Mesut Bilal Buğday
Toplum Yanlış Yönlendiriliyor (Çam Ağaçları)
Bilip bilmeden her şeyi konuşuyoruz. Her şeye yorum yapıyoruz. Özellikle sosyal medyada yapılan birçok paylaşım, içerisinde yalan ve yanlış barındırıyor.
Son dönemde çıkan orman yangınlarının uzun sürmesinin ve yangınların çabuk yayılmasının temel nedeni ormanlarda çam ağaçları olmasına bağlandı. Çam ağaçlarının çıralı ve yağlı olması güya orman yangınlarını hızlandırıyormuş.
Yangını önlemek yerine çam ağaçlarını suçluyorlar.
Ormanlara çam ağaçlarının dikilmesi emperyalistlerin işiymiş.
Meyve ağaçları dikilse, hem meyvelerden nasiplenir hem de yangınlarda çam ağaçları gibi çabuk yanmazmış.
Böyle bir düşünce cahilce bir düşüncedir.
-Çam ağaçları az su ile daha uzun yaşar. Meyve ağaçları gibi çok emek istemez.
Meyve ağaçlarının büyük çoğunluğu, çok su ister ve ömrü uzun değildir.
-Çam ağaçları huzur verir, zihni rahatlatır. Çam ağaçları adeta terapi ağaçlarıdır.
_Çam ağaçları nefes açar. Özellikle nefes problemi olanların çam ormanlarında zaman geçirmesi istenir. Çam ağacının kabukları ve çam sakızları birçok hastalığın tedavisinde kullanılır.
-Çam ağaçları huzur kaynağı iken meyve ağaçları kavganın kaynağı olabilir.
-Çam ağaçları bir orman ağacıdır. Meyve ağaçları orman ağacı değildir. Uzun yaşamazlar.
Lütfen her internet bilgisine inanmayın. Bu bilgilerin bir kısmı toplumu yönlendirmek için stratejik hazırlanmıştır.
Çam ağaçları, yangın sırasında çırası ve yağından dolayı yangını hızlandırıyor diye yok edilmeye başlanırsa Anadolu’nun ciğerleri ölür. Anadolu’nun tarihi ölür.
Anadolu’da çınar olur, selvi olur, kavak olur, çam olur.
Daha önce sanal ortamda paylaşılan ve toplumun yardımseverlik duygusunu öldüren paylaşıma istinaden Maraş Gündem için bir yazı yazmıştım. O yazımızı tekrar paylaşayım
KORKULARIMIZ YÜZÜNDEN DEĞERLERİMİZDEN UZAKLAŞIYORUZ
Sanal ortamlarda topluma korku pompalayan yazılar mantar gibi çoğalıyor. Toplum olarak bize sunulan her yazı ve belgeye sorgulamadan hemen inanıyoruz. Bazen de doğruyu yanlıştan ayıramıyoruz. Sunulana inanmak zorunda kalıyoruz.
Aşağıdaki yazıyı görünce bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Güya insanların güvenliği adına “dikkatli olalım!” başlığı ile paylaşılan yazıda şunlar yazıyordu:
DİKKATLİ OLALIM!
Havaalanlarında, AVM’lerde vb. yerlerde: “iki dakika şuna gözkulak olur musunuz? Lavaboya gidip geliyorum, çantamı size bırakabilir miyim? Ufak bir işim var hemen geliyorum, aracımı park eder misiniz? Beceremiyorum… Gibi tanımadığınız kişilerden gelen istekleri reddedin…
Teröristler size eşyayı, yani bombayı emanet ettikten sonra oradan uzaklaşıp bombayı patlatarak arkalarında delil bırakmadan eylem yapmayı planladıkları, istihbarat servislerine ulaşmış. Lütfen bu bilgiyi olabildiğince yayalım…
Maalesef medyada ve sanal ortamlarda bu tür bilgileri paylaşıp hem toplumu tedirgin ediyorlar hem de toplumsal bir değerimiz olan “yardımlaşmayı” ortadan kaldırıyorlar.
Çantaya konulan bombadan daha tehlikeli olan, kültüre konan bombadır.
Güya halkı korumak adına hazırlanan mesaj Korku ve tedirginlik vermektedir. Milyonda bir yaşanacak bomba olayını bahane ederek yardımseverliği öldürüyorlar ve toplumu değerlerinden uzaklaştırıyorlar. Asıl bombayı değerlerimiz, kültürümüz üzerinde patlatıyorlar.
Eskiden emanete “Allahın emaneti” olarak, yolda kalmış ve eve alınmış misafire ise “Tanrı misafiri” olarak bakılırdı.
-Bugün ne oldu da “misafir” ya da “emanet” kabul etmez hale geldik.
-Birkaç tacizci vakası gösterilerek çocuklar mahallenin pamuk ninesi ya da dedesinden şeker alamaz oldu. Birkaç cinsel taciz vakası yaşandı diye toplumun tamamını tecavüzcü, tacizci olarak görmek abesle iştigaldir. Korku imparatorluğuna teslim olmaktır. Oysa ecdat “su-i misal emsal olmaz” demiştir.
DİKKATLİ OLALIM!
“Arabanıza ve evinize yabancı misafir almayın. Eter koklatıp bayıltıyorlar ve ziynet eşyalarını çalıyorlar.”
Yukarda “dikkatli olalım” adı ile paylaşılan yazı toplumu güvensizliğe itmekte ve toplumun güven ve yardım duygusunu yitirmesine sebep olmaktadır.
Kötü bir olayı görüp, her evimize gelen ya da arabamıza binen yabancıya suçlu gözü ile bakmak toplumu bireyselleştiriyor. Gösterilen her kötü olayda insan, biraz daha toplumdan uzaklaştırılıp, evlere, sitelere mahkûm ediliyor.
Parçayı gösterip, bütünü kötüleyerek topluma egoist bir anlayış kazandırıyoruz. Oysa her kötü olayda kötüden kaçmak yerine, kötüyü ortadan kaldırmak, ıslah etmeye çalışmak gerekir. Sokakta kötü var diye evin penceresinin perdelerini çekmek güneşimize engel olabilir.
Bir ara Irak’ın başkenti Bağdat’ta çarşaflı kadınlara potansiyel suçlu gözü ile bakılmakta idi. Çünkü Işid birçok canlı bombalı eylemini çarşaflı kadın ya da çarşaflı erkek eliyle yapıyordu. Çarşaf bombayı gizlemek için kullanılan kıyafete dönüştü. Sırf bu yüzden samimi örtünen insanlar mağdur oldu.
Hırsızlar caminin halılarını çalarlar diye camilerin kapatılması cemaatin mağdur olmasına sebep olmakta. Oysa cami sadece namazgâh değil aynı zamanda yolda kalmışa bir barınaktır. Bir toplanma mekânıdır. Cami asli unsurundan uzaklaştırıldığı için namazdan namaza açılan mekânlara dönüştü.
Site toplumu olduktan sonra birçok değerimizi kaybettik. Bunlardan bir tanesi de güvenlik bahanesi ile pencerelerimizi, kapımızı sıkı sıkıya kapatmamız. Hatta evimizi çelik kapılar ile kapatmak, alarm sistemlerine teslim olmak. Diyafonlardan gelen sese göre misafiri içeri almak bir şeyleri kaybettiğimizi gösteriyor.
Sahi ne oldu da sabah namazından sonra, eve bereket girsin düşüncesi ile kapı ve pencerelerin açıldığı toplumdan, kapıların ve pencerelerin sıkı sıkıya kapatıldığı bir topluma döndük.
-O zaman bereket düşüncesi, hırsız korkusundan daha fazla idi.
-O dönem güven duygusu, şüphe düşüncesinden daha fazla idi.
_O zaman insani duygular, hayvani dürtülerden daha fazla idi.
-Kötülüğü pompalayan medya bu kadar yaygın değildi.
Unutmayın kötülükte, iyilikte bulaşıcıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.