Prof. Dr. Ahmet Kıymaz
"Tweetler" Üzerine Bir Değerlendirme
"Ağzı olan konuşuyor!" derler ya... Maalesef öyle... Oysaki, konuşma artık bitmeli...
Zaman, konuşmadan veya az konuşarak icraatta bulunma zamanı... Ekonomide, dış politikada, terörde, tarımda, gıdada, eğitimde, sporda, gerçek dinin ve dindarların korunmasında...
Her biri başlı başına günlerce konuşulacak, sayfalarca yazılacak konular...
***
Kişi ve kurumlar olarak hayata ve geleceğe dönük UYGULANABİLİR STRATEJİK EYLEM PLÂNLARI'ndan uzak kaldık. Var olanları da uygulama alanına sokmaktan imtina ettik.
Temcit pilavı gibi, eski hataları hatırlatmaktan hep haya ettim. Bugün geldiğimiz noktada, eski zamanlarda yapılmış hatalarımızın izleri bulunmakta, maalesef...
***
26 Temmuz 2018'de, Güney Afrika Cumhuriyeti'ndeki uluslararası toplantıda ERDOĞAN'ın, PUTİN'le görüşmesinden dakikalar öncesinde ABD başkanı TRUMP, yazdığı tweetinde diyor ki:
- "ABD, büyük bir Hıristiyan, aile babası ve muhteşem bir insan olan Papaz Andrew Brunson'u uzun süreli tutukluğu nedeniyle Türkiye'ye geniş yaptırımlar uygulayacak. Bu masum inanç adamı derhal serbest bırakılmalı!."
Diğer taraftan aynı gün, ABD başkan Yardımcısı PENCE de tehditkâr bir üslupla, "Türkiye eğer bu masum inanç adamını serbest bırakmak için derhal harekete geçmez ve onu Amerika'ya geri yollamazsa, ABD, Andrew Brunson serbest kalana dek Türkiye'ye ağır yaptırımlar uygulayacak.'' deme cüretini gösterdi.
ABD'nin resmî ilk iki yöneticisi, yazdıkları twetlerle, Türkiye'yi tehdit etmekteler... Her ikisi de Türk ve Türkiye düşmanı olduklarını bir kere daha aşikâr hale getirdiler.
ABD başkanı TRUMP veya başkan yardımcısı PENCE'nin Türkiye aleyhindeki tweetlerinin içerdiği anlamı daha iyi idrak edebilmek için, kendimizi sorgulamamız gerekir inancındayım. Millet, devlet, kurumlar olarak özeleştiri yaptıktan sonra önümüze bakmamız elzemdir, kanaatindeyim.
- Amerika başta olmak üzere Batı dünyasının doğurup, besleyip, büyüttüğü Fethullah Gülen cemaatine devlet düzeyinde yıllarca destek verdik mi? Verdik...
- Bugün, Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) olarak nitelendirdiğimiz Hıristiyan - Musevi İttifakı'nın emirleriyle hareket eden bu gruptan insanları bakan, müsteşar, genel müdür, paşa, daire başkanı, istihbaratçı, hakim, savcı yaptık mı? Yaptık...
- Süleymaniye'de askerlerimizin başına çuval geçirildiğinde, tepkimizi ve misillememizi uluslararası arenada etkin bir biçimde ortaya koyduk mu? Koymadık...
- Topyekûn Batılı ülkelerin finansörlüğünde organize edilen PKK militanlarına, ÇÖZÜM SÜRECİ kapsamında, hoşgörü ve iyi niyet gösterileri ile Habur'da mahkemeler kurduk mu ve onları kurulan mahkemelerde affettik mi? Kurduk ve affettik...
- Hiçbir zaman milletimize, dinimize yönelik iyi niyet ve samimiyetini ortaya koymamış; aksine hin, sinsi ve her an hür türlü saldırıya hazır konumdaki Musevî uşağı Barzani'nin Peşmergelerini düğün konvoyları gibi ağır silâhları ile Türkiye içinden geçirerek Kobani'ye geçmelerine izin verdik mi? Verdik...
- PYD başkanı Salih Müslim'i, devlet başkanı gibi Türkiye'de resmî bir ziyaretle kabul ettik mi? Ettik...
- Amerika ve diğer Batılı ülkelerin PYD'yi resmen "özgürlük savaşçıları" olarak adlandırması ve 4000 tır dolusu ağır silâhlarla teröristleri donatmaları karşısında NOTA verip, İncirlik başta olmak üzere Amerika üslerinin kapatılmasını istemek gibi güçlü ve önemli tedbirler aldık mı? Almadık...
- Rahip BRUNSON'un casusluk, PKK ve FETÖ ile münasebetleri hakkındaki davasını kısa sürede sonuçlandırıp cezasını verdik mi? Vermedik...
- Rahip BRUNSON'u, hakkındaki karar neticelenmeden ev hapsine alınmasını isteyerek yumuşak bir tavır ortaya koyduk mu? Koyduk... Böyle bir sonuçtan Amerika'nın gönlünü hoş tutacağımızı düşündük mü? Düşündük...
Öyleyse, düşünmediklerimiz var demektir. Düşünmediklerimizi düşünüp, yeni alternatif senaryolar hazırlamak ve mukabil yeni önlemler ortaya koymak zamanıdır.
***
Rahip BRUNSON olayı, sadece uluslararası bir olay olarak algılanmamalıdır. Bu olay, aynı zamanda Amerika'nın iç siyasetine aracı bir konum kazanmış durumdadır. Birkaç ay sonra Amerika'da yapılacak eyalet seçimlerinde malzeme olarak kullanılacak bir durum arz etmiştir. Dolayısıyla, ülkemizin karar mekanizmasını elinde bulunduranların önümüzdeki süreçte işi zordur. Ama, Türkiye; bu zorluğun üstesinden gelmeyi de becerecektir.
Bütün zorluklara rağmen; tarihî derinlikleri olan bir gelenekten gelmekteyiz. Bırakınız yüzyıllar öncesini, 1970'li yıllarda Amerika - Türkiye arasındaki "Haşhaş" kavgasındaki duruşumuz ile 1975 yılındaki "ambargo" karşısındaki önlemlerimiz, tekrar gözden geçirilerek bile, millî duruşumuz gösterilebilir.
Bol keseden atarak, hamasî söylemler peşinde tabii ki olmayız, olamayız. NATO ve Batı dünyası ile teması tamamen kesmek zorunda da değiliz, kesmemeliyiz. Lâkin, NATO'da kaldığımız, Batı ülkeleriyle temas halinde bulunduğumuz her anımızda şerefli duruşumuzu da etkin olarak ortaya koymak gücüne sahip bir milletiyiz, ülkeyiz.
Yeter ki, özümüzü ve öz değerlerimizi hatırlayalım. Yeter ki, geçmişten geleceğe sağlam köprüler kurabilecek akl-i selim, ehil insanların önünü açalım ve onlara değer verelim.
***
Her şey, çok kötü de sayılmaz.
- Allah'a şükürler olsun, 15 Temmuz Darbesi'nin üstesinden gelmiş bir millete sahibiz.
- Hemen darbenin akabinde, ordu-millet birlikteliği ile Fırat Kalkanı gibi önemli bir harekâta imza atmış durumdayız.
- Zeytindalı Harekâtı ile sadece PYD ve DAEŞ'e değil; onların ağababalarına da güçlü bir ders vererek yüksek bir moral kazanmış ülkeyiz.
- Suriye'de, Irak'ın kuzeyinde ileri karakol üslerimiz bulunmakta. Bu bölgelerde "Biz olmadan hiç kimse tek başına söz sahibi olamaz." mesajını güçlü bir biçimde vermiş durumdayız.
- Mümbiç ve civarından PYD güçlerini temizleyerek erk olduğumuzu belgeledik.
- Seçim sonrası daha çok "teknokrat kabine" diyebileceğimiz düzeyde kanaatimce eskiye nazaran daha güçlü bir "Bakanlar Kurulu" oluşturduk.
§ Devletimizin ve milletimizin başında -kimileri kabul etmemekte dirense de- DÜNYA LİDERİ konumunda bir liderimiz söz konusu.
- Rusya, Çin, Brezilya gibi ülkelerin katıldığı Güney Afrika Cumhuriyeti'ndeki 10. BRICS ZİRVESİ adıyla yapılan uluslararası toplantıya Sayın ERDOĞAN'ın davet edilmesi ve geleceğe dönük umutlu bir duruş sergilenmesi de manidardır.
***
Bütün dünya, hem ekonomide hem de siyasette çok zor bir süreçten geçiyor. Türkiye'nin etkilenmemesi imkânsız. Ama, inanıyorum ki, en az zararla her türlü sorunun üstesinden gelmek mümkündür. Belki yüzlerce madde sıralayabiliriz; alınması gereken önlemlerle ilgili olarak. Meselâ:
- İncirlik dahil, bütün ABD üsleri kapatılabiliriz.
- Profesyonel ordumuzu, sayı ve nitelik yönünden daha güçlü hazır hale getirebiliriz.
- Mümbiç, İdlip ve ötesi hakkındaki millî ve insanî menfaatlerimizi daha etkin kılabiliriz.
- Merkez bankası başta olmak üzere bankaların statü ve yapılanmaları için millî politikaya hayat hakkı verebiliriz.
- Yabancı ülkelerden getirilen genetiği değiştirilmiş tohumlar (Hibrit tohum) yerine, yerli tohuma önem verebiliriz.
- Yazılı ve görsel yayın organları, reklâm ve belgeseller aracılığı ile milleti bilinçlendirerek yerli malına sahip çıkılmasına önem verebiliriz.
- "Üretim Toplumu" oluşturmak amaçlı, bilgilendirme ve bilinçlendirme faaliyetlerine hız verebiliriz.
- Yerli hayvan üretimini desteklemek için devlet desteklerini artırabiliriz.
- Dış ilişkilerde, eğitimde, sporda, sanat faaliyetlerinde; yerli ve millî beyinlere sahip insanlarımızın görev almasını sağlayabiliriz.
Peki, bunlar olmuyor mu? Olmuyor... En azından yeterli düzeyde olmuyor. Ülkemizin her alanında aksaklıklar devam ediyor. Var olan sorunlara yeni sorunlar ilâve ediliyor ve bu sorunların üstesinden gelecek, ibadet vecdi içinde çalışabilecek kadronun yetersizliği ortada...
Yıllardır söyledik, söylemeye devam ediyoruz. "İmam-hatipli olsun da ne olursa olsun!", "Bizim cemaatin, bizim tarikatın adamı gelsin de ne olursa olsun!" gibi anlayışların millete de, ülkeye de bir yararının olmadığı artık görülmelidir, kanaatindeyiz.
"Dinine, diyanetine sahip olsun, millî değerlerini ve menfaatlerini bilsin ve yaşasın. Ama, hepsinden önce LİYAKATLI olsun. İşin erbabı ve HAREKET ADAMI olsun." demeyi unutursak, unutmak ister gibi görünürsek, ülkemizi bugün TRUMP tehdit eder; yarınsa belki PUTİN...
Bilelim ki, öz kaynaklarına, öz benliğine dayanmayan toplumlar başkalarının güdümünde olmaktan kurtulamazlar.
TRUMP kimmiş, PENCE kimmiş? Her ikisi de Siyonist, Evanjelist insanlık düşmanlarının kölesi ve emir kulları...
ABD, 300 yıllık bir devlet; belki 30 yıl daha yaşayamayacak... 3000 yıllık medeniyetler birikimi olan Türk milleti ve TÜRK DEVLETİ ise kıyamete kadar devam edecek. Bu gerçeği unutanlara hatırlatacak, Türk evlatlarının soyu tükenir mi?
Sancılı bir doğum sürecinden geçtiğimiz ve sorunlarımızın katmerleştiği doğru. Ama inanıyor ve umuyorum ki, bu süreçten inşallah en az yarayı, Türkiye alacaktır.
Yeter ki, bilime, akla, temel değerlerimize sahip çıkalım; saflarımızı biraz daha fazla sıklaştıralım.
***
Türkiye; tarihinden ve kültüründen güç alarak, kendi millî menfaatleri doğrultusunda; bir tarafta Batı ekseninden kopmadan, öbür tarafta da Avrasya ekseninde güç toplama gayreti içindedir. Bu amacını gerçekleştirmede AKIL, BİLİM ve TEMEL DEĞERLERİNDEN yararlandığı müddetçe başarıya ulaşması da mümkün olacaktır.
Selâm, sevgi ve saygılar...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.