı” sevdik;
Çocuktum, ufacıktım, top oynadım, acıktım.
Buldum yerde bir erik, kaptı bir Ala Geyik…
Lisan isimli şiiriyle “Dilimizi” sevdik;
Güzel dil Türkçe bize, Başka dil gece bize.
İstanbul konuşması, En saf, en ince bize…
Sözde Kobani’de yaşananları protesto etmek için sokakları kana bulayan hainler Diyarbakır’da ki Ziya Gökalp Müzesi’ni de yakıp, yıkıp yağmalamışlardır. Güneydoğu da Türk’e ait ne varsa yok etmeye çalışan hainler bilsinler ki başaramayacaklardır. Zira Gökalp’lerin, ruhu buna asla müsaade etmeyecektir. Ruhun şad olsun koca çınar…