Dr. İmbat Muğlu
DÜZENSİZ GÖÇ VE SIĞINMACILAR
Ortadoğu’da birçok ülkede önce barışçıl gösterilerle başlayan sonrasında ise bir anda savaşa dönüşen Arap Baharı yanı başımızda olan Suriye’de de protestolarla başladı ama sonrası kan ve ölümle devam etti. Suriye’de birçok küresel aktör sustu ve yaşananlara göz yumdu.
Suriye rejimine karşı olan muhalifler ile onları destekleyenler birkaç aylık süre içinde Beşşar Esad’ın gideceğini yeni bir rejim değişikliği ile ülkenin huzura kavuşacağını hesabını yaptılar. Lakin bu hesapları yapan tüm taraflar ciddi şekilde yanıldılar. Bu yanılgının en büyük zararı Suriye’ye ve sonrasında birçok acıdan bakıldığında Türkiye’ye olmuştur. Komşumuz Suriye’de çıkan iç savaş kaynaklı büyük bir göç dalgası başlamış ve başlangıçta toplam 3.2 milyon Suriyeli sığınmacı(Hatay-Gaziantep-Şanlıurfa-Kahramanmaraş-Osmaniye-Adıyaman-Adana-Malatya) illerinde kurulan konteyner kamplarına yerleştirilmeye çalışılmış, fakat zamanla bu göç dalgası kontrolü sağlanamayan düzensiz bir göç olayına dönüşmüştür. Temmuz 2021 tarihi itibarıyla Türkiye’deki geçici koruma altındaki kayıtlı Suriyeli sayısı toplam 3 milyon 690 bin 896 kişi oldu. Türkiye üzerinden Yunan adaları, Bulgaristan ve Yunanistan’a, buradan da Avrupa’nın diğer ülkelerine gitmek isteyen Suriyelilerin kitlesel göçünü önlemek ve bu göçmenlerin Türkiye’de kalmalarını sağlamak için Avrupa Birliği’nin mali yardımını öngören anlaşma 18 Mart 2016'da imzalandı.
AB, Türkiye'nin mülteci almasına yardımcı olmak için her biri 3 milyar Euro’ luk iki ödeme yapmayı taahhüt etti. Ama AB’nin bugüne kadar Suriyeli göçmenler için sadece 3,6 milyar Euro ödendiği söylenmekte. Oysa bu büyük göç dalgası ile mücadelede Türkiye 50 milyar Dolar’dan fazla harcama yapmıştır. Bu düzensiz göç nedeni ile Türkiye büyük bir maddi kaybın içine girmiştir. Avrupa Birliği mültecilere yardım konusunda verilen sözleri yerine getirmemiş, verilen para hiçbir şekilde tatmin edici değil ve ülkemizi göç ile mücadelede yalnız bırakmış üç maymunu oynamaya devam etmiştir. Kontrolü sağlanamayan göç dalgasında Suriyeli sığınmacılar ve bunun yanı sıra İran, Afganistan, Irak, Pakistan üzerinden 500 binden fazla düzensiz göçmen ülke sınırlarımızdan özellikle metropol kentlerin kenar mahallerinde kendilerine ait mahalleler kurmuş, hatta elindeki üç beş kuruş para ile ticarete atılıp açtıkları dükkânlarda bile kendi dillerinde tabelalar asmışlardır. Ülkemizde 4 milyondan fazla (Suriye-Afgan-İran-Irak-Pakistan) sığınmacıların kontrolsüz yerleşimi, eğitim düzeysizlikleri, örf ve adetlerimize uzak olmaları, vukuatlı bazı grupların park ve bahçe gibi halka açık olan yerlerde toplu olarak dolaşarak halka huzursuzluk vermeleri, neredeyse her köşe başında, her trafik lambasında dilenmek için karşımıza çıkmaları, zaman zaman ailelerimize karşı, bayrağımıza karşı provokatif faaliyetlerde bulunmaları son dönemde gündemde yer alan tüm haberlerde ilk sırada yer almaktadır.
Bununla birlikte yıllardır Suriyeli Sığınmacıları kabullenemeyen, yaşayış biçimlerini benimsemeyen bazı kesimler yaşanan tatsız olayları referans göstererek acımasızca tüm göçmen ve sığınmacıları aynı kefeye koyarak ülkeden gönderilmeleri için politikalar üretmekteler. Bu durumu yakından çok iyi takip eden yabancı istihbarat birimleri, terör örgütleri ve bu örgütlere finansal destek sağlayan Siyonist devletler ülkemizde son günlerde etnik bir iç savaşın fitilini ateşleme peşindedirler. Bunun yanı sıra son günlerde organize bir şekilde sosyal medya gibi mecralarda ırkçılık propagandaları yapılmaya başlanmış, tüm mazlumlara kucak açan milletimize nefret dili empoze edilmeye başlanmış, muhalefet parti liderlerinin provokatif söylemleri bu çıkacak olan yangının fitilini ateşlemeye başlamıştır. Ülkemiz içeriden ve dışarıdan topyekûn saldırı altındadır. Düzensiz göçlerle mücadele eden ülkemiz, büyük bir maddi külfetin altına girmiş, bunun yanı sıra; küresel iklim değişikliğini destekleyen küresel çetelerin, terör örgütleri tarafından organize bir şekilde ülkemizi yangın yerine çevirmeleri, son günlerde ki doğal afetler ve sel felaketleri, yaklaşık 2 yıldır dünyada olduğu gibi ülkemizde de COVİD 19 salgını ile mücadele, maddi ve manevi olarak hükümetimizi oldukça zor durumda bırakmış elini zayıflatmıştır, provokatif faaliyetlerle devletimiz suçlanmış Türkiye aciz bir ülke durumuna düşürülmeye çalışılmış, mevcut hükümet görevini yapamıyor algısı oluşturulmuştur.
Hem yurt içinde hem de sınır ötesinde başta PKK/FETÖ/DEAŞ ve türevleri terör örgütlerine karşı büyük mücadeleler veren Türkiye son yıllardır içten dış mihrakların da desteği ile bölmeye yönelik planların tam ortasındadır. Onun için Türkiye karşıtı yapılan her harekât ülkeye zarar vermek üzere planlanmış bir şekilde devam etmektedir. Yakın tarihte 15 Temmuz hain FETÖ darbesi en bariz örneğidir. Buradan hareketle düzensiz göçler ve mültecilerin ülkemizin yakın tarihte bir numaralı Milli Güvenlik sorunu olmadan göç krizi ve düzensiz mültecilerle ilgili acil önlem planları alınmalıdır. Alınacak önlemlerin başında Göç Bakanlığı kurulmalı, düzensiz göçmenlerle ilgili kanunlar çıkartılmalı, dış politikada daha sağlam ve kararlı adımlar atılmalı, gerekirse Avrupa Birliğine aba altından sopa gösterilmeli, Türkiye’ye mali yardım programı hazırlanmalı, Türkiye’nin göç konusunda yalnız bırakılmaması sağlanmalıdır. Sınır güveliği en üst seviyeye getirilmeli hiçbir yabancının ülke sınırlarına girilmesine müsaade edilmemeli. Düzensiz göçmenler hakkında çok ciddi bir istihbarat çalışması yapılmalı, içlerinde terör örgütleri ve yabancı istihbarat örgütleri ile iltisaklı ajan ve teröristler tespit edilmeli derhal sınır dışı edilmelidir. Mülteciler ve milletimiz arasındaki yaşam ve kültür farkı dengelenmeli, uyum süreci sağlanmalı, örf ve adetlerimize göre hareket etmelerini sağlamak amaçlı eğitim programları hazırlanmalı, mültecilere eğitim zorunlu hale getirilmelidir. Sosyal medyada organize ve hızlı bir şekilde mültecilere karşı yayınlan ırkçı söylemler ve nefretin önüne geçilmeli, halk gerekirse her dakika sağduyuya davet edilmeli olası bir ayaklanmanın önüne geçilmelidir.
Sosyal medya teröristleri sıkı takip edilmeli bunlara destek sağlayan kaynakların kökü kurutulana kadar mücadele edilmelidir. Şunu asla unutmayalım ki bugün ülkemizde bulunan sığınmacılar kendi istek ya da bir tercih sonucu burada değiller. Hepsi doğduğu, büyüdüğü evinden, köyünden yurdundan zorla yerinden edildiler. Yaşamak için, sevdiklerini yaşatmak için bugün bize misafirler. Ve unutmayalım ki insan onurunun her şeyin üstünde geldiğini…
Ülke kapılarını açtığımız bu insanlara gönül kapılarımızı kapatmayalım. 1000 yıllık geçmişimiz olan bu mazlumların onurlarıyla yaşamalarını sağlamak, hiçbir ayrımcılığa uğramadan, nefret söyleminin, nefret saldırılarının hedefi olmadan, yoksulluğa ve yoksunluğa mahkûm bırakılmadan yaşamlarını sürdürmelerini sağlamak hepimizin kardeşlik hukuku acısından yükümlülüğümüzdür. Bir gün savaş biterse can havliyle kaçtıkları ata topraklarına muhakkak gideceklerdir. Lakin o gün bugün değil. Çünkü dönecekleri yerde an itibariyle ölüm vardır, zulüm vardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.