Abdulbaki GÜNIŞIĞI
CİNNET GETİRMEK?
Deveye sormuşlar, malum soruyu. Boynun neden eğri diye. Deve nerem doğru ki boynumun eğriliğini sorarsın diye cevap vermiş. Bu sözler yılların sözleri olup, neresinden tutsanız elinizde kalacak meseleler için söylenmiştir.
Gazete ve televizyon haberlerinde ara sıra bazı hadiseler için yukarıda yazdığım cümleyi duyar veya okursunuz. Türkçeden birinci sınıfı geçememiş insanların konuşma hatalarını, milyonlarca insanın okuduğu veya dinlediği televizyon haberlerinde duyarsanız, tıpkı devenin boynu eğri meselini hatırlarsınız. Diyeceksiniz ki Türkiyenin bunca mühim meseleleri var iken şimdi bunu neden yazıyorsun? Konuştuğu dili bilmeyen, doğru konuşup yazmayan bir neslin, içtimai meselelerini çözememiş bir milletin, maddi ve manevi yönden kalkınması ve kalıcı eserler vermesi mümkün değildir. Maddi kalkınmanın ilk şartı manevi yüksekliktir de ondan yazıyorum.
Bu tür konuşma şekillerinin yazı haline geldiği ilk eser bir bankanın reklamında ortaya çıktı ve o reklamda Şener şen yan yatmış bir şekilde gülümseyerek varmı ARTIRAN diye soruyor idi. Reklamı yapan bankanın, diğer bankalardan daha yüksek faiz verdiğini göstermek için yapılmış bir reklam idi. Peki buradaki yanlış ne idi der iseniz. Belki çoğunuza mühim gelmeyecek olan basit bir mesele gibi görünen yanlış aslında bir dilin bozulmasının nasıl ve kimler tarafından yapıldığını da göstermektedir. Art mak kelimes Türkçemizde mak mastarı almış bir fiildir. Bu kelimenin geçtiği bütün konuşmalar ve yazılarda arttırdı, arttırdık ve arttıracağız, varmı arttıran v.s der iken iki tane t harfi kullanır ve söyleriz. Fakat bu bankanın reklamında güya yarım ağız konuşmalardan örnek ile varmı artıran diyerek, böyle yanlış kelimeli bir cümle kullanılmış . Bu gün gelinen noktada bakıyoruz, bütün yazışmalarda artmak kelimesinden türetilen kelimelerde artıran, artırdı, artırdık gibi konuşmadığımız ve ağzımızdan çıkan seslerin eksik yazıldığı çift t sesi çıkarmamıza rağmen tek t sesli olarak sesleri ve yazıları görürsünüz. Bir dil böyle böyle bozulur. Sonra birisi çıkar der ki bu dil ile yüksek lisans yapılamaz.
Son zamanlarda duyduğum ve yazımın başına koyduğum cümleyi duymaya ve okumaya yeni yeni başladık. Asker cinnet getirdi, yok polis cinnet getirdi veya cinnet getiren baba ailesini katl etti. Bu yazıyı okuyan bir yabancı zan eder ki, cinnet bir alettir ve onu getirip onunla bu işleri yapmışlardır. Arabasını getirdi ve insanları ezdi gibi. Silahını getirdi ve insanları vurdu gibi. Yahu neyi getiriyorsunuz. Bu tıpkı şuna benziyor. Ali kardeşim kızmaya başladım, lütfen oradan cinnetimi getirirmisin, birkaç kişiyi katletmek istiyorum gibi.
İnsanların normal ruh halinden, anormal ruh hallerine geçmelerine getirdi kelimesini kim nereden öğrenmiş ise, o anlı şanlı çok okumuş gazeteciler ve haber okuyanlar aynı şekilde yanlışı devam ettiriyorlar ve bir gün edebiyat hocalarından birisi çıkıp ta yahu ne yapıyorsunuz, o kelime getirdi değil geçirdi olacak diye ikaz etmiyor.
İnsanlar bir halden diğer hale geçerler, o yeni hallerini bir yerden getirmezler. Bu kadar açık ve yanlış bir kelimeyi ısrarla kullananlar ise inanın bizi normal halden anormal hale geçirmek üzereler. Bir meseleye kızarsınız ve haliniz, duruşunuz ve yüzünüzün şekli değişir, hiçbir zaman yapmayacağınız işleri yapar hale gelirsiniz. İşte bu hal değişikliğine getirdi değil geçti denilir. Çünkü siz bir halden diğerine geçiyorsunuz. Herhangi bir aracı getirmiyorsunuz. Bizzat bu hali kişinin kendisi yaşıyor.
İnsanların yaşadıkları mühim, acı ve olağanüstü haller neticesinde, her zaman davrandıklarının dışında, insanlara farklı gelecek, infial uyandıracak haller sergilemeleri gibi durumlarına, bu insan cinnet geçiriyor denir. Bir halden diğerine geçilmesine, üstelik normal olandan çok fazla anormal olan hale geçmeye, cinnet geçirmek denilir. Lütfen bu yanlışı yazanlarda, bunu okuyarak söyleyenlerde dillerine biraz saygılı olsunlar. Bir dil binlerce yılda meydana gelir ve bizim özümüzü temsil eder. Bozulması ise onlarca yıl gibi kısa bir zamanda olur. Bu bozulmayı engellemek için, yazı dilimizi konuşmamızdan ayrı tutarak yapmaya çalışırız. Onun için konuşma ve yazı dili diye iki dilden bahsedilir. Sebebi de insanlar hangi lehçe ve ağız ile konuşurlar ise konuşsunlar, yazar iken tek ve gerçek dilin kullanılması o dilin bozulmasına mani olsun diyedir.
Herkesi anamızın ak sütü gibi bizim olan aziz Türkçemize sahip çıkmaya ve doğru konuşup, yazmayanları ikaz etmeye davet ediyorum. Vesselam.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.