Mehmet GÜLER
Belleğime Kazınan Çığlıklar
Kıpkırmızı kana boyanmış bir meydan
Paramparça bedenler
Ölüm çığlıkları
Yardım haykırışları
Çaresiz feryatlar
Kana bulanmış flamaların altında evlatlarını arayan anneler
Paramparça olmuş bedenlerin şoku ile ne yapacağını bilemeyen donup kalmış insanlar
Olayın şoku ile telefona sarılıp burada herkes öldü anne diye hıçkırıklarla ağlayan genç bir kız
Yüzü kanlı eşini kollarının arasına almış bir eş
Ambulans yok mu diye gözyaşları içinde çaresizce feryat eden bir can
Üst üste yığılmış ölü bedenler…
O bomba ile yerin dibine girdi “insanlık” bir daha hiç çıkmamak üzere
Hiç unutmayacağım bu kareleri
Belleğimin en derinine kazıdım bu çığlıkları
Dün gece, patlama sonrasının basında verilmeyen sansürsüz görüntülerini izleme imkanım oldu.
Allah’ım bu nasıl bir vahşet
Nasıl bir acı
Nasıl bir travma…
Türkiye Cumhuriyeti başkentinin göbeğinde, 97 kişinin feci şekilde hayatını kaybettiği yüzlerce kişinin yaralandığı bir bombalama eylemi gerçekleştirildi. İç işleri Bakanı Selami Altınok yaptığı basın açıklamasında güvenlik zafiyetinin olduğunu düşünmediğini dile getirdi. Güvenlik zafiyeti olması için ülkede hiç insanın kalmadığı bir eylem mi gerçekleştirilmesi lazım diye sormadan edemiyor insan. Üç kişi toplanıp bir araya gelse anında tomalar, biber gazları, plastik mermiler hava da uçuşuyor. Günü, saati, yeri günler öncesinden belirli bir yürüyüş için mi akıllara gelmedi güvenlik tedbirleri almak?
Basın açıklamasının devamında bombalama eyleminin toplanma yeri öncesinde gerçekleştiği, güvenlik tedbirlerini eylemin gerçekleşeceği yerde aldıklarını o sebeple herhangi bir güvenlik zafiyetinin olmadığı dile getirildi. Bu nasıl bir açıklamadır? Bizzat şahit olduğum için biliyorum iktidar mitinglerinin gerçekleştiği meydanlarda onlarca cadde ötesinden aramalar yapılıyor, sokaklara polisler, çatılara keskin nişancılar dikilip en sıkı güvenlik tedbirleri alınıyor da bu yürüyüşte yapmak neden akıllara gelmedi? Yoksa bu devletin bürokratlarının canı halkın canından daha mı kıymetlidir?
Toplanma yeri haricindeki ölen insanların güvenliğinden devlet değil de kim sorumludur?
Milli İstihbarat Teşkilatı eylem öncesi istihbarat bilgilerine eşimememiş ise bu bir zaaf değil midir?
Eriştiği halde Emniyet Genel Müdürlüğü yeteri miktarda tedbir alamamışsa bu bir zaaf değil midir?
Yüze yakın insanın feci şekilde hayatını kaybettiği, yüzlerce yaralının olduğu Cumhuriyet tarihinin en büyük katliamının gerçekleştirileceğinden devletin hiçbir haberi yok ise bu daha da vahim değil midir?
Soma, Ermenek, Uludere, Reyhanlı, Dağlıca, Iğdır, Suruç, Ankara…
Soma’da 301, Uludere’de 34, Reyhanlı’da 52, Suruç’ta 34, Iğdır’da 13, Ermenek’de 18, Ankara’da 97 vatandaşımız hayata gözlerini yumdu. Yüzlerce insan felç oldu, elini ayağını, kolunu, bacağını kaybetti. Binlerce insan ise hala yaşadığı şokun travmasını atabilmiş değil. Bu facialar karşısında bir tane dahi ciddi bir istifa haberi neden gelmez? Koltuklara sülük gibi yapışan bürokratlar bu ölümleri neden hep fıtrat olarak izah ettiler. Bu “fıtrat” neden hep yoksulları, gariban Anadolu halkını bulur?
Akçiçek’inde tabiriyle; Tarih bugünleri yazdığında, kayda geçsin diye yazdım bu yazıyı. İleride çocuklarım, torunlarım sorduğunda hatırlayayım diye… Vicdan sorgulamasına düştüğüm yaşlarda kendime anlatabileyim diye… Tanık olduklarımı unutmayayım, kötüleri kötü anabileyim diye… Bu yazım siz kötülere; içini karanlık bürümüş, vicdanı çürümüş sizlere…
Ne uğruna böyle bir eylem gerçekleştiriyorsunuz?
Gayeniz için daha ne akdar kan dökmelisiniz?
Tatmin olmanız için daha kaç aileyi paramparça etmelisiniz?
Eylem sonrası kan revan içinde yerde yatan bedenleri izleyince, "ne iyi yaptık" diye bir "oh" mu çekiyorsunuz?
Beyniniz olmadığı için mi böyle eylemler yapıyorsunuz?
Kendinizi hangi tür olarak tanımlıyorsunuz?
Siz nasıl bir mahluksunuz?
O bomba ile yerin dibine girdi “insanlık” bir daha hiç çıkmamak üzere
Belleğimin en derinine kazıdım o çığlıkları
Unutmayacağım, hiç unutmayacağım…
Babasıyla yan yana toprağa verilen 9 yaşındaki Veyseli
İzzet Çevik’in eşi Hatice Çevik’in kanlı yüzünü kollarının arasına alırken yüzünde beliren o ifadeyi
Mersin Üniverstitesi’nde okuyan 19 yaşındaki Elif Kanlıoğlu’nu
Filistinli Ahmet Alkhadi’yi
70 yaşındaki barış annesi Meryem Anayı
Bu acıdan oy devşirmeye çalışan siyasetçileri,
Pişkin pişkin gülümseyen “Adalet” Bakanı’nı
Hiç unutmayacağım...
Siz de unutmayın!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.