“Kıraathane sohbetlerinde” Büyük İslam alimi İmam Maturidi anlatıldı
Kahramanmaraş Tarih Kültür ve Turizm Platformu tarafından iki haftada bir tertip edilen Kıraathane sohbetlerinde bu hafta Prof. Dr. Ahmet Ak “Maturidilik” hakkında konferans verdi.
Kahramanmaraş’ın tarih ve kültür hayatında yeni bir soluk getiren Türih Kültür ve Turizm Platformu Kıraathane sohbetleri adı altında önemli konularda önemli isimleri davet ederek katılımcıların doğru bilgilere ulaşması adına önemli bir görev üstleniyor.
Programın açılışında konuşan Platform Başkanı Ahmet Kolutek, güzel ülkemizde Müslümanlar maturidi inanç felsefesine daha iyi aşina olsalardı bu günkü FETO hadiseleri olmazdı. Ayrıca Maturidi penceresindeki akıl ve vahiy ilişkilerini bilselerdi DEAŞ terörü diye bir illegalite İslam alemini kasıp kavurmazdı diyerek Maturidilik üzerine kısa kısa anekdotlar paylaştı.
Daha sonra kürsüye gelen Prof. Dr. Ahmet Ak, Maturidi düşünce ve İslam Dünyasına etkileri konularını dile getirerek konuşmasını şu başlıklar altında verdi.
BÜYÜK TÜRK ÂLİMİ İMAM MÂTURÎDÎ’NİN DİN ANLAYIŞI
Dinin gönderiliş amacı ve tarifi.
Din akılla çelişmez, onu destekler.
Bütün semavî dinlerin aslı birdir, aynıdır.
Allah katında geçerli din, İslam dinidir.
İslam dini Allah’ın koruması altındadır.
Dinde zorlama yoktur.
Dinin aslı tevhid ve imandır.
Tevhid, iman ve imamet… başlıkları altında bu konuları konuşacağız diyen Prof. Dr. Ahmet Ak konferansına şu şekilde devam etti:
“1. Dinin Gönderiliş Amacı ve Tarifi:
İmam Mâturîdî’ye göre Allah (c.c.), insanı en güzel surette yaratmış ve bütün mahlûkatı onun emrine vermiştir. Ayrıca her insana iyiyi kötüden ayırabilmesi; iyilik yapıp kötülüklerden kaçınmanın güzel olduğunu anlayabilmesi için akıl vermiştir. Bunun karşılığında insanoğlundan kendisinin bilinmesini ve güzel davranışlar sergilemesini istemiştir. Bu durumda insan yaratıcısına karşı olan sorumluluğu sadece aklı sayesinde gerçekleştirebilir. Fakat Cenab-ı Hak ilm-i ezelisiyle çoğu insanın çeşitli sebeplerden dolayı faydalı şeylerden uzaklaşacağını bildiği için lutf u keremi ile aklı koruyup desteklemek üzere dinler göndermiştir.
Din, insanlara iyiliği, güzelliği teşvik edip kötülüklerden uzak durmalarını tavsiye ederek, iman ve salih amellerin karşılığında pek çok mükâfat elde edileceğini müjdeleyerek; onları zararlı davranışların hesabının zor olacağı konusunda uyararak, dünyada mutlu olmalarına, ahirette Cennet’e girmelerine vesile olan ilahi bir kılavuzdur.
2. Din Akıl ile Çelişmez Bilakis Onu Korur ve Destekler
Mâturîdî’ye göre Din ile akıl çelişmez. Akıl iyi ve kötüyü vahiy olmadan da bilebilir. Fakat akla bazı şüpheler arız olabilir ve bu şüpheler insanı kötüyü iyiden ayırmasını zorlaştırabilir. İşte bu ayrımın kolay bir şekilde ve doğru yapılabilmesi için bir peygambere ve ilahi bir dine ihtiyaç vardır. Bu sebeple, Allah (c.c.), aklı koruyup desteklemek üzere peygamberler vasıtasıyla dinler göndermiştir. O halde İslam dini aklı hem korur hem de destekler. Bu bakımdan hiçbir Peygamber gelmeseydi insan, sahip olduğu aklı sayesinde âlemdeki nizam ve intizama bakıp düşünerek, yüce bir yaratıcıya inanması gerekir idi.
3. Bütün Semavî Dinlerin Aslı Birdir
İmam Mâturîdî’ye göre bütün semavi dinler asıl itibarıyla birdir, aynıdır ve semadan inen yağmur gibi saftır. Fakat insanlar, zaman içerisinde Allah (c.c.)’ın gönderdiği dinleri tahrif ettiler.
Ona göre semavi dinler, gökten inen yağmura benzemektedir. Semadan inen yağmur suyu, gayet hoş ve lezzetlidir. Fakat yağmurun bir kısmı yerdeki bazı cevherlerle karışınca tadı ve rengi bozulur, tuzlu ve acı olur. Bu tür suların hiç kimseye faydası olmaz. Bir kısmı da saflığını muhafaza ederek tatlı ve hoş olarak kalır. Allah’ın semadan indirdiği dinler de aynen böyledir. İlahi dinlerin hepsi semadan indirildiklerinde gayet güzel olmalarına rağmen, insanların tahrif etmesiyle İslam’ın dışındaki dinler bozulmuştur.
4. Allah Katında Geçerli Din İslam’dır.
Mâturîdî’ye göre Allah katında geçerli olan din, İslam dinidir. Ona göre İslam dini, içinde en küçük bir yanlışı olmayan dosdoğru bir dindir. Bu dinin sağlam ve dosdoğru oluşu, apaçık ve kesin deliller ile ortaya konulmuştur. Bu sebeple Mâturîdî, din kelimesini mutlak olarak kullandığında onunla İslam dinini kasteder.
5. İslam Dini Allah’ın Koruması Altındadır
Mâturîdî’ye göre “ Zikri / Kuran’ı biz indirdik ve onu bizzat biz koruyacağız” ayet-i kerimesiyle Kuran-ı Kerim, Hz. Muhammed (s.a.s.) ve O’nun nübüvveti kısacası İslam dini, bizzat Allah tarafından koruma altına alınmıştır. Bu bakımdan ona göre,
“Dînî ilimleri ve hükümleri öğretme hususunda bu ümmetin âlimleri, geçmiş peygamberler gibidir. Geçmişte bir peygamberin devri sona erip çözülmesi gereken meseleler ortaya çıkınca, o meseleyi çözecek bir âlim kalmadığında, yeni bir peygamber gönderildiği gibi, bu ümmetin içinde de her asırda, vefat eden fakihlerin yerine, ya yeni âlimler gelir, ya da kıyametin kopması gerekir; çünkü Allah’ın, insanları yol göstericilerden mahrum bırakması düşünülemez”.
6. Dinde Zorlama Yoktur
İmam Mâturîdî’ye göre Allah’a inanma ve inandıktan sonra O’nun emirlerini yerine getirme konusunda zorlama yoktur. Çünkü “Allah, insanları iyiyi kötüden ayırmasını bilen temyiz ehli kılmış, aklî idraklerine kötü davranışı çirkin, iyi davranışı da güzel göstermiş, yine onların zihni kapasitelerine çirkini, güzele tercih etmeyi, kabul edilmez bir davranış olarak yerleştirmiştir. Hatta Mâturîdî’ye göre akıl, ilk anda çirkin görünen bazı şeylerin sonuçlarının iyi olacağını bile anlar; yine, başlangıçta insana iyi görünen bazı şeylerin, sonuçta zararlı olacağını da bilir. Ayrıca Allahu Teala, akılla bilinen iyiyi ve kötüyü daha kolay bulmalarına rehberlik etmek üzere lütuf ve ihsan olarak insanlara peygamberler göndermiştir. Bundan dolayı Allah’ı tanıma ve bilme, araştıran ve düşünen kimse için zor değildir. O halde zorla iman ettirmenin, namaz kıldırmanın ve oruç tutturmanın dinde yeri yoktur. Ancak, iman etmenin ve salih amel işlemenin güzelliği anlatılmak suretiyle dinde yol göstermek ve iyiliği teşvik etmek vardır.
7. Dinin Aslı Tevhid ve imandır.
İmam Maturidi’ye göre dinde asıl olan itikattır. O da tevhid inancıdır. Yani Allah’ın varlığına ve birliğine inanmaktır. O halde dinin aslı, tevhid ve iman olduğuna göre kısaca İmam Mâturîdî’nin tevhid ve iman anlayışını kısaca izah edelim.
ı.Tevhid Anlayışı
İmam Mâturîdî, imanla birlikte tevhid konusuna da çok önem vermiştir. Bu sebeple o Akaid kitabını Tevhid kitabı olarak isimlendirmiş ve bu kitabın tamamını tevhid ve iman konularına ayırmıştır.
İmam Mâturîdî’ye göre Allah’ın vahdâniyyetine üç şey delalet etmektedir: Bunlar, sem’î deliller, akıl, âlemdeki nizam ve intizamdır.
ıı. İman Anlayışı
İmam Mâturîdî, İmam-ı Azam Ebû Hanife gibi imanı, dinin esası olarak görüp bu konuya çok önem vermiştir.
a. İmanın Tarifi
İmam Mâturîdî’ye göre iman, Allah’ın varlığına ve birliğine, Muhammed (a.s.)’ın O’nun kulu ve rasûlü olduğuna ve rasûlünün Allah’tan getirdiği her şeye inanıp, kalp ile tasdik etmektir.
b. Mukallidin İmanı
İmam Mâturîdî’ye göre, bir kimseyi taklid ederek inanan kişi mümindir. Çünkü İmam Mâturîdî’ye göre bir kimse dine şu üç sebepten dolayı inanır: (Bkz. Mâturîdî, Te’vîlâtü Ehli’s-Sünnet, III/122.)
ı. Bir kimse dine, ya kendisinden daha akıllı, bilgili ve ileri görüşlü olan bir kimseyi, bu üstünlüklerinden dolayı taklit ederek inanır.
ıı. Ya da kendisine göre hak görünen şeyde şüphe etiğinden dolayı – şüphelerini gidermek için- inanır.
İmam Mâturîdî, “Dinde size zorluk yoktur” âyetinin yorumunda Allah’ın ortaya koyduğu güçlü deliller ile şüpheleri ortadan kaldırdığının anlaşılabileceğini savunmaktadır. (Bkz. Mâturîdî, Te’vîlâtü Ehli’s-Sünnet, III/390.)
ııı. Veya kendisine Hak/gerçek apaçık göründüğünden dolayı inanır.
İmam Mâturîdî’nin yukarıdaki açıklamalarına ve onun daha önce geçen iman, kalbin tasdikinden ibaret olduğu hakkındaki görüşünden dolayı bir kimseyi taklid ederek inanan kişi de mümindir. Ancak mukallid mümin, imanın güzelliğini ve hakikatini kısa zamanda öğrenmeye çalışmalıdır. (Bkz. Mâturîdî, Te’vîlât, II/376 vd; Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s. 3.)
Zira taklid ederek inanan kişi, imanın hakikatini ve güzelliklerini bilemediği için her an imanını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bundan dolayı taklidî imanın, son nefese kadar muhafaza edilmesi çok zordur. Bu yüzden mukallidin imanı, insanı olgunlaştırmaz. Onun için mukallid olarak inanan kişi, bir an önce hakikî imana kavuşmaya çalışmalıdır. Aslında mukallid olsun olmasın her müminin, aklını kullanarak ve tefekkür ederek Allah’a bilinçli bir şekilde inanması ve imanın gereğini yerine getirerek kâmil bir mümin olması gerekmektedir.
O halde mukallidin imanı geçerlidir. Fakat dünya ve ahiret saadeti için yeterli değildir. Aynı zamanda her an yok olma riski taşımaktadır.
c. İman-Amel İlişkisi
İmam Mâturîdî, imanı kalbin tasdiki olarak gördüğünden amelleri imandan bir cüz kabul etmemektedir. Ancak imanı asıl, amelleri ise imanın gereği / kemali olarak görmektedir. Bununla birlikte, Mâturîdî’nin ifadelerinden iman ile amel arasında et ile tırnak arasındaki gibi yakın bir ilişki bulunduğu anlaşılmaktadır.
İmam Mâturîdî, iman ile amelleri birbirinden ayırmakla birlikte, her Müslüman’ın dini yükümlülüğünü titiz bir şekilde yerine getirmesini gerekli görmektedir. Ona göre Allah’a karşı vazifesini yerine getiren bir kimse, itaatkâr bir mümin olur; imanın gereğini yerine getirmeyen kişi ise, asi bir mümin olur.
d. Büyük Günah Meselesi
İmam Mâturîdî’ye göre iman, tasdikten ibaret olduğundan, şirk müstesna, diğer büyük günahları işlemek, kişiyi imandan çıkarmaz. Ona göre, iman ettiği halde, Allah’a ortak koşmanın dışında günah işleyenin durumu Allah’ın dilemesine kalmıştır. Allah (c.c.), dilerse günahkâr kimseyi affeder, dilerse cezalandırır.
e. İmanda Artma ve Eksilme
İmam Mâturîdî’ye göre iman, amellerin yerine getirilmesiyle artmaz, terk edilmesiyle azalmaz. Zira iman, Allah’ın varlığına ve birliğine, Muhammed (a.s.)’ın O’nun kulu ve rasûlü olduğuna ve rasûlünün Allah’tan getirdiği her şeye inanıp, kalp ile tasdik etmektir. Bu bakımdan imanın kendisinde her hangi bir artma ve eksilme söz konusu olamaz. Fakat imanın vasfında / keyfiyetinde / kalitesinde artma ve eksilme olabilir.
İmam Mâturîdî’ye göre imanın keyfiyetindeki ziyadelik, iman üzere kalmada sebat edip daim olmak, teceddüt / yenilenme ve kuvvetlenmek gibi anlamlara gelmektedir.
1. İmandaki artış, toptan / icmâlen inanılan şeylere, ayrıntılı bir şekilde inanmaktır. İman esaslarına toptan inanan, Allah’ın ayetlerini okuyup öğrendikçe imanı “bit-tefsîr” güzelleşip, olgunlaşır. Mesela A’râf suresinin 54. ayetinde geçen “lehü’l-halk ve’l-emr” deki el-emr kelimesinin manasını anlayan kişinin Allah’ın kudret ve azametini daha iyi anlar ve O’na olan güveni artar. Böylece imanı kuvvetlenir.
2. İmandaki artış, imanı yenileyerek (teceddüd) ve canlı tutarak daima iman üzere bulunmak, sebat etmek demektir. Allah’ı inkâra sevk edecek her şeyden, daima uzak durarak, iman şuurunu muhafaza etmek demektir. Diğer bir ifadeyle var olan imanı, her an yenileyip canlı tutarak korumak demektir. Yine İmam Mâturîdî, imandaki artışı, namaz kılan müminin her namazında “Allah’ım bize hidayet ver” demesine benzetmektedir. Ona göre bir müminin “Allah’ım bize hidayet ver” demesi, Allah’ım bizi sırat-ı müstekîm yolunda daim eyle, ayağımızı kaydırma anlamına gelmektedir. O halde imanın artması, hidayette olan kimsenin hidayet istemesi gibi bir şeydir.
3. İmandaki artış, Allah’ın âlemdeki her şeyi yerli yerince yaratmasına vakıf oldukça, kişinin daha önce sahip olduğu imanının kökleşip kuvvetlenmesi demektir. Mâturîdî’ye göre, Allah’ın ayetleri sadece Kur’an ayetleri olmayıp aynı zamanda O’nun varlığına ve birliğine delalet eden her şeydir. Bu bakımdan ona göre, bir kimse âlemdeki nizam ve intizama bakıp onlardaki ahengi ve ihtişamı gördükçe, Allah’ın kudret ve azametini daha iyi anlar ve böylece, O’na olan güveni artar ve imanı kuvvetlenir.
İmam Mâturîdî’nin ifadelerinden anlaşıldığına göre imanın gerçekleşmesi için iman esaslarının tamamına inanmak gerekir. Bu esasların bir kısmına inanıp bir kısmına inanmamakla iman edilmiş olmaz. O halde bir kişide iman ya vardır ya da yoktur. Diğer bir ifadeyle yarım imanlı olunmaz. Bu nedenle imanın kendisinde kesinlikle artma ve eksilme söz konusu olamaz. Fakat imanın kalitesinde, artma ve eksilme olabilir.
f. İmanda İstisna
İmam Mâturîdî, “İnşallah müminim” diyerek imanda istisna yapılmasını, imana şüphe sokacağı gerekçesiyle doğru bulmaz. Zira “inşallah” kelimesi, kişinin kendisiyle ilgili olup fakat gerçekleşeceği kesin olmayan sözlerde “zannederim”, “tahmin ederim” ve “şüphe ile karşılarım / olabilir” gibi ifadeler için kullanılır. Hâlbuki Cenabu Allah, imanda şüpheye düşmeyin buyurmaktadır. O halde inanan kimse “Ben müminim” ya da “Ben gerçekten müminim” demelidir.
İmam Mâturîdî’ye göre imamet meselesi itikadi bir konu değildir. Fakat bu konu Şiilerce iman esaslarından sayıldığından onlara cevap niteliğinde bu meseleye de kısaca yer vermenin faydalı olacağını düşündük.
3. İmamet Anlayışı
İmam Mâturîdî’ye göre, imâmet (devlet başkanlığı) meselesi, itikâdî bir konu olmayıp, aklî ve fıkhi bir konudur. Zira insanların birlikte huzur ve barış içerisinde yaşayabilmeleri için hukukî ve toplumsal bir düzenlemenin olması şarttır. Bu sebeple siyasi ve toplumsal bir düzenin kurulması ve bunun bir başkan tarafından yönetilmesi gerekir. Ayrıca siyasî gelenek ve tarihî gerçekler de bir yöneticinin olmasını gerekli kılmaktadır.
İmam Mâturîdî, imama/devlet başkanına itaati gerekli görür. Fakat imam yanlış uygulamalarda bulununca onun ikaz edilmesini savunur. Bununla birlikte devlet başkanına hatasından dolayı isyanı doğru bulmaz. Ortaya çıkan haksızlık ve yanlışlıkların yapıcı tenkitlerle düzeltilmesini tercih ve tavsiye eder.
SONUÇ
Ebû Mansûr el-Mâturîdî, İmam-ı Azam Ebû Hanife’nin vefatından yaklaşık bir asır sonra Semerkant’ın Mâturît köyünde dünyaya gelen önemli bir Türk âlimidir. Engin zekâ ve yüksek anlayışıyla iyi bir tahsil gördükten sonra Ebû Hanife’nin itikâdî görüşlerini geliştirip sistemleştirmiştir. Böylece Ehl-i Sünnet’in Mâturîdîyye kolunun teşekkülünü hazırlamıştır. Bu bakımdan İmam Maturidi’nin din anlayışı, İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin din anlayışıdır. İmam-ı Azam gibi naklin yanı sıra akla önem vermiş ve herkesi tevhid dini İslam’a davet etmiştir.
İmam Maturidi’ye göre Allah (c.c.), Adem (a.s)’dan itibaren bütün insanlara peygamberler göndermiş ve onları tevhid dinine davet etmiştir. Bu sebeple bütün semavî dinlerin aslı birdir, aynıdır. Fakat İslam’ın dışındaki dinler zaman içerisinde insanlar tarafından bozulmuştur. Bu bakımdan Allah katında geçerli din, İslam dinidir. İslam dini Allah’ın koruması altındadır. İslam dini, akılla çelişmez; bilakis onu koruyup destekler. İslam dininde zorlama yoktur. İslam dininin aslı tevhid ve imandır. Bununla birlikte İslam dininde salih amellerin de çok büyük yeri ve önemi bulunmaktadır.” Dedi.
Konferans katılımcıların soruları ve cevapları şeklinde devam etti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.