Adnan GÜLLÜ
Atatürk ve Samsun Yolu
Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar.
K. Atatürk
Mustafa Kemal Atatürk’ün, Üçüncü Ordu Müfettişliği göreviyle Samsun’a gönderilmesi Ulusal Kurtuluş Savaşı yönünden çok önemli olaydır. Bu atamanın Başbakan Damat Ferit Paşa, Padişah Vahdettin tarafından onaylanmasının ana nedeni, Samsun’un İngilizler yönünden stratejik bir bölge olması, çoğunluğu Rum olan elli kadar Rum ve Ermeni çetesinin bölgede sürekli karışıklık çıkarması karşısında Samsun’daki makineli tüfek bölümünden Teğmen Hamdi’nin komutasındaki askerlerle birlikte dağa çıkarak Türk çeteleri ile birleşmesi,bu olayın İngilizleri büsbütün kuşkulandırması, karışıklığın önlenmesi için hükümetten önlem alınmasını istemesidir. Mustafa Kemal Paşa, aynı zamanda o dönemin en ünlü komutanlarından biridir; ülkeyi Birinci Dünya Savaşına sokan ittihatçılara, Enver Paşa’nın politika ve davranışlarına karşıdır. Adana’dan İstanbul’a geldikten sonra yaptığı görüşmelerde padişah ve hükümetin yakın çevresinde güven verici bir izlenim bırakmıştır. Bu izlenimlerle ne padişah, ne de hükümet Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçmesinden kuşku duymamaktadır. Fakat Mustafa Kemal ve arkadaşları Anadolu’ya geçişin anlam ve önemini, bu geçişle başlayacak asıl görevin ne olduğunu bilmektedirler ve bir tek hedefleri vardır Anadolu’da Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak.
Burada şu konudan biraz daha geniş bahsetmek lazım ki, Samsun, yolculuğu iyi anlaşılsın. Padişah Vahdettin’in Atatürk ile olan geçmiş diyalogu
Veliaht ile Yolculuk
“15 Ekim 1917’de Sultan Mehmet Reşat’ın davetlisi olarak Alman İmparatoru Kayzer Willhem, İstanbul’a gelir. Ziyaretin sonunda Padişahı Almanya’ya davet eder, fakat padişah 73 yaşındadır ve rahatsızdır. Orduyu temsilen tanınmış bir generalin eşliğinde padişahı temsilen Veliahtın gitmesi kararlaştırılır. Heyete askeri danışman olarak Albay Naci Bey’den başka, Başmabeyinci Lütfi Simavi’de görevlendirilmiştir. Orduyu temsilen heyete katılması teklifine yakında tahta çıkacak olan Veliaht ile tanışmak ona gerçek durumu açıklamak ve güvenini sağlamanın gelecek bakımından yararlı olacağını düşünen Mustafa Kemal Paşa’ya yapılan bu teklife olumlu cevap verir. Vaniköy’deki sarayında Vahdettin ile görüşür. Seyahat 15 Aralık 1917’de başlar ve 4 Ocak 1918’de sona erer. Yol boyunca ve Almanya’da ikametleri süresince Mustafa Kemal Paşa, Veliaht Vahdettin’e Birinci Cihan Harbinin gidiş yönünü ve ülke yönetimini, ayrıca alınması gereken önlemler konusunda sürekli uyarır. Seyahat süresi içinde Vahdettin’in davranışları yurt içinde olduğundan farklıdır. Mustafa Kemal her konuyu konuşmaktan çekinmez. Bu yolculuk sayesinde geleceğin padişahı ile ikili diyaloglar kurma fırsatı bulmuştur. Bu vesile ile Vahdettin’i defalarca uyarır. Fakat gelişen olaylar göstermişdirki bu uyarılar netice vermemiştir.
Mustafa Kemal Paşa’nın Dokuzuncu (sonradan üçüncü ordu olarak adı değişmiştir) Ordu Müfettişliğine atanması Padişah Vahdettin(VI.Mehmet)’in onayından geçmiş; 6 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal’in görev, yetki ve görev alanı ile ilgili yönerge kendisine verilmiş, ayrıca tüm kolordulara, sivil yöneticilere bildirilmiştir. “
Bu yetki ve görev yönergesi zamanın Genel Kurmay İkinci Başkanı Albay Kazım (İnanç), tarafından hazırlanmıştır. Yönergenin içeriği Mustafa kemal’in çok büyük yetkilerle donatıldığını göstermektedir. Yönerge aynen şöyledir:
- İşbu ortak görevler şunlardır:
- Bölgede iç güvenliğin sağlanması, düzenli hale getirilmesi ve bu düzensizliğin çıkış nedenlerinin saptanması.
- Bölgede, ötede beride dağınık bir halde varlığından söz edilen silah ve cephanenin bir an önce toplattırılarak uygun depolara konması ve korunması.
- Çeşitli yerlerde birtakım kurullar olduğu ve bunların asker toplamakta bulunduğu ve el altından (gayri resmi) ordunun bunlarla koruduğu ileri sürülüyor. Böyle kurullar var olup da asker topluyor, silah dağıtıyor ve ordu ile de ilişkide bulunuyorsa kesin olarak yasaklanması ve bu gibi kurulların kaldırılması.
- Bunun için:
- iki tümenli Üçüncü ve dört tümenli On Beşinci Kolordular Müfettişlik buyruğuna verilmiştir. İşbu kolordular harekât ve güvenlik konularında doğrudan doğruya Müfettişlikle ve olağan işlemler yani özlük işleri, genel kuvvet( ordu birliklerinin er, subay, silah, cephane, hayvan gibi araç ve gereçlerinin)sayısını gösteren durum belgeleri vs. gibi konularda önceki gibi savaş bakanlığıyla haberleşeceklerdir.
Tümen veyahut bölge komutanlığı bir veya özel göreve atanacak subayların atanması veya değiştirilmesi Müfettişliğin uygun görmesi ve isteğiyle olacaktır. Öbür konularda gerek ve yarar görerek Müfettişliğin verdiği yönergeyi Kolordu Komutanları aynen uygulayacaklardır. Özellikle sağlık işleri pek önemlidir. Bu konuda ki inceleme ve yapılan işlerin halkada yayılması gerekir.
- Müfettişlik bölgesi Trabzon, Erzurum, Sivas, Van, illeriyle Erzincan ve Canik bağımsız Liva (Sancaklarını) içine aldığından Müfettişliğin yukarıda sayılan görevleri yürütmek için vereceği tüm yönergeleri işbu illerle mutasarrıflıklar ( o dönemde il ile ilçe arasındaki yönetim birimi sancaklar) doğrudan doğruya yerine getireceklerdir.
3) Müfettişlik sınırına yakın il ve bağımsız iller ( Diyarbakır, Bitlis,
Mamüretulaziz(Elazığ), Ankara, Kastamonu illeri) ile Kolordu Komutanlıkları da Müfettişliğin yürüteceği görev sırasında kendi başına
Yapacağı başvuruları dikkate alacaklardır.
- Müfettişliğin askeri konulara ait makamı Savaş Bakanlığı olmakla beraber
öbür konular için ilgili yüksek makamlarla haberleşecek ve işbu
haberleşmelerden Savaş Bakanlığına da haber verecektir.
Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkıştaki amaç İstanbul Hükümeti ile vatanın kurtuluşunun mümkün olamayacağının anlaşılması ve Anadolu’da Milli Mücadelenin başlatılmak istemesidir. Bu düşünce İstanbul yöneticilerinden saklanarak uygulamaya konulmuştur. Onun içindir ki İstanbul Hükümeti tarafından tam yetkili olarak görevlendirilmiştir.
Bu yönerge Mustafa Kemal’in üstlendiği asıl görev için başlangıçta çok büyük kolaylıklar sağlamış, kendisine asker- sivil tüm yöneticilerle görüşmek, karar vermek, verdiği kararları uygulatmak olanağını kazandırmıştır.
Mustafa Kemal, İstanbul’dan Samsun’a hareket etmezden önce kendisiyle birlikte çalışacak arkadaşlarını, Müfettişlik görevlilerini de seçmiştir. 19 Mayıs 1919 sabahı Mustafa Kemal Paşa ile Samsun’a çıkan 18 subay rütbe sırasıyla şunlardı:
- Kurmay Albay Refet Bey(General Refet BELE) 3. Kolordu Komutanı olarak
- Kurmay Albay Manastırlı Kazım Bey (Kazım DİRİK) Müfettişlik Kurmay Başkanı
- Dr. Albay İbrahim Tali Bey(İbrahim ÖNGÖREN) Müfettişlik Sağlık Başkanı
- Kurmay Yarbay Mehmet Arif Bey (AYICI) Müfettişlik Kurmay İkinci Başkanı (Daha sonra İzmir Suikastı sanıklarından olup idam edildi)
- Kurmay Binbaşı Hüsrev Bey (GEREDE) Karargâh İstihbarat ve Siyasiyat Şubesi Müdürü
- Topçu Binbaşı Kemal Bey(DOĞAN)Müfettişlik Topçu Komutanı
- Dr. Binbaşı Refik Bey (SAYDAM) Müfettişlik Sağlık Baş Yardımcısı
- Yüzbaşı Cevad Abbas (GÜRER) Müfettişlik Başyaveri
- Yüzbaşı Mümtaz(TÜNAY) Müfettişlik Erkânı Harbiye Mülhakı
- Yüzbaşı İsmail Hakkı(EDE) Müfettişlik Erkanı Harbiye Mülhakı
- Yüzbaşı Ali Şevket (ÖNDERSEV) Müfettişlik Emir Subayı
Mustafa Kemal ve Müfettişlik görevlileriyle birlikte 16 Mayıs 1919’ta İstanbul’dan Bandırma isimli vapurla Samsun’a hareket edenlerin arasında o sırada boş bulunan Sivas’taki Üçüncü Kolordu Komutanlığı için seçilip atanması sağlanan Albay(Miralay) Refet (Bele)’de bu yolculukta bulunmuştur. Mustafa Kemal ve arkadaşları19 Mayıs1919’da Pazartesi günü saat 07.00 dolaylarında Samsun’a çıktığında ülkenin durumu karanlıktır. Savaşı kazanan devletler, savaş kazanan devletler, savaş içinde aralarında yapmış oldukları gizli anlaşmalarda öngörülen yerleri işgal etmeye başlamışlardır. Her gün bir yurt köşesi işgal edilmektedir. Galipler kendilerini ateşkes anlaşmasıyla bağlı görmüyorlardı. Antep, Urfa, İskenderun, Konya, Antalya, Akşehir, Fethiye,Afyon, Marmaris, Burdur, Bodrum, Milas, Kuşadası, Samsun, Merzifon, Eskişehir, İzmir, çevresi yabancı orduların işgali altındadır. Birest – Litovsk Antlaşmasıyla geri alınmış olan Kars, Ardahan ve Batum boşaltılmıştır. Mondros’taki İngiliz delegasyon şefinin verdiği güvenceye rağmen, İstanbul’da yabancı askerler kol gezmekte, galip devletlerin temsilcileri her şeye müdahale ile ülkeyi fiilen yönetme durumuna gelmişlerdir.
Mustafa Kemal, her şeye boyun eğmekle milli bağımsızlığın yok olacağını görmüş, devletin varlığını muhafaza etmesini ancak milli haklara sahip çıkmak ve bir varlık göstermekle mümkün olacağını saptamıştır. Düşünceleri Anadolu’nun bağrında atan bir kalp gibidir.
Bandırma Vapurunun Kimliği
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşunun simgesi haline gelen Bandırma vapurunun kimliğine bakalım:Türk halkının en umutsuz olduğu o kara günlerde, inanç dolu 19 kişiyi Samsun’a sağ salim ulaştıran Bandırma vapuru, dünya denizcilik tarihinde unutulmazların yanında yerini alıyordu.
Mustafa Kemal’i İstanbul’dan Samsun’a götüren Bandırma küçük bir yolcu vapuru idi. 1878 yılında İskoçya’ da Paisley şehrinde ki H. Mclntyre tezgâhlarında yapılmıştır. Yapım numarası 12’dir ve kardeş gemisi yoktur. Demir uskurlu ve buharlı bir gemiydi. Boyu 47,97 metre, eni 8,5 metre, derinliği 8,5 metredir. Trocadero adıyla denize indirilen geminin ilk sahipleri Dansey ve Robinson şirketiydi. 1880-1885 yılları arasındaki sahibi Londra ‘da ki W.H.Sollas olmuştu. Gemi daha sonra 1886 yılında Atinalı H.Psica’ya satıldı ve adı da KYMİ olarak değiştirildi. 1890 yılında yeniden el değiştirerek E. Arvanti’ye satıldı. 1891 yılında Marmara Denizinde Erdek’te battı, daha sonra yüzdürüldü. 1893 yılında İdare-i Mahsusa 1910 yılında Osmanlı Seyr-i Sefain adını alınca Panderma adı da Bandırma oldu. 28 Ekim 1909 ‘da Seyr-i Sefain Bandırma’yı posta vapuru olarak kullanmaya başladı.
Bu vapur 1923 sonuna kadar Seyr-i Sefain’de posta vapuru olarak çalışmaya devam etti. 1924’te Seyr-i Sefain İdaresi Umum Müdürlüğü emrinde Tekirdağ- Mürefte arası posta vapurluğu yaptı. 1925 yılında arızalandı. Uzun süre arızası giderilemedi. Haliç Fenerinde gemi bozmacısı İlhami Söker’e satıldı. Hemen sökümüne başlandı ve 4 ayda sökümü bitirildi.
Böylece bu küçük vapur tüm teknelerin ortak yazgısı olan tıraş bıçağı olmaktan kurtulamadı. 1925 yılında gemiler mezarlığında yerini aldı.
1926 yılında, Müdür Sadullah Bey, tarafından alınan 900 tonluk bir Bandırma vapuru olmakla birlikte, yalnız bu vapur Atatürk’ü Samsun’a çıkaran vapur değildir. Daha sonra bu vapurun adı Ülgen olarak değiştirilmiştir.
İşte kafaları karıştıran Bandırma vapuru büyükmüydü yoksa küçükmüydü diye kafaları karışmasına sebep olan durum budur.
Atatürk’ü Samsun’a götüren Bandırma vapurunun kaptanı İsmail Hakkı (DURUSU)’dur. Kaptan bu geminin kaptanlığına 1 Mayıs 1919 günü getirildi. O tarihe kadar Marmara hattında çalışan 41 yıllık bu eski gemi Karadeniz’in hırçın dalgalarına dayanabilecek güçte değildi. Bir süreden beri Haliç’te çürümeye terk edilmişti. İsmail Hakkı Kaptan, verilen emir üzerine kısa zamanda bir hazırlık döneminden sonra gemiyi harekete hazır hale getirdi ve personeli ile birlikte Mustafa Kemal ve 18 arkadaşını Samsun’a ulaştırmayı başardı. İsmail Hakkı Kaptan, o tarihte 1850 kuruş aylıkla çalışmakta idi. Daha sonra 1922 yılında yaş haddinden emekli oldu. Kurtuluş Savaşı’na olan katkısını gururla köşesinden izledi. 22 Aralık 1940 yılında aramızdan ayrıldı. (Kaptan İsmail Hakkı Durusu’nun Hatıraları -1938)
“ Tarihini unutan milletlerin coğrafyasını başkaları çizer”
Faydalanılan Kaynaklar
Türk Devrim Tarihi
(Prof. Dr. Suna Kili)
Anadolu İhtilali
(Sebahattin Selek)
Atatürk’ten Yazdıklarım (Afet İnan)
İstiklal Savaşında Garp Cephesi Nasıl
Kuruldu(Rahmi Apak)
Bu Vatan Böyle Kurtuldu (Erol Mütercimler)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.