Mehmet GÜLER
Aynılıklarla Dolu Renksiz Bir Evren
Bütün dinleri, dilleri, kültürleri, renkleri farklılıkları seviyorum. Aynılıklarla dolu, renksiz bir evren de yaşamayı tahayyül dahi edemiyorum. Renklerden korkmayın, en büyük zenginliğimiz renklerimizdir.
Gözlerinizi kapayıp düşünün bir an:
Evrende her şeyin aynı renk olduğunu
Tüm dillerin aynı olduğunu
Bütün şehirlerin aynı mimariye sahip olduğunu
Bütün insanların aynı şeyi düşündüğünü
Herkesin aynı kıyafeti giydiğini
Bütün sanatçıların aynı şarkıyı söylediğini
Bütün yönetmenlerin aynı filmi çektiğini
Bütün ressamların aynı resmi çizdiğini
Bütün şairlerin aynı şiiri yazdığını
Bütün yazarların aynı yazıyı kaleme aldığını
Bütün hocaların aynı dersi anlattığını
Bütün ormanların aynı ağaçtan olduğunu
Bütün yemeklerin aynı tat da olduğunu
Bütün çiçeklerin aynı kokuyu verdiğini
Bütün ağaçların aynı meyveyi verdiğini
Bütün yolların aynı yere çıktığını
Bütün nehirlerin aynı denize aktığını
Güneşin hep aynı sıcaklıkta ısıttığını
Gecenin hep aynı karanlıkta olduğunu
Rüzgârın hep aynı derecede estiğini
Yağmurun hep aynı ton da yağdığını
İnsanların hep aynı rüyayı gördüğünü
Televizyonların hep aynı programı yaptığını
Radyoların hep aynı şarkıyı çaldığını
Öykülerin hep aynı hikâyeyi anlattığını
Kazanların hep aynı yemeği pişirdiğini
Aynılıkların hüküm sürdüğü topraklarda farklılıklar yeşeremez.
Farklılıkların yeşermediği topraklar ise hep aynı mahsulü verir.
Farklılıklarıyla zengin, verimli bir o kadar da çeşitli değerlerimiz var.
Yapmamız gereken farklılıkları bu topraklara ekip bu toprakların mayası yapıp aynılıkların boğucu kasvetinden kurtulmak.
Aynılıklar bu topraklarda yeşermemize izin vermiyor diye bu toprakları bırakıp gitme kolaycılığına asla teslim olamayacağız.
Hrant Dink'in de söylediği gibi:
“Bir gün dahi olsa, ülkemi terkedip, geleceğimi "Batı" denilen o "hazır özgürlükler cehennemi"nde kurmayı, başkalarının bedeller ödeyerek yarattıkları demokrasilere, sülük misali, yamanmayı düşünmedim.”
Bir bedel ödeyeceksem aynılıkların hüküm sürdüğü bu topraklardaki farklılıkları yeşertmek için ödeyeceğim.
Özgürlük toprağına bir tohum da ben ekebilmek için ödeyeceğim.
Erdem; "biz" yahut "ben" kavramının muhtevasına girmeyenlerin özgürlüğünü savunabilmektir.
“Biz” ve” ben” kavramının muhtevasına girmeyenlerin haklarını savunabilmek için ödeyeceğim.
Mazlumun çaresizliğini gördüğü halde gücün gölgesinde eğilip bükülen zalimler için ödeyeceğim.
Ne diyordu yazar:
Ne istiyor tanrı bizden?
Küçük bir gezegenin üstünde birbirine benzemeyen altı milyar insan yaratıp, altı milyarına da değişik parmak izleri veren o irade farklılığı neden bu kadar çok seviyor?
Parmak uçlarımız bile farklı.
Şu küçücük parmak uçları...
Parmak uçları bile benzemeyen insanların, zihinleri, düşünceleri, duyguları, bilincin karanlıklarına saklanmış gizli arzuları, kişilikleri nasıl benzer birbirine?
Eğer duygularımız da parmaklarımız gibi dokunduğu yerde iz bıraksaydı, onların her birinde de diğerlerininkine benzemeyen çizgiler, kıvrımlar, helezonlar görürdük herhalde, herkesi duygu izlerinden tanıyabilirdik.
Belli ki birbirimize benzememizi istemiyor tanrı.
Bütün bu dinler, ırklar, milletler, tarih boyunca hayatı "tekleştirmek", herkesi birbirine benzetmek isterken, tanrının bütün yarattıklarında açıkça görülen buyruğu onların isteğiyle uyuşmuyor.
"Farklı olun" diye buyuruyor tanrı.
"Birbirinize benzemeyin."
Her bir parmak ucunu bile diğerinden farklı yapan tanrının yarattığı bu dünyada, "birbirinize benzeyin" demek tanrının buyruğuna da karşı gelmek olmalı.
Ne yaparsak yapalım, kim ne yaparsa yapsın, birbirimize benzemeyeceğiz.
Tanrıyı ve hayatı anlayabilmek için bu farklılığın amacını anlamalıyız.
İnsan insana sırdır.
Kimse kimseye benzemez çünkü.
Tanrı "benzemeyin" buyurdu.
Kimseyi kendine benzetemezsin, sen kimseye benzeyemezsin.
Sana benzemeyeni sevmek zorundasın.
Bu da tanrının buyruğu çünkü:
"Sana benzemeyeni seveceksin."
Altı milyar insanın her birini diğerinden farklı yaratan, her birinin parmak izlerini bile değişik değişik yapan tanrı benzerlikten nefret ediyor.
O, bütün düzenini benzemezlikler ve bu benzemezliklerin yaratacağı hareket üstüne kurmuş.
Düzenini bozmaya kalkışanı cezalandırıyor.
O yüzden belki, birini sevip de onu kendinize benzetmeye çalıştığınız anda acı çekmeye başlıyorsunuz.
Mucizeyi bozuyor, onu kızdırıyorsunuz.
Zor olanı yapmanızı istiyor sizden.
Zebraların çizgilerini bile birbirinden farklı çizen tanrı, rüzgar olmanızı, su olmanızı, dağlardan, tepelerden, vadilerden aşmanızı istiyor.
"Sana benzemeyene akacaksın."
Ne istiyor tanrı bizden?
Hiç düşündünüz mü?
Sahi ne istiyor?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.