Sn. Ziya Selçuk’u bakanlığı döneminde, sn. Mustafa Safran’ı ise akademik etkinlikler hasebiyle 8 yıl öncesinden tanıma fırsatına erişmiştim.
Eğitim kökenli Sn. Selçuk’un göreve gelir gelmez Sn. Safran gibi değerli bir ismi Bakan Yardımcılığı görevine getirmesi,
Prof. Dr. Bahri Ata’yı Talim Terbiye Kurulunda görev alması, kapsamlı bir eğitim vizyonu/felsefesi ortaya koyması,
Yöneticilik mülakatlarında yazılı sınav puanlarının baz alınması kriterini getirmesi vb. adımlar MEB’te liyakatli bir sürecin başlayacağına dair kamuoyunda ciddi bir heyecan yaratmıştı.
Öğretmen Şikayet Hattı olarak bilinen 147’yi ve bir garabet olan Performans Sistemini kaldırması,
Hayvan barınakları-tasarım atölyeleri açması,
En önemlisi “Öğretmeni” önceleyen, değerli kılan bir üslubu, yaklaşımı hâkim kılmaya başlaması önemli adımları oldu.
Bu konuda geçmiş yıllarda görev alan bakanların söz ve eylemleri düşünüldüğünde önemi daha da net idrak edilecektir.
Göreve gelir gelmez yaptığı konuşmasında salonu hınca hınç dolduran kalabalığa içten üslubuyla;
“Keşke bu kadar kalabalık gelmeseydiniz, heyecanım arttı. Sevgili meslektaşlarım bana “Şapkadan tavşan çıkaracakmış gibi bakmazsanız sevinirim.” diye seslenmişti.
Öyleydi de yıllardır süregelen sorunların sihirli değnekle bir anda çözülemeyeceği aşikardı.
Pandemi sürecinin getirdiği olumsuz koşullar ve bürokrasi de malesef ortaya koyduğu vizyonun pratikte gerçekleşmesine imkan tanımadı.
Aldığı kararlar yıllardır süregelen klik oluşturmuş grupları rahatsız etti ve tepkilerle karşılaştı.
Sürekli iyimser/teorik kaldığı pratikte hakikatlerden kopuk olduğu minvalinde haklı eleştiriler aldı.
Talihsiz bir beyanat olan “Maaş” açıklaması ve yöneticilik atamalarında gelen tepkilerle yazılı puan oranının azaltılması hayal kırıklığı yarattı.
Pandemi sürecinde; gece yarısı okulların açılacağı haberinin duyurulması, yapılan sınavların geçersiz sayılması, sınava girip girmeme, yapılan sınavı geçerli kabul edip etmeme, devam/devamsızlık hususu vb kararların tamamen öğrenci insiyatifine bırakılması, eleştiriyi hak eden adımlardan oldu.
Sn. Selçuk’un kanaatimce en büyük talihsizliği; “Herkesi memnun etmeye çalışırken kimseyi mutlu edemeyeceği hakikatini gözden kaçırması ve gayelediği vizyonu pratiğe dökecek bir zaman ve sürece denk gelmemesidir.”
Eksikleriyle de olsa “kıymeti bilinmeyen bakan olarak” hafızalarda yer ediniyor.
Soğuk çehreli ulaşılmaz bürokratlardan olmadı.
İçten tebessümünü hiçbir zaman eksik etmedi.
“Öğretmen” olarak aldığı bakanlık görevini “Öğretmen” olarak nihayetlendirdi.
“Öğretmen” itibarının tarumar edildiği bir süreçte salt bu ciheti dahi saygı ile anılmaya değerdir.
Belki doğru belki yanlış fakat eksikleriyle de olsa Ziya Selçuk öğretmene olan yaklaşımı ve üslubu ile özlenen bakanlar arasında çoktan yerini aldı.