Mehmet Dobaoğlu

Mehmet Dobaoğlu

RAHMET DENİZİ GÖZYAŞLARI İLE KABARIR!

Gündem yoğun, içerde ve dışarda çok önemli hadiseler gerçekleşiyor, bizde bu konuları yazmaya devam ediyoruz. Yazmak, hayırlı ve Allah(cc) için ise ibadettir diyorum. Şevki Yılmaz’da yazmak ile ilgili olarak der ki: “Allah’ın (c.c) rızası uğruna kullanılan kalemin mürekkebini, şehidin kanından üstün gören bir inanca sahibiz. Kalemimizi bu anlayışla, kavgaya değil barışa, düşmanlığa değil kardeşliğe, nefrete değil sevgiye, zulme değil adalete, bölücülüğe değil birleştirmeye çağrı için kullanacağız…”

Eyvallah!

Peki bugün ne yazalım diye düşünürken gözyaşını yazayım istedim. Mevlâna der ki Rab’bimiz şöyle buyurmuş: “RAHMETİM, O AĞLAMALARA BAĞLIDIR. KUL AĞLADI MI, RAHMET DENİZİ KABARIR DALGALANMAYA BAŞLAR!”

Peki bu bahsettiği gözyaşı ne, gözlerimizden akan gözyaşı mı? Hayır, peki ne? Onu da kendisinin anlattığı bir hikâye ile kısaca size özetleyip, sonra de değerlendirmemizi yapalım inşallah!

ASIL VE HAKİKİ OLUNLARI AYIRMAK GEREK

Bilirsiniz altının da sahtesi var, hakiki sarraflar gerçek altın ile sahtesini birbirinden ayırırlar. Bizlerde bu manada her şeyin sahtesi ile gerçeğini ayırmamız gerekiyor. Nasıl mı? Mesneviden özetle anlatacağım hikâyeyi okuyunca ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Bir beldede gerçek bir alim varmış. Bu mübarek, kazandığının tamamını gariplere harcarmış, hatta borç alıp ömrü boyunca yardım etmeye devam etmiş.

Son nefesinde alacaklılar başına üşüşmüş, paralarını istemişler, verememiş. Bu arada bir çocuk oraya helva satmaya gelmiş. Parası olmadığı halde o helvayı da satın alarak oradaki insanlara ikram etmiş, o anda da can vermiş.

Herkes şeyh efendiye kızmış, böyle hoca olur mu? Diye söylenmeye başlamışlar. Derken, çocuk da parası verilmeyince ağlamaya başlamış. “Ustam beni döver, paramı verin diye çırpınmaya başlamış. Ve gözyaşı dökmüş.  Ama nafile, peki hikâyenin sonu nasıl bitiyor?

GAYRETİMİZ, GÖZYAŞLARIMIZDIR

Ancak adamcağız nefesini tamamlamış, yüzünü kapatmışlar, bu durumda borçlu gidecek. Hayır öyle olmamış. Az sonra bir adam kapıyı çalmış. Elinde ki altın kesesinde borçluların adına yazılmış, altınları getirmiş. İşin en enteresan tarafı ise çocuğun helva parası bile hazır. Altınlar dağıtılınca herkes şeyh efendinin kerametini görmüş, bu defa da başlamışlar ağlamaya…

(Not: Gördüğümüz her sakallı şeyh değildir. Allah bu hikayedeki gibi hakiki alimlerle karşılaştırsın! Uyduruk şeyhler üzerinden İslam’a saldıranları da kınıyorum! Bu konuyu iler de yazacağım, çünkü yeterli bilgiye sahip değilim.)

Şimdi çocuk gözyaşı döktü değil mi? İşte Mevlâna hazretleri Mesnevideki bu hikayesini bağlarken diyor ki, Cenabı-ı Allah o çocuğun gözyaşları hürmetine o hazineyi gönderdi.

Şimdi gelelim yorumumuza. Hayatımızda bizlerde birçok haksızlıkla karşı karşıya gelmekteyiz, bu haksızlıklar karşısında susmadan, hakkımızı istememiz, bir nevi gözyaşı dökmektir.

Çalışacağız, çabalayacağız, dua edeceğiz ama sonucunu mutlaka Cenab-ı Allah’tan bekleyeceğiz.

Biz yalnız ondan yardım diler, yalnız ondan yardım isteriz, istemeliyiz.

Öğrenci dersine çalışarak gözyaşı dökecek, ustalarımız, doktorlarımız aynı şekilde araştırarak, gayret ederek gözyaşı dökecek. Ne demişti Rabbimiz: “Rahmetim, o ağlamalara bağlıdır. Kul ağadı mı, rahmet denizi kabarır ve dalgalanmaya başlar!

Allah gayretsiz ve sebepsiz de hadiseleri gerçekleştirir ancak o ‘ağlamamızı’ istiyor. Gördüğünüz gibi ağlamak duadır, gayrettir, araştırmadan, okumadır, koşmaktır…

Bir de Allah için, aşk ile dökülen gözyaşı vardır, onun karşılığı da cennettir. Derler ki, böyle gözyaşı döken bir insanı cehennem ateşi yakmazmış.

Başka gözyaşları da vardır, onlara burada girmek istemiyor.

Kalın sağlıcakla.   

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Dobaoğlu Arşivi