Veli KARALAR
Gün “Eğlenecek Gün” Değil..!!
Dünya tarihinin gördüğü en kahpe, en kalleş, en acımasız darbe girişiminin üzerinden bir hafta geçti. Bu girişim dosta ve de düşmana Türkiye’de 14 yılda çok şeyin değiştiğini de gösterdi.
Artık, ne siyasetçiler şapkasını alıp sıvışan korkak ve cunta işbirlikçisi eski siyasetçiler, ne de halk, palet gıcırtılarını duyunca ışıkları söndürüp sinen eski halk!!
Bunu, hem Türkiye’nin dört bir köşesinde, hem de şehrimizde görüyoruz, şahitlik ediyoruz.
Özgürlüğe susamış ve prangalarından kurtulmuş bu halk kolay teslim olacağa hiç benzemiyor.
Hele önlerinde kendilerini asla satmayan ve dünyanın kıskandığı, mazlumların dostu kahpelerin korkulu rüyası bir “LİDER” varken…
Bunu belirttikten ve altını kalınca çizdikten sonra o gece yaşananlara dönmek istiyorum.
***
“O akşam” erken uyuyacağım tuttu…
Telefonun sesine uyandım. Ekranda; “CUMA ABİM” yazıyordu. (Saat: 22:58) “Hayırdır inşallah!” diyerek açtım.
“Uyuyor musun yoksa birader?” dedi.
“Sayılır Abi..” dedim. “Uyuyacak zaman değil, televizyonu aç… Bir şeyler oluyor. İstanbul’da köprüler kapatıldı, Anakara’da uçaklar alçak uçuş yapıyor. Darbe söylentileri var!!”
(……!!??)
***
Karmaşık duygular içerisinde kalkıp, alelacele televizyonu açtım. Direkt haber kanallarına yöneldim. Faklı kanalları dolaşarak, bir an önce neler olduğunu anlamaya çalıştım. A Haber’e telefonla bağlanan Başbakan Binali Yıldırım’ın halkı sokaklara çağırmasından durumun ciddiyetini anladım.(Saat 23:05)
TRT kanallarında hiçbir hareketlilik yoktu.
Sonra bazı kanallar AA tarafından “TSK’nın yönetime el koyduğu” yönünde açıklamalar geldiğini söylemeye başladılar..
Beynimden vurulmuşa döndüm. Artık “durma vakti” değildi. İlk önce Facebook hesabımdan tereddütsüz “Seçtiğimiz hükümetin sonuna kadar yanındayız” paylaşımını yapıp eşim ve çocuklarımla vedalaşarak evden çıktım.
Çünkü bunun için bir “çağrı” beklemeye gerek yoktu!
Çünkü gün “namus” günüydü!
Çünkü tereddütsüz darbeye karşı olmak “namussuzluğa” karşı olmaktı.
Çünkü milli iradeye sahip çıkmak “vatana” sahip çıkmaktı.
Çünkü 14 yıllık kazanımlar cuntacıların insafına terk edilemezdi.
Çünkü Türkiye artık “kafasına esenin darbe yapacağı yolgeçen hanı” değildi.
Çünkü dış güçlerin, hıyanet sahipleriyle birlikte ülkemde yapacağı operasyona müsaade edemezdim.
Çünkü ne biz “Suriyeli”ydik, ne de başka bir vatanımız vardı.
***
Halkın, Valilik önünde toplanacağını; daha doğrusu toplanması gerektiğini düşünerek Ak Parti İl Başkanlığı’nın önüne vardım.
Henüz oradaki otopark olarak kullanılan alan doluydu… Fakat bir taraftan da insanlar gelmeye devam ediyordu. O sırada Onikişubat Belediyesi’ne ait ekranlı platform aracı gelip kuruldu.
İlk karşılaştığım tanıdık simalar, Ak Parti İl Başkan Yardımcı Fatih Işık Bey ve sosyal medyanın fenomen ismi Osman Bilgiç Bey’lerdi. Gece, yarıyı geçtikten sonra cadde dolmuştu. Sonra, insanları izlemek için daha hakim bir noktaya; Onikişubat Belediyesi girişindeki merdivenlerin başına çıktım.
***
Gece karanlık, düşman kahpeydi.
Cumhurbaşkanı’mızın çağrısı ve akabinde okunmaya başlayan ezanlarla birlikte insanlar,
Ulu Cami ve Yatılı Bölge istikametinden tekbirlerle, sloganlarla akın akın Şekerdere’yi dolduruyorlardı.
İnanılmaz bir manevi hava vardı. Alana gelemeyenler de evlerde dua ediyorlardı. Yanımdaki bir kişinin telefonla evini arayarak “Anamı uyandırın Kur’an okusun!” değini duydum.
Yaşlı-genç, kadın-erkek her görüşten insanların dillerinde dua, gözlerinde yaş, yüreklerinde belki de hiç olmadığı kadar bir kararlılık vardı.
Aynı saatlerde Ankara ve İstanbul’da insanlar bombaların, tankların, namluların önüne atlıyor, hain ellerin çektiği tetiklerle şahadet şerbetini içiyorlardı. Ama o gece Kahramanmaraş’ta alanları dolduran insanlar da tanklar sokağa çıksa tereddütsüz aynı şeyleri yaparlardı. Bu, açıkça görülüyordu.
***
Karmaşık duygular içerisinde bir taraftan insanları izliyor, bir taraftan da eve; “iyi” olduğumu bildiriyordum. Telefonumun şarjı biterken kapkaranlık o gece güneşle aydınlanıyordu…
***
Aradan bir hafta geçse de “tehlike” geçmiş değil.
Gözlerini kan bürümüş FETÖ’nün, işbirlikçilerinin ve “ağababaları”nın pes etmeye niyetli olduklarını sanmıyorum.
“İşi” sulandırmanın lüzumu yok!.
Meydanları dolduranlar eğlence niyetiyle değil, kutsal bir nöbet bilinciyle doldursun.
Gün “eğlenecek gün” değil. Hele yaşananlar “oyun” hiç değil..!
Uyanık olalım. Birliğimizi dirliğimiz bozacak kişilere, davranışlara fırsat vermeyelim.
“İlk günkü ruh”u koruyalım.
Unutmayalım; “canı yanan eşek attan hızlı koşar”
Beklemiyorlardı, bu “karşı koyuş”la canlarını fena yaktık!
Hoşçakalın…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.