70 yıllık yazı hayatı..,
Sadece “köşe yazarı” olarak değil; şair, oyun yazarı, denemeci, romancı, öykücü, edebiyat eleştirmeni, portre yazarı...
Hayatı yazılarıyla, yazıları hayatıyla geçmiş bir imza Çetin Altan... Yazdıklarından ötürü ilk tutuklandığında 26 yaşındaydı ve son davası açıldığında da 70…
300 'ü aşkın düşünce mahkemesi, hapislikler, işsizlik, kırk dört kitap, otuz beş bin köşe yazısı...
İlhan Selçuk onun için şöyle diyor:
“Mademki gerçek bir yazardı Çetin... İftiralar bekliyordu kendisini... Jurnaller bekliyordu... Tehditler bekliyordu... Küfürler bekliyordu... “
Çetin Altan'ın 1927 'de başlayan yaşamı, aynı zamanda tüm gerçek yazarların, yani yaşamını yazıdan kazanmak için kalemini, yüreğini ve başını ortaya koymuşların hayatlarından da çizgiler taşıyor.
Zorlu bir hayat... Çetin bir hayat...
Babası Halit Bey soyadı kanunuyla birlikte soyadı olarak oğlunun adını alıp ona da yeni bir isim verildiğinde; 'Çetin olsun' dediğinde Altan'ın yaşamının ne denli zorlu, ne denli çetin geçeceğini herhalde hiç düşünmemişti...
Zorlu bir hayat... Çetin bir hayat...
Beşikten diplomaya... Diplomadan ilk büyük kasırgalara...
Sonra T.C.'de yazı yazmanın bir türlü bitmeyen bedelleri...
Bu bedelleri Çetin Altan 'Büyük Gözaltı'nın son üç cümlesinde olağanüstü bir benzetmeyle şöyle anlatıyor: 'Nihayet sakladığım en büyük sırrı çözmüşlerdi. Ben aslında ipekböceğini kozasının içindeyken öldürmüştüm. Başka türlü kumaş dokunamıyordu, ne yapayım...' Romanlar, tiyatro eserleri, denemeler, gezi yazıları, araştırmalar, anılar, binlerce köşe yazısı... O, hayatı yazıyla eşdeğer görmüş ender insanlardan biri... (Kamuran:2006:İpek Böceği Cinayeti)
Güçlü kalemiyle adını kısa sürede duyuran Çetin Altan 1959 yılında Abdi İpekçi‘nin daveti üzerine Peyami Safa‘nın yerine Milliyet Gazetesi’nde yazmaya başladı. Türk Edebiyatına; gezi, anı, inceleme, deneme, roman, biyografi ve tiyatro olmak üzere farklı türlerde birçok eser kazandırdı.
Suçlanan Yazılar, Zurnada Peşrev Olmaz, Ben Milletvekili İken, Bir Yumak İnsan, Büyük Gözaltı, Bir Avuç Gökyüzü, Viski, Küçük Bahçe, Çemberler, Beybaba, Mor Defter, Tahtaravalli, Dilekçe, Yedinci Köpek, Islıkçı, telefon Kimin İçin Çalıyor gibi eşsiz eserlere imza attı.
Devrim, Akşam, Hürriyet, Güneş, Sabah, Milliyet gazetelerinde köşe yazıları yazdı. Yazıları nedeniyle hakkında 300’e yakın açılmış dava bulunan Altan, 3 kez tutuklanmış ve 2 yıl süreyle de cezaevinde yatmıştır.
“Yazı dediğin, 100 sene sonra birileri baktığı zaman sana ‘dangalak’ demesinler diye özenle yazılmalıdır. Yazarlık öyle kolay değildir,”hayatın bütün kanını, kirini, kokusunu bileceksin, onu sırtında taşıyacaksın, kasaplık gibidir yazarlık, sert ve dayanıklı olacaksın.” sözüyle zihnime kazınan Türk edebiyatı ve basının duayen ismi Çetin Altan bugün itibariyle 88 yaşında hayata gözlerini yumdu.
.Acı haberi oğlu Prof. Dr. Mehmet Altan titreyen sesiyle " Maalesef babamı kaybettik" diyerek verdi.
Duayen yazar 5 ay önce okurlarına köşesinden şu satırlarla seslenmişti:
Hayal ettiğim ülke bu değildi...
"Artık anlaşılıyor ki ülkeme demokrasinin geldiğini göremeden ayrılacağım bu dünyadan.
Torunlarımıza bırakmayı hayal ettiğimiz ülke bu değildi. Gene de bir hayal kırıklığı yaşamıyorum. Menzil-i maksuda ulaşılamasa da çok yol katettik.
Bir ömür, sadece amaca ulaşmak için harcanmaz. O amaca doğru atılacak bir iki adıma yardımcı olmak için de harcanır.
Yaralı bir devi ayaklarının üstüne koyabilmek için kuşak kuşak o devi sırtımızda taşıdık. Yaralarının iyileşeceğine, o devin ayaklarının üstünde duracağına olan inancımı hiç kaybetmedim. Bir gün bu ülke ayaklarının üstünde duracak. O zaman da, masaldaki gibi “sihirli kedinin çizmelerini” giyerek amacına doğru uçarak gidecek.
Biz torunlarımıza istediğimiz ülkeyi bırakamıyoruz.
Ama siz uğraşırsanız, mücadeleden vazgeçmezseniz, dünyadan ayrılırken “torunlarımıza istediğimiz ülkeyi bırakıyoruz” deme mutluluğunu siz tadabilirsiniz.
Hayallerinizden, ümitlerinizden, mücadelenizden vazgeçmeyin.
Amacınıza ulaşamazsanız da, bu amacı gelecek kuşaklara devretseniz de, kozmosla son hesaplaşmanızda, “daha iyi bir dünya için biz de fena mücadele etmedik” diyebilirsiniz.
Bu da az şey değildir. Buruk da olsa, yorgun gözlerinizde bir tebessüm yaratır.
O tebessümlerin çoğalması da elbet bir gün kurtarır bu ülkeyi.
Enseyi karartmayın."