Adnan GÜLLÜ
Osmanlı Devrinde, Elbistan Ve Çevresinde Çıkan Önemli İsyanlar
“Tarih zorlamayı sevmeyen nazlı bir peridir. Fikirleri tercih eder."
(Mustafa Kemal Paşa)
Selçuklular döneminden başlayarak Maraş bölgesinde birçok isyan çıkmıştır. Bunlardan ilki 1240 tarihinde Elbistan, Maraş, Antep ve Adıyaman taraflarında çıkan, daha sonraları genişleyerek Tokat, Amasya, Kırşehir taraflarına kadar uzanan ve geniş bir alanda etkili olan BABA İSHAK (Babailer) ayaklanmasıdır. Bu isyanı 1253’te Elbistan, Maraş ve Malatya arasında ki dağlık mıntıkalarında yaşayan Ağaçeri Türkmenlerinin ayaklanması izlemiştir. Bu isyanlara benzeyen diğer ayaklanma ise Elbistan bölgesi ile pek alakası olmamakla birlikte çıkmasında dini faktörlerin etkili olduğu 1418 Şeyh Bedreddin Ayaklanması. Bu ayaklanma hem siyasi hem de dini yönde Baba İshak isyanına benzerlik gösterir. Osmanlı Padişahı II. Beyazıd döneminde, 1511’de çıkan ŞAHKULU İSYANI’da kayda değer olaylardan biridir. Bu isyanda Maraş ve Elbistan coğrafyasını etkilemiştir. Dulkadır Devleti’nin artılları, Safevi Türk Devleti kurucusu Şah İsmail tarafına giden pek çok Türkmen Şahkulu İsyanı’nda rol oynadılar. Bundan sonrada başta Elbistan olmak üzere Orta Anadolu birçok isyana Osmanlılara karşı ev sahipliği yapmıştır. Bu isyanlarda genellikle iktisadi, dini ve sosyal faktörler etkili olmuştur. Ayrıca bu isyanların çıkması ve yayınlanmasında dış etkenlerin de rolünü gözden uzak tutmamak lazımdır.
CELALİ İSYANLARIN BAŞLANGICI VE VE LİDERLERİ
İlk Celali önderlerinden biri Bolu ve Gerede yöresinde 1581’de ortaya çıkan Köroğlu Ruşen’di. Köroğlu, soyguncu devlet yöneticilerine ve beylere karşı mücadele etti. Yaşamı ve serüvenleri, halk arasında derin izler bıraktı ve Köroğlu Destanı'na konu oldu.
16. yüzyılın sonlarına değin Celali ayaklanmaları, daha çok yöresel bir özellik taşıyordu. 1598’de Sivas ve Maraş bölgesinde çıkan Karayazıcı Ayaklanması, Celali hareketlerinin niteliğini değiştirdi. Sekban askerlerinin komutanıyken ayaklanan Karayazıcı'ya, dirlikleri ellerinden alınan sipahiler, topraklarını terk eden köylüler, işsiz kalan sekbanlar, yönetimden hoşnut olmayan beyler ve paşalar da katıldı. 20 bin kişilik bir ayaklanmacı ordusunu yöneten Karayazıcı, büyük kentlere bile baskınlar düzenleyip çekiliyordu. Karayazıcı üzerine gönderilen Osmanlı ordusu karşısında Tokat’a çekildi ve 1601’de öldü.
İSYANLARIN BAŞLANGICI VE CELALİ İSYANLARI
16. yüzyıl ortalarında Osmanlı Devleti’nde ekonomik ve toplumsal bunalım baş gösterdi. Anadolu ve Akdeniz üzerinden geçen uluslararası ticaret yollarının keşifler sonucunda yön değiştirmesi de bunda etkili oldu. Osmanlı Devleti, bu ticaret yollarının kendi topraklarından geçtiği dönemlerde sağladığı kazancı yitirdi. Öte yandan Avrupa devletlerinin güçlenmesi karşısında fetihlerin durmasıyla ganimet gelirleri de ortadan kalktı. Devlet, gereksinim duyduğu geliri sağlayabilmek için vergileri artırdı. Osmanlı Yönetiminin Babadan-Oğula geçmemesinde titizlikle durduğu tımar sistemi saltanat haline geldi. Oluşan bu yarı-feodal durum, vergileri ödeyemeyen köylülerin topraklarını terk etmesine, kasaba ve kentlere iş için göç etmesine yol açtı. Geçim yolu bulamayanlar ise eşkiyalığa başladılar ya da eşkiyaya katıldılar. Bütün bunların sonucunda Osmanlı toplumsal ve ekonomik düzenin alt üst oldu. İşsizlik ve geçim sıkıntısı, medrese öğrencisinden askerine kadar toplumun bütün kesimlerine yansıdı. Diğer yandan Osmanlı Devleti’nin güttüğü sunni din politikası yine Alevi Türkmenler’de, göçebeyi yerleşik hayata geçirip vergilendirmeyi amaçlayan yerleştirme politikası diğer göçebe Türkmen ve Yürük boylarında rahatsızlık yaratmaktaydı
16 yüzyılın başlarında meydana gelen Bozoklu Celal’in ayaklanmasından sonra Osmanlı Devleti’nde devlete ve düzene karşı çıkan hemen hemen her başkaldırıya bu isyana nispeten CELALİ tabiri kullanılmıştır. Celali isyanları başlangıçta Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Alevi Türkmenlerin, Safevi Türk Devleti’nin tahrikleri ile devlete başkaldırmalarıyla ortaya çıkmışlardır. Özellikle Yavuz ve Kanuni zamanında çıkan ayaklanmaların dini karakterli olmalarına rağmen; 16 yüzyılın sonlarından itibaren Karayazıcı ile başlayan isyanların daha çok ekonomik, sosyal, idari ve diğer sebeplerden olduğu kesindir.
Dulkadır Devleti’nin Hükümdarı Alaüddevle Bozkurt’un Osmanlılar tarafından ortadan kaldırılmasından sonra (13 Haziran 1515) onun yerine Şehsuvaroğlu(Dulkadıroğlu) Ali Bey geçti.
Osmanlılar döneminde ilk isyan hareketi Ali Bey, zamanında Dulkadırli Türkmenleri, Bozoklu Celal adlı birisinin liderliğinde ayaklanmasıyla başladı. 1522 yılında Ali Bey’in öldürülmesinden sonra bu isyanlar daha hız kazandı. 17 yüzyılın ortalarında etkinliğinin azalmasına rağmen ancak, değişik biçimlerde Cumhuriyet döneminin ilk yıllarına kadar sürdü.
Osmanlı tarihinin en ilginç noktalarından birisi de, süreğen halk hareketlerinin devletin en güçlü olduğu dönemde ortaya çıkmış olmasıdır. 15. yüzyılın sonunda başlamak üzere 16. yüzyıl boyunca, 17. yüzyıla da taşıyacak biçimde peşi peşine isyanlar patlak verdi. Anadolu’da Osmanlı ordusu dünyayı titretirken, Anadolu’da ortaya çıkan adsız şansız insanlar, Osmanlı’ya kafa tutuyorlardı. Bu hareketlerden birisi yok edilince, başka bir bölgede yenisi ortaya çıkıyordu. 16. yüzyıl Osmanlı devleti ile Anadolu kırları arasında sürüp giden savaşımların tarihi olarak özellik kazandı. Bu isyanları çıkaranların büyük bir çoğunluğu Alevi Türkmenler olduğundan, Osmanlı onları önce dinsizlikle suçlayarak, taban bulmalarını engellemeye çalışıyordu. Bir yere kadar da muvaffak oluyordu. Bu iç isyanlar 17. yüzyıla kadar sürmüş, yer yer Osmanlıyı zorda bırakmıştır.
Dulkadir Devleti’nin Osmanlılara bağlanmasından sonra, bu devletin(beyliğin) bir süre daha varlığını devam ettirdiği görülür. Dulkadir toprakları bu sırada Maraş, Elbistan, Kırşehir, Harput, Malatya, Dıyarbakır, Kayseri, Payas, Sis, Tarsus, Amik Ovası, Besni, Antep, Zamantı, Kadirli, Adıyaman, Darende, Rumkale, Azez, Kilis v.s. geniş alana yayılan yerler olarak kabul edilmekteydi. Söz konusu yerlerin hepsi Dulkadır yönetiminde olmasa da onlara bağlı Türkmenlerin yoğun yaşadıkları alanlardı. Osmanlılara tabi olmasıyla, özerk bir yapıda olan bu beyliğin başına Şehsuvaroğlu(Dulkadıroğlu) Ali Bey, getirilmişti. Osmanlı Ali Bey’i bir sancak idarecisi olarak görürken, o kendini Dulkadır Hanedanının devamı bir bey olarak telakki etmekteydi.
Kayseri, Bozok(Yozgat), Kırşehir ve Tokat taraflarında birçok Dulkadir Türkmenleri yaşamaktaydı. Mısır seferi sonrası Ali Bey, Dulkadir Beyi olarak Elbistan- Maraş’ı idare ederken, kendisine bağlı yerlere de birçok akrabasını ve taifesini yönetici olarak göndermişti. Bu sırada Bozok(Yozgat) valisi olarak onun oğlu Üveys bulunuyordu. Celali isyanlarına adını verecek olan Celal ise Turhal’da dirlik sahibi olan bir Dulkadir Türkmeniydi. Osmanlı öncesi daha serbest hayat yaşayan Celal, 1519’da ŞAH VELİunvanı altında başına topladığı Alevi (Kızılbaş) adı verilen Türkmenlerle büyük bir isyan çıkardı.
O, ilk önce Dulkadiroğlu(Şehsüvaroğlu) Ali Bey’in oğlu Bozok valisi Üveys’in evini basarak isyanı başlattı. Gittikçe kuvvetlenen Celal, aslında Dulkadir beylerini, değilde doğrudan Osmanlıları hedef almaktaydı. Bu sırada Celal ile mücadele etmek için Sivas Beylerbeyi Şadi Paşa, asker toplamak üzere Zile’ye gitmişti. Celal’ın üzerine yürüyen paşa mağlup olmuş ve yaralanmıştı. Bu çatışmada Dulkadirlilerden Zünnun Bey’de isyancılar tarafından öldürüldü. Celal’in bu zaferi onun itibarını artırdı. Bu isyan Maraş ve Elbistan yöresinde yaşayan bazı Türkmenler tarafından desteklenmiştir. Bölgeyi muhafazaya memur olan askerler, Celal’in önünden kaçıp gizlenmekten başka bir şey yapamıyorlardı. Durumu defalarca Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’e arz ettiler. Bunun üzerine Padişah Selim, devşirmeden yükselen Rum(Sivas) İli Beylerbeyi Ferhad Paşa’yı, görevlendirerek isyancıların üzerine gönderdi. Bu ayaklanmayı bastırmakla görevlendirirken, Dulkadir Beyi Şehsuvaroğlu Ali’yi de ona yardım etmekle görevlendirdi.
Yukarıda da bahsettiğim gibi derhal harekete geçen Şehsuvaroğlu Ali Bey, yanına bir miktar Türkmen askeri alarak Elbistan’dan çıktı ve Celal’in peşine düştü. Sivas’a varınca Ferhad henüz Engürye’ye vardığını haber aldı. Ferhat Paşa’nın gelmesini bekleyecek olursa ŞarkiKarahisar’da bulunan Celal’in kaçıp kurtulacağını ve fırsatın elden gideceğini düşünüp hemen takibe koyuldu ve yanında ki diğer paşalar ile beraber isyancıların kaçmasını engellemek için harekete geçti. Dulkadirliler, arazinin yapısını ve isyancıları çok iyi bildikleri için hızla ilerleyerek Gece gündüz yol alıp Celal’a Akşehir civarında yetiştiler. 24 Nisan 1519’da Şiddetli bir savaş oldu. Celal ve taraftarlarını mağlup ettiler. İsyancıların başı Şah İsmail’in yanına doğru kaçarken, Ali Bey’in oğlu Üveys tarafından takibe alındı. Nihayet Celal ve adamlarını Yörük taifesinden Cunkar Cemaati mensupları yakalamış, onları Şadi Paşa’ya götürürken yolda Üveys onlarla karşılaşmış ve isyancıları onlardan teslim almıştı. Üveys Celal ve adamlarını babasına teslim etti, O da vakit kayıp etmeden kafalarını kesti. Ali Bey, isyanın lideri Celal’in başını padişaha Yavuz Sultan Selim’e gönderdi. Selim Han, çok memnun olup Ali Bey’e hil’at ve murassa bir kılıç göndermiştir.
Böylece bu ayaklanma 24 Nisan 1519’da Celal adlı Türkmen’in Ali Bey, tarafından ortadan kaldırılması ile isyan bastırılmış oluyordu. Bu ayaklanmaya başta Dulkadirler hanedanından Ali Bey’in akrabası Hisar Bey ve ailesi olmak üzere birçok Dulkadir Türkmenide iştirak etmişti. Dulkadir ailelerinden özellikle Alaüddevle taraftarları Osmanlı yönetimini bir türlü benimsemek istemiyorlardı. Bunlar Ali Bey’in takibine uğrayarak yakalanıp hapsedilmişlerdi. Şehsuvaroğlu Ali Bey ve oğulları Celal’in isyanında gösterdikleri başarı ve kahramanlık ise Ferhat Paşa tarafından kıskanılmış ve onlara kin duymasına sebep olmuştur.
Sonuç: 16 yüzyılın başlarında meydana gelen Bozoklu Celal’in ayaklanmasından sonra Osmanlı Devleti’nde devlete ve düzene karşı çıkan hemen hemen her başkaldırıya bu isyana nispeten CELALİ tabiri kullanılmıştır. Celali isyanları başlangıçta Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Alevi Türkmenlerin, Safevi Türk Devleti’nin tahrikleri ile devlete başkaldırmalarıyla ortaya çıkmışlardır. Özellikle Yavuz ve Kanuni zamanında çıkan ayaklanmaların dini karakterli olmalarına rağmen; 16 yüzyılın sonlarından itibaren Karayazıcı ile başlayan isyanların daha çok ekonomik, sosyal, idari ve diğer sebeplerden olduğu kesindir.
CELALİ İSYANLARININ SONUÇLARI
Celali isyanları, Osmanlı toprak düzenini büyük ölçüde değiştirdi. Ağır vergiler yüzünden ya da “Büyük Kaçgun” sırasında yerlerinden olan çiftçilerin toprakları mültezimlerin ya da yerel yöneticilerin eline geçti. Vergiler yüzünden borca giren köylüler, işledikleri toprakları sonunda tefecilere kaptırdılar. Osmanlı toprak düzeninin belkemiği olan tımar sistemi bozuldu. Büyük nüfus hareketleri ortaya çıktı ve kentlere büyük göçler oldu. Tarımsal üretim geriledi ve kıtlık tarım ürünleri fiyatlarının yükselmesine yol açtı. On binlerce insan yaşamını yitirdi ve pek çok yerleşim yeri yıkıma uğradı.
KALENDER ÇELEBİ İSYANI YA DA KALENDER ŞAH İSYANI
Bu isyanların içinde en büyüğü olan Kalender Çelebi veya Kalender Şah İsyanı’ından bahsetmek istiyorum.
1527'de Kalender Çelebi adında birinin isyanı ile başlayan ayaklanmadır. Kalender Çelebi İsyanı 1527 yılında Osmanlı Devleti'ne karşı Anadolu'da çıkan dini ve aynı zaman da sosyo-ekonomik içerikli büyük bir isyandır. İsyanın lideri Hacı(Hace) Bektaş-ı Veli'nin soyundan geldiğine inanılan, Bektaşî tarikatının postnişinliğini yapan Kalender Çelebi'dir.
Başlangıcı
Ankara- Kırşehir bölgesinde Kalender Çelebi adlı bir derviş, Divane Dündar adındaki yardımcısıyla ayaklandı. Şah unvanı bulunan Kalender Çelebi Maraş-Elbistan ve civar bölgesinin Alevî kanaat önderidir. Kalender Çelebi'nin etrafına toplanan 30.000 yakın taraftarlarının büyük bir kısmını, Maraş- Elbistan bölgesinde Dulkadır Devleti'nin ortadan kaldırılmasından sonra vergi sisteminde yapılan haksızlıklar sonucunda dirlikleri ellerinden alınmış sipahiler teşkil ediyordu. Türkmen hareketlerine destek sağlama gibi nedenlerle kendini destekleyen Alevi Türkmen kitleleriyle birlikte ayaklandılar. Kalender Çelebi isyanı, Maraş, Elbistan, Sarız, Kayseri ve Sivas yörelerinde çok etkili oldu.
Kalender Çelebi, İlk önce Diyarbekir Beyi Hüsrev Paşa komutasındaki birliklere Pasinli Ovası’nda yenildi. Ancak kendisini destekleyen Türkmen kitlelerinin artmasıyla ve güçlenen kuvvetleriyle birlikte yeniden Hüsrev Paşa'nın üzerine yürümüş ve paşayı Adıyaman yakınlarında Kuruçayır'da yenilgiye uğratmış böylece intikamını almıştır. Hareket daha sonraki dönemlerde Osmanlı ile arası açık olan Sünni Dulkadirli beylerinin de katılımıyla güneydoğuya yayılmıştır. İleriki dönemler de tımarları elinden alınmış sipahilerin ve onlara bağlı askerlerin de katılımıyla Orta Anadolu'ya yayılmıştır. Kısa zamanda büyük bir ayaklanmaya dönüşmüştür. İsyanın vurucu gücü haline gelen tecrübeli sipahiler Kalender'e bağlılıklarını bildirmiş, isyanın yayılmasında önemli rol oynamışlardır.
Bastırılması
Bunun üzerine Vardari yakınlarında bulunan Padişah Kanuni Sultan Süleyman Han, Anadolu’nun isyanlar neticesinde karıştığı haberini alınca Anadolu Beylerbeyi Behram Paşa ile Karaman Beylerbeyi Mahmud Paşa’yı gönderdi. Behram Paşa’nın komutasında Saruhan, Karaman, Bursa, Alaiye, Halep beylerininde katılımıyla ordusuyla Kalender'in üzerine yürümüş önce Adana taraflarında yapılan savaşta Halep bey’i isyancılara yenilmiştir. Sonra Behram Paşa Tokat’a yürümüş bu seferde Tokat yakınlarında Cincife’ de Kalender'in kuvvetlerine yenilmiştir. Cincife ‘de yapılan savaşta Saruhan, Bursa ve Karaman beyleri ile çok sayıda devlet adamı ölmüştür ve Osmanlı kuvvetleri 10.000 e yakın kayıp vermiştir.
Cincife yenilgisi Kalender in gücünü iyice arttırmış, Bu sırada Kalender Çelebi bazı Dulkadir beylerini de yanına alarak Kayseri'ye hareket etmiştir. Behram Paşayı Sarız da beklemiş, Sarız da yapılan savaşta Osmanlı ordusu gene yenilmiş burada ise 9.000 dolayında kayıp verilmiştir. Bu hadiseden sonra Kalender’in şöhreti her tarafa yayıldı. Dulkadırlılaraın büyük bir çoğunluğu onun tarafına geçtiler. Çünkü Ferhad Paşa, Şehsuvaroğlu Ali Bey’i öldürüp, ocağını da söndürünce, Padişaha Dulkadiroğullarından tımarın kaldırılmasını ve bütün tımarların Hazine-i Hümayuna devrini arz etmişti. Bunun üzerine Dulkadırlılaraın tımarları ellerinden alınmıştı. Bundan dolayı Dulkadırlılar Kalender isyanı çıkınca hemen ona katıldılar. Kalender Çelebi’nin etrafına toplananlar her geçen gün arttı. Hatta sayıları bir ara 30.000 üzerine çktı.
(1527) İsyanın büyümesi ve büyük zararlara yol açması Kanuni’ yi harekete geçirmiştir. İsyanı bastırma görevi Kanuni en güvendiği devlet adamı olan Sadrazam Pargalı Damat İbrahim Paşa'yı Kalender Çelebinin niçin bu kadar güçlendiğini araştırması ve isyanı bastırması için görevlendirdi. Nihayet Sadrazam İbrahim Paşa bizzat Elbistan'a gelerek bu durumu yerinde inceledi. Pargalı İbrahim Paşa’nın yanında 10.000 askeri vardı. Bu yüzden isyancılara hücum etmeyip yanında bulunan tecrübeli kişilerle konuyu tartıştılar.
Bunlarda Dulkadırlıların tımarlarını verip onları kendi taraflarına çekmeyi uygun olacağını bildirdiler. Gerçektende Kalender Çelebi'nin etrafına toplananların büyük bir kısmının dirlikleri kesilmiş sipahiler ve haksızlığa uğrayan Türkmenler olduğu anlaşıldı Pargalı Damat İbrahim Paşa daha fazla Müslüman kanı dökülmemesi ve isyanı bastırmak için uygun ortamı hazırlamak için isyana destek veren Dulkadir aşiretleri ve sipahileri isyandan desteklerini çektirmeleri için görüşmeye çağırmıştır. Buna bağlı olarak topraklarından sürgün edilen Türkmen aşiretler yurtlarına geri dönecek, vergi borçları affolucak, kellesi vurulan Şehsuvaroğlu Ali Bey ve oğullarının özrü olarak bölgenin yönetiminin yeniden Dulkadirli beylerine verilecekti. Sipahilere ise tımarları ve dirlikleri geri verilecek, askere geri dönmelerine izin verilecek, önceki hataları affolucaktı. İbrahim Paşa nın bu hamlesi ve teklifleri çok işe yaradı. Sipahiler ve Türkmen aşiretleri teker teker desteklerini çekmeye başladılar.
Tokat, Amasya, Sivas bölgesi ile bağlantısı kesilen kuvvetler zayıfladılar. Maraş dışındaki bölgelerde asayiş sağlanınca Kalender in üstüne yüründü. İbrahim Paşa komutasındaki birlikler önce Elbistan’ a yürüdü. Bu sırada Kalender in yanında kendisine inananlar ve müritleri kalmıştı. Birde tüm tekliflere, rağmen Kalender in daima yanında duran ve isyandan desteğini çekmeyen Dulkadirli Bey Veli Dündar. Kalender daha sonra kuvvetleriyle birlikte Nurhak dağlarına çekildi. Pargalı Damat İbrahim Paşa Kalenderin üzerine Bilal Mehmet ile Divane Pervane’yi Kalenderin kaldığı Nurhak’ın Başsaz denilen yaylasına gönderdi. (Baş-saz yaylağında) 22 Haziran 1527 tarihinde karşılaştılar. Yapılan çarpışmada yakalanan Kalender Çelebi idam edilmiş ve taraftarları da dağıtılmıştır. Şah unvanı bulunan Kalender Çelebi Maraş-Afşin-Elbistan-Göksun ve civar bölgesinin kanaat önderidir Burada yapılan savaşta asiler tümüyle(müritler, isyancılar ve diğerleri) imha edildi. Kalender Şah ve kendisini destekleyen Veli Dündar'ın başları kesilerek, kelleleri İstanbul’a Padişahın huzuruna getirilmiştir.
Not: (Başsaz yaylası’nın yeri ile ilgili değişik bir görüş daha var. Sarız İlçesi’nin Tarla ile Darıdere köylerinin arasında Binboğa dağı’nın batı cephesine düşmekte olduğunu söylemektedirler. Buna göre olarak Başsaz yaylası Sarız İlçesi’nin sınırları içinde olduğudur.)
Sonuçları
Kalender Şah Çelebi İsyanı Anadolu da Alevilik-Bektaşilik üzerine kurulu çıkan son büyük isyandır. Bu isyandan sonra bir daha büyük bir ayaklanma çıkmayacak, çıkan bazı büyük Celali İsyanları(Kalenderoğlu, Karayazıcı isyanları gibi) da Alevi nitelikli olsa da temeli Dini amaçlara dayanmayacaktı. Kalender Şahın öldürülmesi üzerine Bektaşi tarikatının Anadolu da ki faaliyetlerine son verilmiş ve tarikattaki çok sayıda dedebaba öldürülmüştür.
Bu ayaklanmayla birlikte Hacı (Hace) Bektaş postu 35 yıl postnişinsiz kalmış, 1551 yılında Dedebaba unvanıyla Sersem Ali Dedebaba Hacı Bektaş postuna oturmuştur. Bu tarihten sonra Dedebabalar Hacı(Hace) Bektaş postunun sahipleri olmuştur. Bektaşilik; bu olaylardan sonra BABAGAN ve DEDEGAN diye ikiye ayrılıp yıllarca karşılıklı olarak Postnişin için hak iddiasında bulunmuşlardır
Not* Postnişin nedir: Tarikatlarda, dergahta posta oturan, yani o dergahın başında bulunan şeyhe verilen isim. Postnişin olan kişi o tarikatta merkezi otorite hükmündedir. Onun destur verdiği, vekalet verdiği halifeleri vardır.
Bu isyanın etkileri devam ederken Sivas’ta Pir Sultan Abdal çeşitli nedenlerden ötürü 72 müridiyle birlikte başkaldırmış, bu olayda Sivas valisi Hızır Paşa tarafından bastırılmış, halk ozanı Pir Sultan Abdal asılmıştır. Anadolu da Sünni-Alevi Türkmen ittifakı yaşanmıştır. Fakat bu ittifak erken bozulmuştur. Bu bölgede Şafii Kürt beyleri büyük güç kazanmıştır. Şeyhülislam Ebu Suud’un “Kızılbaş katli vaciptir” fetvası çıkmıştır. Bu fetva bu işin tuzu biberi olmuş olup, Anadolu insanının toplumsal barışının önünde engel gibi durmuştur.
Not* PİR SULTAN ABDAL: Tarihi kaynaklarda hakkında bilgi bulunmamaktadır. Yaşamının büyük bölümü Sivas'ın Yıldızeli İlçe ’sinin Çırçır Bucağına bağlı BANAZ köyünde geçtiği tahmin edilmektedir. Asıl adı Haydar'dır. Devşirilen Osmanlıya karşı, devlet kadrolarından uzaklaştırılan, horlanan, aşağılanan, ezilen, adaletsizliğe uğratılan Türk (Türkmen) Halkının isyan ve direnişinin Türkçe sesidir.
I. Süleyman ile İran Şahı I. Tâhmasb zamanında yaşadı. İran şahının tahriki ile Osmanlı Devleti aleyhine olan isyana katıldığı ve İran lehine casusluk yaptığı gerekçesi ile Hızır Paşa tarafından Sivas'ta asıldı. İdam edilerek ölen Pîr Sultan Abdal'ın ölümünün, 1547-1551 ya da 1587-1590 yılları arasındaki bir tarih olduğu sanılmaktadır. Ayrıca Pîr Sultan Abdal, şiirlerinde Allah, İslam Peygamberi Muhammed, Ali, On İki İmam ve Ehl-i Beyt sevgisini sıkça işlemiştir. Ayrıca sosyal konulara da yer vermiş ve bunları birer sosyal uyarı niteliğinde işlemiştir.
Çoğu şiirini nefes tarzında yazmıştır. Alevi bir şair olduğundan Hak-Muhammed-Ali motifini kullanmıştır. Alevi geleneklerine bağlı bir dergâh ortamında yetişmiştir. Alevi ekolü tekke eğitiminin etkisiyle insanlar arasında bu yola çağıran bir şahıs olmuştur. Medrese öğrenimini Erdebil'de görmesine rağmen, diğer bazı halk şairlerinin tersine, Divan Edebiyatı'ndan hiç etkilenmemiştir.
Aleviler arasında Yedi Ulular olarak bilinen Yedi Ulu Ozan'dan birisidir. Genellikle Osmanlı bürokrasisine karşı tutumuyla bilinir. Deyişlerinde eski Türk kültürünü ve Alevi inancını yansıtır. Ölümünün ve deyişlerinin etkisiyle kolektif bir bilinç oluşmuş, onun adına birçok şiir, söz, anı oluşturulmuştur. Anadolu halk kültürünün yaşayan bir ögesi olarak görülmüştür.
Not: YEDİ ULULAR (Yedi Ulu Ozan ) Alevi-Bektaşi inancı içerisinde sayısız yol önderleri çıkmıştır. Bu kamil ve bilge insanlar dönemi içerisinde topluma rehberlik yapıp, yollarına ışık olmuşlardır. Aynı zamanda Türk Halk kültürüne ve edebiyatına önemli katkılarda bulunmuşlardır. Çeşitli zaman dilimleri arasında yaşayan ve Alevilikte yedi ulu ozan olarak anılan Seyyid Nesimi, Şah Hatayi, Fuzuli, Yemini, Virani, Pir Sultan Abdal ve Kul Himmet büyük Türk Ozan ve Şairleridir. Alevi Bektaşi Cem ibadetlerinde bu ozanların deyişleri, nefesleri söylenir.
1-SEYYİD NESİMİ: Bağdat'ın Nesim Kasabasında yetişmiş Diyarbakır yöresine yerleşen Azerbaycan Türküdür. Oğuzların Bayat Boyuna mensuptur. Azerbaycan kaynaklarına göre Azerbaycan'ın Şamahı kentinde doğmuştur. 14. yüzyılın en büyük Türk şairlerinden biri olan Seyyid Nesimi Alevi Bektaşi Cem ayinlerinin bir öğesi olan ''Nesimi Darı'' ile kendisine olan sevgi, bağlılık ve özlem ifade edilmiştir. Şah Nesimi ve Can Nesimi diye de anılmaktadır.
2-ŞAH İSMAİL: Güney Azerbaycan Erdebil kentinde doğmuştur. Annesi Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın kızı Alemşah Begüm Sultandır. Şah İsmail Azerbaycan Türküdür. Safevi Kızılbaş Türkmen Devletinin kurucusudur. Türkmen liderliği, devlet kuruculuğu yanında büyük bir Türk Şairidir. Alevi Bektaşi Cem ibadetlerinde nefes ve deyişleri en çok okunan ozandır.
3-FUZULİ: Asıl adı Mehmet. Kerkük'te Bayat Türkmen Boyunun Karyağdı soyundandır. Yaşadığı yüzyılda Türk Edebiyatın en büyük şairi olan Fuzuli aynı zamanda dünyanın en büyük lirik şairidir. Eserleri yüzyılar boyu bütün Türk Ülkelerinde okunmuş pek çok şair kendisini taklit etmiştir.
4-YEMİNİ: Tuna Irmağı Bölgesinde yaşamış Türkmen Ozanıdır. Faziletname isimli Türkçe eserin sahibidir. Bu eser 7300 beyitten oluşmaktadır.
5-VİRANİ: Eğriboz adasında doğmuştur. Balkanlarda Demir Baba'dan babalık icazeti almış Türkmen Bektaşi ozanıdır: Şah İsmail ve Pir Sultan Abdal'dan sonra nefesleri cemlerde ve dost meclislerinde en çok okunan şairlerdendir.
6-PİR SULTAN ABDAL: Sivas Yıldızeli ilçesi Banaz köyündendir. Asıl adı Haydar'dır. Devşirilen Osmanlıya karşı, devlet kadrolarından uzaklaştırılan, horlanan, aşağılanan, ezilen, adaletsizliğe uğratılan Türk/Türkmen Halkının isyan ve direnişinin Türkçe sesidir.
7-KUL HİMMET: Tokat ili Almus ilçesi Varsıl yeni ismi Görümlü köyü Türkmenidir. Oğuzların Bayat Boyuna mensuptur. İyi bir tekke eğitimi almıştır. Şah İsmail ve Pir Sultan'dan sonra üçüncü büyük ozandır.
DEVAM EDECEK
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.