KAHRAMANMARAŞ- TRABZON KARDEŞLİĞİ ASIRLAR ÖNCESİNE DAYANIYOR
Kahramanmaraş- Trabzon kardeşliği sadece caddelere karşılıklı isimlerin verilmesinden mi oluştu? İşte kardeşliğin altında yatan sebepler
TRABZON, KAHRAMANMARAŞ KARDEŞLİK OLUŞUMUNUN KÖKENİ
Günümüzde insanların kendi aralarında konuşurlarken, Trabzon ile Kahramanmaraş’ın kardeş şehir oluşları ve kardeşliği hakkında ilk söyledikleri konu, her iki ilimizde karşılıklı olarak var olan cadde isimleridir.
Trabzon’da Kahramanmaraş Caddesi var, Kahramanmaraş’ta da Trabzon Caddesi var. Tamam var da, bu nasıl olmuş, ne olmuş da karşılıklı cadde isimleri verilmiş.? Doğrusunu bilen 100 kişide 3 kişi…
Peki; Trabzon (Paçanlı-Yente-Eskipazar) nere, Kahramanmaraş nere de taa Of’da, Çaykara’da, Eskipazar’da olmak üzere Maraşlı üç zatın mezarı, türbesi var.?
Ayrıca, Ayşe Gülbahar Hatun kimdir.?
Vakfıkebir ilçesinin adı neden Vakfıkebir’dir.?
TBMM Eski (4 Aralık 1983 - 29 Kasım 1987 ) Başkanlarından, Türkiye Parlamenterler Birliği İstanbul Şubesi Başkanı ve Türkiye Encümen-i Daniş Gurubu Başkanı, Kahramanmaraş (1966 - 1970) Eski Valisi Sayın Necmettin Karaduman’ın bu kardeşliğe katkısı var mıdır.?
Ve Cuma'nın Bu İşte Payı Nedir.?
Tüm bu soruların yanıtlarıyla birlikte söz konusu kardeşliğin kökeninin çok derinlerde olduğunu belirtmekte fayda var.!
Trabzon ile Kahramanmaraş’ın kardeşliğini anlamak için tarihsel kronolojik gelişim sırasına bakmamız gerekir. Bu kardeşlik Türkiye’de ve Türkiye dışından bildiğimiz kardeşliklere benzemez ve kıyaslanamaz.
KARDEŞLİĞİN BİRİNCİ YOLU;
Medine, Maraş, Trabzon...
Ukkaşe – Ukkaş - Akkaşe – Ökkaş – Ökkeş …. Kendisi için, "O, İslam yolunda atından inmeyen bir süvaridir." Denilen Ukkaşe Bin Mihsan El-Esedi Hazretleri; Mekke’de iman edip, İslâmiyet'i kabul edenlerin ilklerinden olmuştur. Ömrü boyunca peygamber efendimizin (asm) yanında bulunmaya azamî gayret göstermiş ve bu yüzden suffe ehlinden sayılmıştır.
Bedir savaşında, peygamber efendimiz tarafından, kılıcının kırılması üzerine, kendisine verilen değneğin kılıca dönüşmesiyle tanınıp şöhret olmuştur.
Peygamber Efendimizin "kim cennetteki arkadaşımı görmek isterse bu yaşlı adama baksın" diyerek iltifatta bulunduğu Ukkaşe Bin Mihsan'ın mezarı G.Antep'in K.Maraş yakınlarındaki Nurdağı İlçesi’nde bulunmaktadır. Türbesi halen önemli ziyaretgâhlardan bir tanesidir. Yöredeki insanlar, bu büyük sahabeye hürmet ve atfen ismini kendi çocuklarına verdiklerinden, bölgede Ökkeş ismine sıkça rastlanılmaktadır. Bir rivayete göre kendisinin Türk olduğunu da söylenir. İsmine bakılacak olursa ukkaş ismi, ökkeş-ök kökünden türemiştir. Ök tanrı demektir. Ökkeş ise, eski Türklerde tanrıya bağlı anlamında kullanılan bir unvandı.
“Arsanlar Şehri” olarak adlandırılan Maraş’ın tarihi Hititlere kadar uzanmaktadır. Romalılar ve Bizanslıların yönetiminden sonra bu topraklar Hazret-i Ömer’in halifeliği zamanında (637 senesinde) içinde Ukkaşe Bin Mihsan’ın da bulunduğu, Hâlid İbnu’l-Velîd emrindeki İslâm ordusu tarafından fethedilerek İslâm topraklarına katılmıştır.
İşte bu zat Peygamberimizden aldığı görev ile "İslamiyet'in yayılması amacıyla, kuzeyde denize kadar gidilecek, anlatılacak, öğretilecek ve saflarımıza, dinimize katılmaları sağlanacaktır." Talimatı gereğince;
Ukkaşe Bin Mihsan İslam ordusuyla Maraş'a kadar gelebilmiş (630 - 680), orada yapabileceğini yapmış ve kendisinden sonrakilere de "kuzeye, denize kadar islamiyet'i götürme" görevini Maraşlılara devretmiştir. İşte bu görevi alan Maraşlı zatlar Osman ve Hasan Saçaklı efendiler de Of'a kadar gelip (850 - 900) görevlerini hakkıyla yapmışladır. Bunu tarih kaydetmiştir.
TARİHÇİLER DİYOR Kİ
Şöyle ki; Şakir Şevket, Of halkının hicri dokuz yüz altmış tarihine kadar tamamının Rum milletinden olduğu ve ahalisinin hala Rum dilini konuştuğunu aktarmaktadır. Bölge (Of, Dernekpazarı ve Çaykara) Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon’u fethinden iki yüz sene (.!.) sonra yani hicri 960 (M.1553) yıllarında İslâm’la şereflendi. Maraş ulemasından Osman Efendi namında bir zat Bayburt yoluyla her nasılsa yöreye düşerek kendisine biraz baskı olunmuş ise de doğru yolu göstererek en saygın papazlarını hidayete erdirme başarısını göstermiş ve böylece yöre halkının ve papazların çoğunluğu İslâm dinine girmiştir. Bu konuda Cansız şu ifadelere yer vermektedir:
Yörenin Türkleşme ve İslâmlaşması 16.yüzyılın ikinci yarısından itibaren gerçekleşmiştir. Bunun gerçekleşmesine en önemli katkıyı sağlayan kişinin Maraşlı Osman Efendi olduğunu söylememiz mümkündür. Osman Efendi Maraş’taki Saçaklı ailesindendir. Maraş’ta yetişip ilim tahsil etmiş, zamanın müderris ve ilim adamlarından eğitim almıştır. “Of Çaykara” adlı eserde Osman Efendi’nin Kahramanmaraş’ta evliyaullahtan sayılan merhum Saçaklızade Mehmet Efendi’nin kardeşi olduğu belirtilmektedir.
Çaykara ilçesinin eski adıyla Paçan, yeni ismiyle Maraşlı Köyü’nde metfun bulunan Osman Efendi’nin mezar taşına hayatını araştırdığımız Mustafa Cansız’ın yazdığı mısralar şöyledir:
“Of’a imanı, İslâm’ı getirdi
Kemalin membaı Maraşlı Osman,
Ne kudsî kudrete malikti hayret.!
Boyun eğmişti bir görmede ruhban,
Dokuz yüz altmış idi hicri yıllar,
O’nu rahmetlere gark etti Rahman.”
KARDEŞLİĞİN İKİNCİ YOLU
Padişahların Eşi, Şehzadelerin Anası Maraşlılar...
Osmanlı hanedanları Halifelik görevleri gereği, İslamiyet'i yayabilmek için yönetimleri altında bulunan halkların kültürlerini köreltmeden, sosyal, ticari ve dini hayatlarında özgürce yaşamalarını sağladılar. Onların Müslümanlığa geçişlerini insani hak ve özgürlükleri çerçevesinde kendi gönüllerinden gelerek, birlikte, bir arada yaşayarak, kız alıp vererek, kaynaşarak yapmaları için, olağanüstü hak ve adalet uygulayarak ve onlara örnek olarak sağlamışlardır.
Bu anlamda imparatorluk içerisinde de üst düzeyde, egemen hiyerarşik uygulamaları çerçevesinde, imparatorluğun bağlı eyaletlerinin güvenilir olanlarından gelin, kız, alıp vermeleri de üst düzeyde olmuştur. Buna en iyi örnek Maraş eyaletinden, Merkeze ve Trabzon eyaletine beş gelin verilmiş olmasıdır.
MARAŞ'TAN OSMANLI'YA GİDEN 5 GELİN
Maraş boyun eğmeyen ve asla itaatkâr olmayan yapısıyla uzun yıllar Osmanlı'ya karşı da ciddi anlamda direnç noktası teşkil eden bir merkez olmuştur. Maraş'ın itaatsizliği kadirşinas bir itaatsizliktir. Bu kadirşinas itaatsizliğin karşılığında, yıllarca direndiği Osmanlı sarayına cihan padişahlarına eş olan ve cihan padişahları doğuran gelinler göndermiştir.
Devlet Hatun
Şaban Süli (Sevli) Bey’in kızıdır. 4. Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid ile evlenmiştir.
Emine Hatun
5. Osmanlı padişahı Çelebi Sultan Mehmed Hanın hanımı ve 6. padişah Sultan İkinci Murad Hanın annesidir. Dulkadıroğlu Nâsıreddin Mehmed Beyin kızıdır. 1389 yılında Maraş'ta doğmuştur.
Âlime Hatun
Bir Dulkadirli Beyi’nin kızıdır. 6. Osmanlı Padişahı II. Murad ile evlenmiştir. Fatih’in üvey annesidir.
Sitti Mükrime Hatun
Dulkadirliler’in 6. Beyi Süleyman Bey’in kızıdır. 15.12.1449’da kralların, hükümdarların, Beylerin ve bütün ile gelenlerin katılmasıyla yapılan bir düğünle Fatih Sultan Mehmed ile evlenmiştir. Çocuksuzdur. 1467’de Edirne’de vefat etmiştir.
AYŞE GÜLBAHAR HATUN
8. Osmanlı padişahı Sultan İkinci Bayezid Hanın hanımı ve 9. padişah Yavuz Sultan Selim Hanın annesidir. 1453 yılında Elbistan’da doğduğu tahmin edilmektedir. Dulkadıroğlu Alâüddevle Bozkurt Beyin kızıdır. Bu hanedan Oğuzların Bozok kolunun Bayat boyundandır. Halası Sitti Mükrime Hatun, kayınpederi Fatih Sultan Mehmed Hanın hanımıydı.
Ayşe Gülbahar Hatun oğlunun sancak beyliği sırasında Rize'ye gelerek kendi adı ile anılan Gülbahar Camii’ni yaptırmıştır. Kare plânlı, kubbeli câmi 1956’da tamir ettirilmiştir. Aynı isimle anılan mahallededir. Ayrıca Giresun, Manisa ve İstanbul Beyazıt’ta vakıf ve hayratı vardır.
OĞUL'U ZİYARET... VE VAKFIKEBİR
Yavuz Sultan Selim Han Trabzon’da bulunduğu sırada, annesi Ayşe Gülbahar Hatun kendisini ziyaret için deniz yoluyla gelirken şiddetli bir fırtınaya tutulur. “Salimen karaya ayak basarsam orasını vakıf yapacağım” diyerek Cenabı Hakka dua eder. Nihayet doğal bir limanda karaya çıkar ve o toprakları vakıf yapar. Burası daha sonra, “büyük vakıf” anlamına gelen Vakfıkebir adıyla anılmaya başlanır.
Yavuz Sultan Selim Han annesi Ayşe Gülbahar Hatun ruhu için, Trabzon Hatuniye Mahallesi’nde, cami, mektep, medrese, imaret, türbe ve hamamdan meydana Gülbahar Hatun Külliyesi’ni yaptırmıştır. Külliyeden günümüze sadece cami ve türbe ulaşabilmiştir. Cami, Ayşe Gülbahar Hatun Camii, Hatuniye Camii, Büyük İmaret Camii ve Valide Sultan Camii adlarıyla anılır. Türbe, caminin doğusunda yer alır. İçinde sadece Ayşe Gülbahar Hatuna ait sanduka vardır. Mezarı bilinmeyen padişah anası...
KARDEŞLİĞİN ÜÇÜNCÜ YOLU
Kahramanlıkta Sınır Tanımayan Maraşlılar...
"Maraş bize mezar olmadan, Düşmana gülizar olamaz."
"Bayraksız namaz kılınmaz"
"Hürriyeti olmayan bir milletin Cuma Namazı kılması caiz değildir"
SÜTÇÜ İMAM OLAYI
31 Ekim 1919 günü yerli Ermeniler Fransız askerleriyle birlikte şehri dolaşıyorlar ve önlerine gelen Türklere hakaretler ederek saldırılarda bulunuyorlardı. Bir grup Fransız askeri de hükümet konağındaki nöbetçi askere sataştılar, devleti küçültücü ve tahrik edici sözler söylediler, nöbetçiden fuhuş haneyi göstermesini istediler. Oradan geçmekte olan bir posta dağıtıcısını da dövdüler. Bütün bu haberler şehre yayılıyor, patlamaya hazır Türklerin nefret ve kinini arttırarak, sabırlarını taşırıyordu.
Fransız askerleri hürriyetine bağlı şeref ve namusuna son derece düşkün bu uğurda ölümü hiçe sayan Maraşlıları, henüz tanımıyor her yaptıklarının yanlarına kalacağını sanıyorlardı. Türkler için son derece ıstıraplı ve ağır geçen bir gün yavaş yavaş sona eriyordu. İkindi üzeri bir grup Fransız askeri ve Ermeni eşkıyası kışlalarına dönüyorlardı.
O sırada Uzunoluk Hamamı'ndan çıkmış ve evlerine gitmekte olan Maraşlı kadınları gören işgalcilerden biri onlara yaklaşarak "Burası artık Türklerin değildir. Fransız memleketinde peçeyle gezilmez" diyerek kadının peçesini açtı. Peçesi açılan kadın olayın şokuyla bayılınca diğer kadınlar da feryada başladılar.
Hamamın yakınındaki Kel Hacı'nın kahvesinde bulunan Maraşlılar olay yerine gelerek Ermenilere uyarılarda bulundular. Fakat Bunları dinleyen olmadı. Bunun üzerine Çakmakçı Said ve Gaffar Kabuloğlu Osman, hanımları işgalcilerin elinden almak isterken dipçik ve kurşunla ağır yaralandılar. Bu sırada civarda küçük bir dükkânda süt satan ve olayları soğukkanlılıkla seyreden Sütçü Hacı İmam Karadağ tabancasını alarak olay yerine geldi. Silahını kadınların peçesini açan ve Çakmakçı Said'i yaralayan Ermeni'nin üzerine doğrultarak ateşledi. Kurşun isabet eden Ermeni yere düştü diğerleri ise kaçtılar. Maraş' ta düşmana sıkılan bu ilk kurşun ile Türk milletinin işgalcilere ve Ermenilere yaptıklarının yanlarına kalmayacağı gösterildi.
Bu olayda Çakmakçı Said şehit düşmüş yaralanan Ermeni ise ölmüştü. 1 Kasım 1919 tarihinde ölen Ermeni için büyük bir cenaze töreni düzenlendi. Şehri terk etmeyen İngiliz ve Fransız askerleri olay yerine yetişti. Sütçü İmam ise Nalbant Bekir'den aldığı bir atla Bertiz'in Ağabeyli köyünde bulunan Beyazıt oğlu Muharrem Bey'in yanına gitti. Ermenilerin ve Fransızların bütün çabalarına rağmen Sütçü İmam bulunamadı. Ancak olayın intikamını almak isteyen Ermeniler sağa sola ateş ederek Zülfikar Çavuş oğlu Hüseyin'i şehit ettiler. Bu arada Türkleri öldürüp kadınlarını alacaklarını, camilerine çan takacaklarını söylemeye başladılar. Fransızlar da misilleme hareketlerine girişerek Sütçü İmam'ın dayısının oğlu Tiyeklioğlu Kadir'in ellerini ve ayaklarını arkasından bağlayarak burun ve kulaklarını kestikten sonra boğazlayarak şehit ettiler.
TRABZON’DA MARAŞ CADDESİ – K.MARAŞ’TA TRABZON CADDESİ
Bu ve benzeri kanlı olayların artarak devamında 21 Ocak 1920 Çarşamba günü başlayan 22 gün–22 gece süren ve 12 Şubat 1920 Perşembe günü şehrin düşmandan temizlenmesiyle biten ve kurtuluş savaşının da başlangıcını oluşturan bu olaylar nedeniyle Trabzon Belediye Meclisi toplanarak resen ve tek taraflı olarak Maraş’ı Kardeş Şehir ilan etmiş ve söz konusu caddeye Maraş Caddesi adını vermiştir.
NECMETTİN KARADUMAN
Aradan geçen uzun yıllar sonunda Kahramanmaraş’a Vali olarak atanan ve 4 yıl boyunca (1966-1970) üstün insanlığı ve devlet adamlığı yaparak Maraşlıların gönlünde taht kuran, sevilen, sayılan Sayın Necmettin Karaduman tayini nedeniyle Maraşlılara veda edeceği sırada Kahramanmaraş Belediye Meclisi toplanarak sevdikleri bu kişiyi onurlandırmak amacıyla, Kıbrıs meydanından başlayan 3,5 km boyundaki “hükümet caddesi” nin adını “Necmettin Karaduman Caddesi” olarak değiştirme kararı aldıklarını kendisine iletirler.
Fakat Necmettin Karaduman böyle bir şey olamayacağını, kendisinin devlet yetkilisi olması nedeniyle bunu kabul edemeyeceğini ve kararı gözden geçirmelerini belirtir. Bunun üzerine Kahramanmaraş Belediye Meclisi Necmettin Karaduman Beyin Trabzonlu olması ve Trabzon’da da yıllarca önceden beri bir Maraş Caddesi bulunmasını göz önüne alarak, kararlarını “Trabzon Caddesi” olarak değiştirirler. Sonuç olarak bugün itibariyle Trabzon’daki Maraş Caddesinin yaşı 96, Kahramanmaraş’taki Trabzon Caddesinin yaşı 40 tır.
KARDEŞLİĞİN DÖRDÜNCÜ YOLU
Kahramanmaraş yöresinden ve Trabzon'a Yerleşimler...
Hz. Muhammed (sav) döneminde başlayan ve Osmanlı'da da devam eden İslamiyet'in yayılması için görevlendirmelerle hizmet eri âlimler farklı ülkelere giderek çalışma yaparken bir yandan da Müslüman nüfusun artışını sağlamak amacıyla bazı aileler de zoraki olmasa da bölgesel olarak gerekli yerlere kaydırılmıştır.
İşte Maraş'tan Trabzon ve civarına gelerek yerleşen Nuhoğulları, Bahçekapılı'lar Fettehoğulları, Bölükbaşı’lar, Çakıroğulları, Dulkadiroğulları, Eyuboğulları ve diğerlerinin de bu çerçevede Trabzon'a yerleştikleri anlaşılmaktadır.
12 ŞUBAT MARAŞ’IN KURTULUŞU
Kahramanmaraş'ın Düşman İşgalinden Kurtuluşunun 95. Yıl Dönümü
Maraşlı, birazdan öleceğini bilse de, kazma ile kürek ile Fransız'ın, Ermeni'nin, topu tüfeği üzerine yürür ve 1920'de de yürümüştür, Hiçbir silahı olmadan modern silahlı emperyalistlere karşı koymuş ölüme koşarak gitmiştir.
Maraş harbi adeta bir küçük Çanakkale savaşıdır. Maraşlı imanından kaynaklanan yüce ruhla "Ölürsem Şehit, Kalırsam Gazi Olurum" duygusuyla harbe başlamış Cenab-ı Allah, maddi ve manevi yardımlarını göndermiştir. Türkiye'de bir tane madalya bayraklı şehir olmuştur.
KAHRAMANMARAŞ İÇİN CUMA'NIN ÖNEMİ.! NEDEN CUMA?
Cem, Cuma, Cemaat, Cemaatin Cuma'da Toplanması.!
Biz Ne Biliriz Ki Cuma Nedir.? Bayraksız Cuma Neden Kılınmaz.?
Cuma'yı Kılarken Sahabe-i Kiramın Sevinçten Gözleri Dolar Ve Korkudan Tir Tir Titrermiş. Ama Öyle Bir Korkuymuş ki Bu, Bir Dahaki Cuma'da Olamama Sıkıntısıymış.
Biz Ne Biliriz Cuma Günleri Cami Önlerinde; Meleklerin Beklediğini Ve Cumaya Gelenlerin İsimlerini Gümüş Kalemlerle Amel Defterlerine Yazdığını...
Her Müslüman’ın Amel Defterlerinin Gümüş Kalemle Yazılması Dileğiyle Hayırlı Cumalar... Ama Bayrak Olmadan Olmaz..!
KAHRAMANMARAŞLI NUHZADELER - TRABZONLU NUHOĞULLARI
Kahramanmaraş'ta Elbistanlı Hacı Nuhzâde Ahmet Efendi ve ailesinden türeyen kadın erkek hasıl olan bütün fertlere özellikle hürmet edilirdi. "Temiz Aile, Kökleri Kömeçleri Belli Bir Ailedir." Denilirdi. Bunlar eski Maraş'ta Alim çıkarmış ailelerdendirler.
Alim Elbistanlıoğlu Veliddin Efendi, Alim Elbistanlıoğlu Muhittin Efendi ve Elbistanlı Nuhzade Ahmet Efendi hısım olup aynı ailedendirler.
Nuh Efendizâde Ahmet yine son dönem Maraş’ta icazet vermiş âlimlerdendir. Nuhzadeler ailesi çok büyümüş olduğundan, Cumhuriyetin ilanından sonra Ailenin bir bölümü "Ülger" bir bölümü ise "Paksu" soyadını almıştır.
NUHZÂDELER ELBİSTANLI HACINUHZÂDE AHMET EFENDİ Elbistan’dan gelip Maraş’a yerleşmiş bir ailedir.
Âilenin kurucusu Nuh’tur. Nuh’un âlim olan oğlu Hacı Ahmed’dir. Hacı Ahmed 1865’de Maraş’ta doğdu. Âlimdir, Halkın teveccühüne mazhar olmuştur. Alacalar Medresesinde müderrislik yapar. Âlim, fazıl, mütteki bir zâttır. Güleç yüzlüdür. Zayıf vücutludur. Hoş geçimlidir. R. 1327 (1911-12) ölmüştür.
Nuh oğlu Ahmed’in bir oğlu Osman Nureddin’dir. (1897-1975). Bunun oğlu Ahmed Tevfik Paksu olup şâirdir. Nuhzâde Müderris Ahmed’in bir kardeşi Ali’dir (1866-1916).
Ali’nin oğlu Ahmet Tevfik’tir (1905-1971) Darendeli Hilmi Efendi’nin halifesidir.
Ali’nin diğer bir oğlu da Mehmet Şükrü’dür (1902-1989). Mehmet Şükrü oğlu Ömer Faruk Paksu hocadır. Kurduğu bir vakıfla hayrat hasenât işi yürütmektedir (1947- sağ).
Âilenin kurucusu Ahmed bin Nuh’un Darendeli Hilmi Efendi’nin yazdığı “Bürhânüşşeriat ve Bürhânüttarikat” adlı esere yazdığı bir reddiye kitabı vardır. Gayr-ı matbudur. 84 sahifedir. İstinsâhını Seyyithanzâde yapmıştır. Tarihi 19 Zilhicce 1326’dır.
Nuhzâde Hacı Ahmed Efendi’nin ölümünden sonra müderris olarak görev yaptığı Restebâiye Medresesi’ne Seyyidhanzâde Osman Efendi müderris olmuştur.
MARAŞ'IN İSLAMİYET İÇİN ÖNEMİ
Maraş; İslam tarihi içinde Şam toprağıdır. Şam toprağında sınır Maraş’ın Ahır Dağı’dır. Osmanlı da ise Dulkadiroğulları toprağına, sonra da Halep'e bağlı mutasarrıflıktır.
Onun için her Maraşlı, şimdi Elbistanlının, Maraşlı da olduğu gibi aynı zamanda Halepli-Şamlıdır. Maraşlının hassaten ticaret sebebiyle, coğrafî kolaylık itibariyle bir ayağı buralardadır.
Bilindiği gibi Ortadoğu'nun büyük bir bölümü, Kuzey Afrika (Mısır, Libya, Fas, Tunus, Cezayir) Osmanlı topraklarıydı. Dolayısıyla Maraş ne kadar bizim idiyse, Şam, Bağdat, Mekke, Medine, Kabe'de bizimdi.
Buradan Gelmek İstediğimiz Nokta Şudur. Hz. Muhammed (sav) İslamiyet'i yayma çalışmalarında güvendiği sahabe ve asker komutanlarına verdiği görevlendirme planlarında her birini, bir yöne ve nereye kadar gidileceği konusunda bilgilendirmiş ve yetkilendirmiştir.
Bu görevleri alanlar görev alanlarına gitmişler ve kendisinin ebediyete göçünden sonra da ilerlemelerini sürdürdüler.
Hz. Muhammed'den sonra yerine Hz. Ebubekir halife seçildi. Onun zamanında yalancı peygamberler ve zekât vermeyen kabileler itaat altına alındı. Kuranı Kerim kitap haline getirildi. Yerine geçen Hz. Ömer zamanında Irak, İran, Suriye ve Mısır fethedildi.
Hz. Osman zamanında Türklerle savaşlar başladı. İlk İslam donanması kuruldu ve Kıbrıs alındı. Hz. Osman'ın son zamanında başlayan karışıklıklar Hz. Ali zamanında artarak devam etti. Bu durum İslam toplumunun bölünmesine ve fetihlerin durmasına neden oldu.
İslam fetih hareketleri Emeviler zamanında (661-750) yeniden hızlandı. Kuzey Afrika'nın fethi tamamlandı, İspanya fethedildi. Horasan ve Maveraünnehir bölgesi ele geçirildi. İstanbul kuşatıldı. Abbasiler döneminde fetihler durmuştur. Abbasiler fetihlerden çok İslam dininin yayılması için çalışmışlar; bilim, sanat ve edebiyatla uğraşmışlardır. Türkler ve İranlılar gibi Arap olmayan uluslara devlet ve ordu yönetiminde görevler vermişlerdir.
Geçmişte “Arslanlar Şehri” olarak adlandırılan Maraş’ın tarihi Hititlere kadar uzanmaktadır.
ve Bizanslıların yönetiminden sonra bu topraklar Hazret-i Ömer’in halifeliği zamanında (637 senesinde) içinde Ukkaşe Bin Mihsan’ın da bulunduğu, Hâlid İbnu’l-Velîd emrindeki İslâm ordusu tarafından fethedilerek İslâm topraklarına katılmıştır.
Peygamberimizden aldığı görevle "İslamiyet'in yayılması amacıyla, kuzeyde denize kadar gidilecek, anlatılacak, öğretilecek ve saflarımıza, dinimize katılmaları sağlanacaktır." Talimatı gereğince;
Ukkaşe Bin Mihsan İslam ordusuyla Maraş'a kadar gelebilmiş (630 - 680), orada yapabileceğini yapmış ve kendisinden sonrakilere de "kuzeye, denize kadar islamiyet'i götürme" görevini Maraşlılara devretmiştir.
İşte bu görevi alan Maraşlı zatlar Osman ve Hasan Saçaklı efendiler de Of'a kadar gelip (850 – 900 Yılları Arasında) görevlerini hakkıyla yapmışladır. Bunu tarih kaydetmiştir.
HEP KAHRAMAN MARAŞLI
Sadece bugün değil, tarih boyunca şanla şerefle doludur, Maraş.! Maraş tarihine şöyle bir göz attığımızda Kıbrıs'ın fethinde de Maraşlılar var. Barbaros Hayreddin Paşa'nın Leventlerinin çoğunun Maraşlılardan oluştuğunu öğreniyoruz.
Kahraman Maraş, Osmanlı Devletinin sancağını denizlerde şerefle dalgalandıran Barbaros Hayreddin Paşa'nın yardımcılarının bağrından çıkarmıştır.
Barbaros Hayrettin Paşanın hatıralarında Maraşlılarla ilgili bölümde Temmuz 1535 tarihinde Tunus'a hakim oluşunu anlatırken "Son bir huruç hareketi yaptım, dönüşte Tunus halkı, şehrin kapılarını yüzümüze kapadı. Esasen Cafer adında yeni Müslüman olmuş bir kafir, zindan kapılarını açıp Hıristiyan esirleri şehre salmış, bunlar Tunus'a hakim olmuşlardı. Korkunç bir yarma taarruzu yaptım, "Yer ve gök Allah, Allah" sedalarından inledi. Leventlerimin naraları bulutlara aksedip geri dönüyor, düşmanın yüreğini titretiyordu. Ekserisi Maraşlı olan leventlerimin birkaç bini şehit düştü. Yüce Allah bilir, bende onların arasında olmak isterdim.
Canımı kurtardığıma şu bakımdan memnun oldum ki, Avrupa'nın asıl zadeleri arasında sırf beni zincirlere vurulmuş görmek için Tunus'a kadar zahmet edip gelenler vardı. Hevesleri kursaklarında kaldı.
Barbaros Hayrettin Paşa'nın hatıralarından anlıyoruz ki leventlerinin çoğunluğu Maraşlı Türklerden oluşuyordu Akdeniz Türk gölü haline gelmesinde Maraşlı askerlerin büyük payları vardı.
Yavuz Sultan Selim'in Memluklarla yapılan Mercidabık ve Ridaniye muharebelerine binlerce Maraşlı katılmış büyük yararlılıklar göstermiş, padişah tarafından ödüllendirilmiştir.
Deniz seferlerinden, kara muzafferiyetine Türk tarihinin her altın Sayfasında hep Maraşlı olduğu gibi durdurulamayan güç sahiplerine haddini bildirmede de yine Maraşlı var. Kahraman sıfatı kaderin bir cilvesidir ki sadece Fransız işgalindeki şanlı direnişe değil, Maraşlının tarihten tevarüs eden bu ruhuna verilmiştir.
Nitekim devletin çıkardığı her orduyu tepeleyerek Anadolu'yu istila eden Mısırlı İbrahim Paşa Gâvur Dağını da almaya kalktı. Hâlbuki babası Mehmet Ali Paşa eski kurttur, ona demiş ki: "Ovadaki devlet ordularına ne yaparsan yap, fakat dağdaki Türk'ten çekin.!" Atak ve haşin İbrahim kazandığı zaferle sarhoş, bu nasihati unutmuş olacak. Dağ Türkü İbrahim Paşayı durduruyor Koca imparatorluğu beş defa yenen sadece şu bir dağlık Türk'e yenilmişti. İbrahim Paşa bütün hazinelerini vererek canını güç kurtarmıştı. İşte devletteki çürüyen taraf işte millete kalan sağlam taraf...
İsmail Habip Sevük Yurttan Yazıları'nda Maraş ve Maraşlı adlı yazısında Maraşlının ruh yüceliğini ve Maraş'ın enfüsi cephesini şöyle ifade ediyor:
"Antep yolundan gelirken, şoför uzaktan bir yeri parmağıyla işaret ederek "İste Maraş" dediği zaman şaşırdım. Toprak sırtlı, boz renkli ve çıplak ahır dağının eteğine doğru yeşil bir gölge uzuyor. Dulkadiroğullarının bu kadar zaman taht kurduğu ünlü Maraş bu mu.? Yağlı boya tablolara Uzaktan bakılır. Meğer Maraş'a yakından bakılmalıymış. Ulu Caminin önünden geçerken şöyle bir avludan bakıyordum. Mısırlı İbrahim Paşa Maraş'ı aldığı zaman ilk cuma namazını burada kılmıştı. Camiye girince vaiz ayağa kalkar, İbrahim Paşa o kadar yufka yüreklidir ki «Camide Herkes Müsavidir» diyerek cemaati ayakta tutmamak için hemen kapının arkasına oturur. Ama o paşa ki, bir asker başkasının sütünü içtiği için adalet yapacağım diye askerin içtiği sütü çıkarttırmıştır. Osman adındaki kölesi izinsiz harmana gittiği için vahşice öldürtmüştür.
Saçaklızade ise İbrahim Paşaya unutulmaz bir ders verir. Nüktelerin en incesiyle verilen bir ders... İbrahim Paşa şehrin hocalarını sorar. Saçaklızade'yi söylerler. "Çağırın Gelsin" der ama Saçaklızade Hoca gelmez. İbrahim Paşa'yı caminin başında bekler Saçaklızade Hoca. Çünkü caminin damı akmaktadır. İbrahim Paşa "niye davetime icabet etmediniz.?" deyince; Saçaklızade İbrahim Paşa'ya "sizi camiinin damına çağırdığımın sebebi budur ki gittiğiniz yeri kurutuyorsunuz buraya çıkında burada kurusun" diyerek kendinden izinsiz harmana giden askerini öldürterek ceza veren İbrahim Paşa'yı Maraşlının ince zekasıyla tedip eder.
Ulu Camii ise Maraş'ın, Maraşlının ruh merkezi Düşman bayrağını indirme aşkı bu camide başlıyor Maraşlılar 23 günlük bir cenk yaşayarak Maraş'ı kurtarıyor.
"Mercimek Tepeye Çıktığını Duyduk.
On İki Cepheden Saldırdık Vurduk"
Maraş kurtuldu; fakat Antep kuşatılmıştı. Maraş'ı kurtaranlar şimdi de Antep'in yardımına koşuyorlar:
"Dayan Antep dayan Maraş geliyor."
Antep dayanmıştı. Bayrak nedir.? Hepimizi bir yapan büyü...
Antep hem hakkan hem kanunen "Gazi" oldu.
Maraş'a da umumen Kahraman denir.
Umumen Kahraman denen Maraş, Müslüman Türk'ün dara düştüğü her yerde bir ihtiyat akçesi gibi durur.
Bu sebeple ki ona yağlı boya tablo gibi uzaktan değil yakından bakmalı ruhuna nüfuz etmeli Maraş ve Maraşlı Türkün istiklal Marşında belirttiği "Son Ocaktır" sönmediği müddetçe vatan ebediyete kadar payidar kalacaktır.
KİNLE KARIŞIK MEMLEKET HASRETİ
Merhum Hacı Ahmet Kümenç'ten Yakınlarının Dinlediği İlginç Bir Hatıra Var. Rahmetli 1960'lı yılların birinde kara yoluyla Suriye üzerinden Hacc'a gitmektedir. Mevsim güz. Otobüs bir akşam üzeri Halep'te mola verir. Hacı adayları azıklarını çıkarıp karınlarını doyurmaktadır.
Ahmet Efendinin yol azığı arasında bir sepet üzüm de vardır. Sepetin üzerindeki asma yapraklarını kaldırır, şöyle irice bir üzüm salkımını seçip münasip bir yere bağdaş kurarak hetiflemeye başlar.
Öteden bir Halepli yaklaşır; "Afiyet olsun, Maraşlı mısın sen" diye Türkçe sorar. Mehmet Efendi bir taraftan adamın Türkçe konuşmasına, bir taraftan yekten "Maraşlı mısın.?" diye sormasına şaşmıştır; üstelik ağzında da üzüm vardır. "Evet" manasında "hıı" diyebilir ancak.
"Peki" der adam, "Sepetteki üzümler Tömeğin üzümü mü.?" Mehmet Efendi yine bir tuhaf "hıı" sesi Çıkarır, arkasından da "Nerden bildin.?" diye ekler ama cevap alamaz.
Beriki sormaya devam etmektedir: "Maraş'ta havalar nasıl, iyi mi.? Poyraz esiyor mu.? Yine deli deli" Şaşkınlıktan üzüm taneleri dörder beşer ağzına atan Mehmet efendi biraz da bu yüzden iyice konuşamaz olmuştur.
Adamın soru sormaktan çok Maraş'la ilgili sohbet ediyor olmaktan dolayı aklı gitmektedir sanki. Bizimki yine arada bir "hıı" demekte, "Yahu, sen bunları nerden biliyorsun.?" diye söylenmekledir.
Nihayet adam; "Beyazıt Beyleri de duruyor mu daha.?" diye sorar. Ahmet Efendi, "Hıı, duruyor" cevabını verince. "Öyleyse ben o Maraş'ın içine..." diyerek okkalı bir küfür savurup uzaklaşır oradan.!
Çevredeki diğer Haleplilerden soruşturulur; meğerse adam eski dönemin Maraşlı Ermenilerindenmiş.
NENEMİ ANAMDAN ÇOK SEVERİM
Eskiden mahalle mahalle dolaşıp çıngıraklarını sallayarak "kaymaak" diye bağıran tahta arabalı seyyar dondurmacılar vardı. Seslerini duyar duymaz sokağa fırlayan çocuklar başlarına üşüşür, "Emmi 10 kuruşluk da bana ver" diye çağrışırlardı. Çocukların yolunu gözlediği dondurmacılardan biri de Ali Emmi'ydi. Çocuk yaşta Maraş Harbi'nin en zor günlerini yaşamış, yaşadıklarını unutamamıştı. Dondurmacı Ali Emmi, yıllar sonra bir dostuna "Ben nenemi anamdan çok severim. Nenem Fato Karı yanımda daha kıymetli" demiş, sebebini şöyle anlatmıştı:
"Harpte 5 yaşında çocuktum. Evimiz Çomaklı (Sakarya) Mahallesindeydi. Fransız gâvuru mahallenin üst yanındaki zeytinliğe makineli tüfekleri kurmuş, yukarıdan aşağıya mermi yağdırıyor. Hava çok soğuk, kar büyüklerin beli beraberinde. Ben anamın kucağında idim. Nenem de yanımızda, bir yerden mi geliyorduk, bir yere mi gidiyorduk, şimdi çıkartamıyorum Gâvur bizi gördü yağmur gibi yağdırmaya başladı. Mermiler, şarapneller patır patır yanımıza yönümüze düşüyor, makineli cayırtısından kimse kimseyi duymuyordu. Gavurun avrat uşak dediği yok, ver ha ateş ediyor. Anam can havliyle beni kucağından atıp kaçmaya başladı. Yaşım küçük, o karda kıyamette istesem de yürüyemem.
Bir de baktım rahmetlik nenem üstüme abanmış, 'çocuğumu burada bırakmam' diyerek bana siper oluyor. Öldürmeyen Allah öldürmez. Nenem beni bağrına basıp dolu gibi yağan mermiler arasından geçirdi, bir evin duldasına atıverdi. Rahmetlik çok yiğit idi. Sonraki günlerde elinde dahra, çetelerle heraber gâvura karşı harb ettiği anlatılırdı. İşte ben bunun için nenemi anamdan çok severim." Böyle şeyler bugün bize kolay geliyor. Bir ananın çocuğundan bile Vazgeçebildiği şu sahne ne demektir.? Âdeta bir kıyamet yaşanmış.
Bugünler böyle zorluklarla, fedakârlıklarla kazanılmış. Kıymetini bilmek lâzım.
Kuşlar Onlar’ı tanır, Koyunlar Onlar’ı tanır, Bu ağaçlar da Onlar’ı tanır…
“Onlar’ın üzerinde kök salmaktan haya ederim “ der, İki bölüm şeklinde çıkar.
Sizin dışınızdakiler Onlar’ı tanırken, hürmet ederken, Memnuniyet hisseder, ders alırken; Siz Onlar’ı ne kadar tanıyorsunuz.?
Gurbet Geceleri Çekilmez Oldu
Maraş'ı Özledim, Sizi Özledim
Bu Ateşe Yürek Dayanmaz Oldu
Poyrazı Özledim, Tozu Özledim
Divanlı, Kuyucak, Kayabaşı'nı
Bıçakçı Çarşısını, Çarşıbaşı'nı
Sohum Edip Yenen Bulgur Aşını
Ekmek İle Bazlamayı Özledim
Kazmaya Giderken Üngüt'ten Geçtim
Durdum, O Cennette Biraz Eyleştim
Bir Çınarın Gölgesine Yerleştim
Azeziyi, Kabarcığı Özledim
Çam Kokardı Kapıçam'ın Dağları
Çağlardı Döngelin Çağlayanlar’ı
Saraycığın Kıvrım Kıvrım Yolları
Hopur’u, Hartlap’ı, Sır'ı Özledim
Garip Behram Toraman
KAYNAK: TRABMARDER; Trabzon&Kahramanmaraş Kardeşlik Köprüsü Derneği Başkanı Ökkeş Bölükbaşı tarafından bir röportaj olarak verilen söyleşiden alınmıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.