Dr. Mustafa Coşkun Kale
TRİLEÇE
Bu tatlı çeşidinin, adını da hangi ülkeye ait olduğunu da, geçtiğimiz hafta Erdoğan'ın muhtarlar toplantısın da "Triçeleri yemediniz ? neden yemediniz ? Arnavut kardeşlerimiz üzülecekler "sözleriyle
duymuş oldum.
Neymiş muhtarların yemediği bu Triçele ki ?" diye Google 'da gezinince; Triçele'nin asıl kökenini Arnavutluk olmadığını, Meksika'dan tüm Dünya'ya 1930'lu yıllardan itibaren yayılmış olduğunu da öğrendim.
Dahası; üç süt çeşidinden yapıldığını, un, tereyağı, yumurta, şeker, kabartma tozu, vanilya ve üzerinde krem şantili bir tatlı.
Adını ilk defa duyduğum, doģal olarak da hiç yemediğim, kullanılan malzemelere bakılırsa hem pahalı hemde de lezzetli olduğu belli bu tatlının.
İyi de, muhtarlar niye "yemedi" bu tatlıyı ? Üstelik şu kış günün de, bir nevi "enerji" de verirdi. Ama, onlar yemedi.
Kaldı ki, Erdoğan'ın geleneksel muhtar davetlerin de, muhtar sayısı hep 500 olurken, sanki enflasyon oranı %36'ya ayarlanmış gibi muhtar sayısı da 3 kat artırılarak bu defa 1500 muhtarı aldı ev sahibi olarak.
Dahası, muhtarları davet etmeden aylık bülten halin de "aylık icraatları" başlığı ile 50 bin muhtarın adresine göndermek varken, Erdoğan daha önce 50 kez yaptığı gibi şimdi de onlara ev sahipliği yaptı.
Davetler de bir usul de, ikramı sev sevme hiç değilse, ev sahibini "tınlamamış", yaptığını beğenmemiş gibi ikrama hiç dokunmama tavırları hoş karşılanmaz elbet.
Erdoğan da, zeytin yağlılar, etli yemekler v.s oluşan zengin menüden atıştıran, ama Triçeleri pek aldırış etmeyen muhtarlara; yarı sitem, yarı şaka, yarı ciddi olarak bunu "Triçeleri neden yemediniz ? " diye vurguladı zaten.
Muhtarların bu Triçeleri "yememesi" ne ulusal basın iyi merak sardı ama, "eski "si gibi fısıltı habercileri külliye de olmaması nedeniyle, net şundandır diye bir haber yapılamadı. Ama merakları da sürmüyor değil...
Ama ben size, kendimce bir şeyi söyleyeyim de bari sizlerin merakı da birazcık gitmiş olsun.
Önce, ömrümün üçte ikisini muhtarlarla geçirmiş, onları iyi tanıyan biri olarak, ister kendi köylüsüne, ister dışarıda gelen yabancıya, isterse de köye gelen kamu görevlilerine sofrasını her an hazır ve açık tutmayı bilen muhtarlarımıza zengin menülü yemek için içtenlikle afiyetler olsun diyorum.
İlaveten de, diyorum ki; madem harcamalara, masraflara aldırış ettiğimiz yok. O toplantıya keşke muhtarlarımıza en büyük desteği veren, yüzlerini ağartan, "görünmez gücün", yani vefakâr eşleriyle katılmaları sağlansaydı. O "muhtar eşi" olmanın yorgunluğunu belki bir kaç günde eşiyle birlikte dağıtmış olurdu. Neyse...
Muhtarlar Triçeleri niye yemedi ? sorusunun cevabına gelecek olursak; muhtar herşeyden önce insan ve köylüdür. Yani ekip-biçen, hayvanı olan, yetiştiricidir.
Muhtarlar o zengin sofraya oturmuştur amma, aklı fikri mazot, gübre, yem, ilaca gelen zamların, belki de için için zor ödeyebileceği borçlarının derdindedir.
O zengin sofra da bişeyler atıştırmıştır amma; gelecek kayğısından neyi yeyip, neyi yemediğin ah keşke o da bir bilse...
Gelmişken "n'olacak halimiz ?" diye, Erdoğan'a sormadığına mı yansın, ne yediklerini ve nede yemediği Triçeleri bilmediğine mi, yoksa önünü bile göremediğine mi yansın...
Sorun isterseniz muhtara;
"Ne yedin muhtar ?" diye...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.