Ali AVGIN
Vuslatın 750. Yıldönümünde HZ. Mevlana MESDER’de anıldı
Anadolu toprakları, baştan aşağı gönül erenleri ile doludur. Bunlardan; Ankara’da Hacı Bayram Veli, İstanbul’da Eyüp Sultan, Nevşehir’de Hünkâr Hacı Bektaş Veli, Anadolu’da Hazreti Yunus gibi daha niceleri olduğu gibi, Konya’da da Muhammed Celaleddin’i Rumi hazretleri, çağlar ötesinden mesajlar ileten, hak ve hakikat yolumuzu aydınlatan hak dostlarındandır.
Hz.Mevlana’nın 750 vuslat yıldönümünde, onu anmak ve anlayabilmek muradıyla; MESDER Kahramanmaraş Edebiyat ve Sanat Derneği’nde, KSÜ İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi işbirliğinde düzenlenen “MESDER/AKADEMİ-EDEBİYAT SOHBETLERİ-2” Programında KSÜ İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı, Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yakup POYRAZ tarafından “750.Yıldönümünde Hz. Mevlana ve Şeb-i Arus” konulu bir program düzenlendi.
Dernek Yönetim Kurulu üyesi Ali Avgın’ın açılış konuşmasıyla başlayan program, Prof. Dr. Yakup Poyraz’ın Hz. Mevlana’ya atfedilen bir sözüyle konuşmasına başladı:
“Gel, gel, ne olursan ol, yine gel,
İster kafir, ister Mecusi,
İster puta tapan ol, yine gel,
Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir,
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da, yine gel...
Yaygın olarak Hz. Mevlana’ya atfedilen ancak Ebu Said-i Ebu’l-Hayr'a ait olduğu iddia edilen şiir. İçerik olarak Mevlana'nın felsefesine denk düştüğü ve döneminin en önemli şairi olduğu için ona isnad edildiği düşünülür.”
Prof. Dr. Yakup Poyraz, konuşmasına devamla Hz. Yunus’un ve Hz.Mevlana’nın sevgi ve muhabbet üzerine kurdukları dizelerle devam etti:
“Gelin tanış olalım
İşü kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Dünyakimseye kalmaz (YUNUS EMRE)
Hz. Mevlana ise şöyle demiştir:
Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz biz...
Beri gel, beri! Daha da beri!
Niceye şu yol-vuruculuk? (dünya yolculuğu/dünyevilik)
Mademki sen bensin, ben de senim, niceye şu… Senlik benlik...
Ölümümden sonra mezarımı yerde aramayınız!
Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir.
1 yıllık varlık istersen buğday,
10 yıllık varlık istersen ağaç,
100 yıllık varlık istersen insan yetiştir.
13. yüzyılda hayatının önemli bir kısmını Anadolu’da geçirmiş bir şair ve düşünce insanı olarak sadece bu coğrafyada değil, dünyanın pek çok ülkesinde insanlar için dün olduğu gibi bugün de önemli bir değere sahiptir. Sesi çağları aşan ve fikirleri çağlar açan bir mütefekkir. Kendi döneminde ve 750 yıldır kendinden sonra fikirlerine müracaat edilen bir devrimci/müceddiddir.
Prof. Dr. Yakup Poyraz konuşmasının devamında Hz. Mevlana’nın ailesine, eğitimine ve sır dolu hayat yolculuğuna dair detaylı bilgiler de aktardı.
Tasavvufta Mevlevî yolunun önderi olarak bilinmekte olan Mevlânâ Celâleddin-i Rumî on üçüncü asırda, 6 Rebiu’l-evvel 604 tarihinde (30 Eylül 1207) Afganistan Belh şehrinde doğmuştur. Mesnevi adlı eserinin girişinde ismini Muhammed b. Hüseyin El-Belhi olarak belirten Celaleddin’e, ‘efendimiz’ mânâsına gelmekte olan Mevlânâ ve Sultan mânâsına gelmekte olan Hüdavendigar, Anadoluda yaşadığı için Rumî, doğum yerine nispeten Belhî denilmiştir.
Annesi sultan soyundan gelmekte olan Mevlânâ’nın babası sarayda görevli olup, Sultanü’l-Ulema lakaplı Bahâeddin Veled (ö.1231)’dir. Çocukluk dönemi Hanefî-Maturîdî itikadının hâkim olduğu Harezm’de yapılan ilmî ve felsefî münazaraların içerisinde geçen Mevlânâ, ilk dini eğitimini ve tasavvufî neşvesini babası Bahâeddin Veled’den almıştır. Babasının ölümünün ardından ise eğitimini babasının eski bir öğrencisi olan Seyyid Muhakkık Burhaneddîn-i Tirmizî’den almıştır.
Mevlânâ, bazı kaynaklara göre 5 veya 6, bazı kaynaklara göre ise 12yaşındayken sarayda yaşanan çeşitli olaylar neticesinde ailesinin Bağdat’a sürülmesiyle küçük yaşta gurbet yollarına düşmüştür. Bağdat’ın ardından bir süre Mekke ve Suriye’de yaşadıktan sonra Anadolu’ya geçmiş, Karaman’da bir süre kalmasının ardından da 18yaşındayken Konya’ya yerleşmiş ve burada evlenip iki çocuk sahibi olmuştur.
Eğitimi süresince zahiri ilimlerin yanı sıra batıni ilimleri de öğrenmek amacıyla Seyyid Burhaneddin’e intisap edip dokuz yıl hizmet ederek ufkunu aydınlatan Mevlânâ Konya’daki medreselerde eğitim vermekte olan babasının vefatının ardından babasının vazifesini üstlenmiş, fıkıh başta olmak üzere İslami ilimler üzerine dersler okutmuştur. Fıkıh derslerinde dört yüz civarındaki öğrenci mevcudunun yanında camilerde vermekte olduğu dini derslere katılım sürekli artmıştır. Mevlânâ’nın âlimliği, faziletleri ve iyilikseverliği sebebiyle kendisine içten sevgi ve saygı duyulmuş, zaman içerisinde nâmı, yaşadığı bölgeden çok uzaklara kadar ulaşmıştır
Solgun benizli, zayıf ve narin bir görünüşe sahip olan Mevlânâ, yaşadığı dönemi aşan maneviyat ve feraseti ile yüzyıllar boyunca farklı ulus ve meşreplerden pek çok insanı tesiri altına almıştır.
O, insanları ilahî aşk çatısı altında birleştirmeyi başarmış bir mutasavvıf olarak ‘bilhassa Osmanlı İmparatorluğu’nun dini, siyasi, toplumsal ve kültürel hayatında’ mühim bir role sahip olmuştur.
Mesnevi başta olmak üzere; Divân-ı Kebîr, Divân-ı Şems-i Tebrîzî (Gazeller), Rubâ’iyyât (Rubâîler), Mecâlis-i Seb’a (Yedi Meclis), Mektûbât (Mektuplar) ve Fîhi Mâ Fîh eserlerden bazılarıdır.Hz. Mevlânâ, 5 Cemaziyelahir 672 (17 Aralık 1273) tarihinde, 60 yaşında iken, hastalanarak dünya hayatına gözlerini yummuş, EN SEVGİLİYE KAVUŞMUŞTUR.”
Yunus Emre’nin dediği gibi ‘bilmeyen ne bilsin bizi bilenlere selam olsun… Sırrı bilmiş büyük bir şah olan Hz.Mevlana’yı 750. Yıldönümünde anmak ve anlamak istedik. Bu vesileyle MESDER ve KSÜ İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesine, program konuşmacısı Prof. Dr. Yakup Poyraz hocaya, böylesine anlamlı programa iştirak eden çok değerli şair ve yazarlara, katılımcı misafirlere çok teşekkür ederiz.
Hoş olun, hoşca kalın…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.