Mehmet Işık
GÖKSUN’DA BİRGÜN VE AH KARA YOLLARI AH!
Bu satırları yazmaya başlamadan 15 dakika önce eve gelebildim. Saat kaç mı? Saat 00.32. Bu saati aklınızda tutmanızı rica edeceğim.
Değerli okurlar, serin Ramazan ayının ardından Allah’a binlerce hamd-u senalar olsun ki, bir Ramazan Bayramı’nı daha sevdiklerimizle birlikte geçirdik. Arayan, mesaj atan tüm dostlarımıza güzel bayram dilekleri için teşekkür ederim. Arayamadığım ya da ulaşamadığım tüm dost ve arkadaşlarımızın geçmiş bayramlarını tebrik ederim. Sizler gibi bende bayramın birinci ve ikinci gününü aile büyüklerini ziyaret ederek, dostlarımızın bayramlarını tebrik ederek, mezarlık ziyaretinde bulunarak geçirdim. Bayramın son gününü ise uzun yıllardır samimi bir muhabbete dayalı dostum, kitaplarımızın gönüllü editörü, Nurettin Bey’i ziyaret etmek amacıyla Göksun’a gitmeye karar verdim. Karar verdim vermesine ama yüreğimin bir tarafında garip bir duygu, bir panik hal, beni tereddüde iten bir his, canımı sıkıyor, beni rahatsız ediyordu. Geleceğim dedim, söz verdim bir kere ve ev ahalisine söyledim ya, sözden dönmek olmazdı. Hanımı, çocukları alıp yola koyuldum.
Üngüt’e varınca içimdeki kötü his artık yerini kaygıya bırakmıştı. Beyin bu, ben ne kadar düşünmeyeyim desem de bir türlü aklımdan gitmiyor. Nasıl gitsin ki, her gün takip ettiğim, şehrin gündemini öğrendiğim www.marasgundem.com , www.haberma.com ve www.marasaktuel.com gibi haber siteleri Kahramanmaraş/Göksun arasındaki yolda yaşanan trafik kazalarından bahsediyordu. Bayram öncesi ve bayramda yaşanan kazalarda yaralananlar, hayatını kaybedenler, bitmek tükenmek bilmeyen yol çalışmaları aklıma geldikçe geriliyor, gayri ihtiyari içimden saydırıyordum. Öyle ya artık köprüyü geçmiş Hasancıklı tarafına doğru belli hızda seyir etmeye başlamıştım. Oldukça serin geçen ilkbaharın ardından yazın sıcak günleri yüzünü göstermeye başlamıştı. İlkbahar ve yaz aylarında yolculuğa çıktığım vakit geçtiğim yerleri izlemeyi, doğayı seyretmeyi çok severim. Çocukluğumdan hatırlıyorum, Hassancıklı’yı geçip Kürtül’e doğru hareket ettiğimiz zaman yol kenarlarında kavuncular olurdu. Kızıma kavun ister misin diye soracak oldum ki hemen vazgeçtim. Artık o eski kavuncular yoktu ama bitmek bilmeyen yol çalışmasından dolayı o eski tek gidiş-tek geliş yol yerli yerinde duruyordu. Bırakın etrafı seyretmeyi gözünüzü yoldan almaya fırsatım dahi olmadı. Deve kervanları gibi art arda dizilmiş araçların kuyruğuna takıldım birden. Karşı şeritte aynı şekilde! Ah Kara Yolları ah! Güç bela Kürtül’ü aşıp Andırın yol ayrımını geçince yine aynı hikaye… Fakat dilimde bu kez vah Maraş’ım vah sözleri… Suçatı’nı aşıp Tekir’e tırmandığım da gayri ihtiyari bu projeyle ilgilenmeyen, kim varsa artık onlara dönmüş sözlerim fark etmeden. Kara Yolları Müdürü, sen hiç arabanda iki yavrun olduğu halde bayramda ya da hafta sonu piknik amaçlı bu yolu kullandın mı? Diye soruyorum, akabinde ağzımdan çıkanları burada söylemekten haya ediyorum! Ne güzelim çam kokusunu çekebildim içime ne de henüz 5 yaşındaki kızıma anlatabildim Maraş’ın güzelliklerini, Fırnız’ı, Süleymanlı (Zeytun)’da yaşananları, HES adına yok edilen doğayı. İleri bakıyorum önümdeki aracın stop lambaları, dikiz aynasına bakıyorum arkadan gelen aracın ön tamponu. Velhasıl güç bela tünelleri aşıp Göksun Ovası’na doğru inmeye başladım. Artık camlar açılabilir hale gelmişti. Yemyeşil Göksun Ovasının serinleten ancak üşütmeyen tertemiz havası aracın içini doldurunca, uyuya kalmış oğlanın ciğerleri bayram etmiş olacak ki gözlerini açıverdi. Hanım ve kız 12.15’te başlayan ve 13.40’a doğru biten uzun yolculuktan bıkkın halde 15’nci yani son “Geldik mi?” sorularını sorunca “Evet!” cevabını gönül rahatlığıyla verdim.
Göksun’a girip dostun evinin kapısına vardığımda samimi bir tebessüm ve ardından “Eee mübarek 30’la 40’la mı geldin?” sorusuna ne cevap vereceğimi bilemedim. AK Parti iktidarları döneminde tüm ülkenin olağanüstü yol ağına kavuşup uzakların yakın olduğundan dem vurup, sonra da bu şehrin kara bahtından mı başlayayım yoksa ekin biçim döneminde yollardaki biçerdöverleri ve ağır yük kamyonlarını, sabırsız lüks araç sahiplerini hesaba katmayan Kara Yolları Müdürü’nü mü, bu rezalete ses etmeyen siyasileri mi, Kurtuluş Savaşı’ndaki gibi bir olup bu zulme dur demeyen kahraman şehrin halkını mı anlatayım diye düşündüm, sonra hepsinden vazgeçip dost ile samimi bir sarılmayı tercih ettim. Neyse sizi pek sıkmayayım, bu konuyu şu ifade ile sonlandırayım… Göksun-Kahramanmaraş yolu meselesinde üzerine düşeni yapmayan değerli siyasetçiler, sayın vali, Kara Yolları Genel Müdürlüğü ve İl Müdürü; “Bu yol meselesi Ermeni Zulmüne dönmüştür. Hafta geçmesin ki 3-5 ailenin ocağına ateş düşmesin. Ermeniler Zeytun’da bu yörenin halkına, bu yoldan geçen Türklere katliamlar yapmıştır. 12 Şubat 1920’ye kadar Ermeni Zulmü çok ocaklar söndürmüş, halkı canından bezdirmiştir. Yaklaşık yüz yıldır bu yol aynı zulmü halka yapmaktadır. Bu zulme ortak olmaktan vazgeçme zamanı gelmedi mi?”
Türk’üm ya dost muhabbetine eşlik eden tavşan kanı çayı yudumlarken, Üngüt’te başlayan kaygılarımı çoktan unutuverdim. Kureyşli Müşriklerde dahi Haram Aylar adıyla bilinen aylarda savaşılmaz, kimsenin malına, canına kast edilmez ilkesini hatırlayıp, şehit edilen 3 askerimizi ve Ramazan ayı içerisinde yine kalleş PKK tarafından şehit edilen meslektaşım Aybüke öğretmeni düşünüp aileleri aklıma gelince yüreğim yangın yerine döndü, burnumun direği sızladı. Kureyş Müşriklerinden gibi zelil ve onlardan bile aşağılık olan PKK’ya lanet etmekten başka elimden bir şeyin gelmemesinin ıstırabını yüreğimin derinliklerinde hissettim.
Dost ile muhabbette ülke gündeminden yerel siyasete, yerel basından ortak dostlarımıza kadar birçok konuyu tavşan kanı çayın eşliğinde devirip kanaatlerimizi söze döktük. Sonra mı? Sonra bizim küçük hanımın, “Baba buraya oturmaya mı geldik?” sorusuyla toparlanıp kendimizi dışarıya attık. Yeşil Göksun’a karşı ayrı bir sempatimin olduğunu, bunun Göksun’un eniştesi olmamdan dolayı mı yoksa Göksun’un müthiş doğasından, samimi insanından ve dostlarımızdan mı kaynaklandığını bilemem, itiraf etmeliyim. Lakin sizlerde bilirsiniz doğru bildiğimizi söylemekten imtina etmem.
Göksun’un serin havasında gezimize başlayınca, dostuma dönüp; “Anlat bakalım, belediye başkanınız Hüseyin Coşkun Aydın Bey’in hizmetlerini, ne yaptınız?” diye sormaktan kendimi alamadım. Burada bir parantez açmakta fayda görüyorum. Bu şehrin kalkınmasında her kimin zerre kadar hizmeti dokunmuşsa Allah ondan razı olsun. Lakin daha gayretli gördüğümüz idarecileri burada anmak, haklarını teslim etmek bir vatandaş olarak, en önemlisi bir insan olarak vazifemiz. Yakın dönemde Kahramanmaraş Büyükşehir Belediye Başkanı Fatih Mehmet Erkoç, Pazarcık Belediye Başkanı Yakup Hamdi Bozdağ, Türkoğlu Belediye Başkanı Osman Okumuş ve Göksun Belediye Başkanı Hüseyin Coşkun Aydın’ın adlarını sık sık duyuyor, takip ediyoruz. Muhakkak diğer ilçe belediyeleri de büyük gayretler sarf ediyorlar. Yukarıda da bahsettiğim üzere memleket adına hizmet eden herkese teşekkür ederiz.
Gezimize Göksun Kültür Merkezi’ne uğrayarak başladık. İnşaatı devam ediyor, 500 kişilik konferans salonu, gösteri sahneleri ve çeşitli hizmet alanlarıyla çok güzel bir yapı olacağı belli. Lakin inşaatın uzaktan görünmesini engelleyen kavak ağaçları nedeniyle çalışma dışarıdan pek fark edilmiyor. Bu denli önemli bir projenin tanımını yapan künyenin bulunmaması büyük bir eksiklik. Yine çalışanların kaldığı konteynırların konumlandırılış halini görüntü kirliliği oluşturduğu için sevmedim. Ama netice itibariyle çok güzel bir çalışma hızla devam ediyor, Göksun’a yakışır bir Kültür Merkezi olacağını düşünüyorum. Oradan ayrılıp canlı hayvan borsasına, hemen yakınındaki Fen İşleri Hizmet Binasının inşaat alanına uğradık. Hakikaten güzel çalışmalar yapılıyor. Bu hizmet binasının ikinci katında açılan tekstil atölyesini ve günlük üretilen 1000 adet iç çamaşırının yurt dışına ihraç edildiğini öğrenince çok şaşırdım, emeği geçenlere teşekkür ederiz. Bir süre sonra oradan da ayrılıp Türkiye’de az sayıda bulunan ve biri de Göksun’da olan Güreş Eğitim Merkezi’ni dolaşıp yanı başında gençlere hizmet sunan sentetik çimden yapılmış halı sahayı görünce “Gençler” diye mırıldandığımın farkına vardım. Avusturya gezim sırasında Alplerin eteklerine kurulmuş futbol sahalarını hatırladım. Bu hizmetler, bu milletin çocukları için hayati önem taşıyor. Yazının uzadığının farkındayım lakin gezi yazısı bu, neyi anlatsam diğeri eksik kalıyor. Hüseyin Coşkun Aydın Başkanın, devlet işleyişini, hibe alma yöntemlerini ve bunların nasıl hizmete çevrileceğini bilmesinin eski göreviyle ilişkili olduğunu düşünmedim desem yalan olur.
Yine bizim küçük hanım, “Baba park yok mu?” diye sorunca rotayı Göksun Belediyesi Alparslan Türkeş Mesire Alanı’na çevirdik. Kayseri yolu üzerindeki tabelada eski belediye logosunun durduğunu, değiştirilmediğini görmem bende menfi bir his uyandırsa da yeni asfalt dökülmüş yolu görünce umudumu korumaya devam ettim. Ne olur yanlış anlamayın henüz birkaç saat önce Kara Yolları’nın zulmüne uğramış bir adamın tavrıdır, benim halim. Yeşillikler içerisinde uzayıp giden bu yolun iki tarafına koşu yolu, bisiklet yolu ve kaldırım yapılmamış olmasına bir anlam veremediğimi de itiraf edeyim. Belki Başkan Beyin düşüncesi vardır bilemem ama bir eksiklik olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Mesire alanına vardığımızda ailecek huzur bulduğumuzu söylemeden geçemeyeceğim. Yapay şelaleler, su üzerine kurulmuş çardaklar, piknik yerleri, meyve ağaçları, ardıç kokusu insanı büyülüyor. Bazı insanlar mangal yakmış, kimileri çocuklarıyla oynuyor, kimi çağlayanlar eşliğinde serin havanın keyfini sürüyor. Göksun Belediyesi, insanların bulunmaktan mutlu olacağı güzel bir alanı hizmete sunmuş. Dostum pek yakında Aqua Park çalışmalarının başlayacağını söyleyince ayrıca sevindim. Küçük çaplı bir dereyi andıran suyun üzerindeki çardakta çaylarımızı yudumlarken, kendimce eksiklikleri değerli dostumla paylaştım. Ne olur ukalalık olarak görmeyin, dostuma söylediğim eksiklikleri burada da söyleyeyim, mesire alanını bilenler bana hak verecektir. Tabi bu söyleyeceklerim küçük hamlelerle düzeltilebilecek şeyler. Örneğin mesire alanın lavabo alanları düzeltilebilir, kadınlar ve erkekler için daha modern lavabolar yapılabilir. Mesire alanın önündeki eski kamelyalar çok çirkin bir görüntü oluşturduğu için kaldırılabilir. Park ve Bahçeler müdürlüğü birkaç kişiyi görevlendirip alanın temizliğini yaptırabilir ve ayrıca dikenlerin sardığı çimler düzenli olarak biçtirilip, yıpranan yerler yeniden çimlendirilebilir. Dünyaca ünlü Bungalow Evleri’nden bu mesire alanı içerisinde görmek beni çok şaşırttı, sevindim. Lakin DOĞAKA tarafından hibe desteği sağlanarak yapılmış olan bu evlerin bakımsız halde olmasına ve tatilcilerin hizmetine sunulmamasına çok üzüldüm. İstinat duvarlarının yapıldığı gibi kalması da işin cabası. Oysa bir grafitici bulunup çizimler yaptırılabilir. Hem ahengi bozan kötü görüntü gider hem de ziyaretçiler için hoş bir görüntü meydana getirilmiş olur. Belki de bu yazıdan sonra bu küçük şeyler yapılır, kim bilir? Hüseyin Coşkun Aydın Başkanın, hizmet konusundaki gayretlerini biliyor ve takdir ediyoruz.
Aman ha, bahsettiğim küçük eksiklikler sizi korkutmasın, eksiklere rağmen Göksun’a yolunuz düşerse bu doğa harikası yeri görmenizi ve gönül rahatlığı ile vakit geçirmenizi şiddetle tavsiye ederim.
Birkaç saat bu muhteşem yerde zaman geçirdikten sonra dostum ile vedalaşıp yola çıktım. Direksiyonun başına geçer geçmez küçük hanım, “Baba yine o tehlikeli ve sıkıcı yoldan mı gideceğiz?” diye sorunca birdenbire gerildiğimi hissettim. “Kızım uçup gidemeyeceğimize göre…” diyecektim ki saatin 22.25 olduğunu fark ettim. “Bu saatte yollar sakin olur.” deyip yola revan olduk. Nerden bileyim gecenin kör karanlığında önümüze peş peşe tırların düşeceğini, onları geçtikten sonra zaten tek şerit olan yolda traktörlerin, biçerdöverlerin yolu çoktan tıkamış olacağını. Hem geliş hem de gidiş yolunun Kara Yolları’nın zulmüne uğradığını çok geçmeden tekrar anladım. Arkamdaki ambulansın taşıdığı hastanın yaşadığı acıyı ve akrabalarının çılgına dönmüş hallerini aklıma getirip kendimi sağa şarampole atmıştım ki, araçta uyuya kalmış çocuklarım aklıma geldi. Çok şükür ki ambulans geçti, biz kazasız belasız evimize geldik. 90 Km’lik Göksun-Kahramanmaraş yolu minimum 3 saat süre ile Guinness Rekorlar Kitabına aday olmayı hak ediyor. Değerli okurlar ben kısmen şanslıyım, maazallah ya saat 20.00’da yola çıksaydım…
Not: Kardeş şehir Ağrı’ya giden dostlardan hala gördüklerini, duyduklarını yazacakları bir gezi yazısı yazmalarını bekliyoruz…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.