SUÇLU AYAĞA KALK

Sağlık alanında akla hayale gelmeyecek kadar teknolojik ve bilimsel gelişmeleri bir bir izlerken başka bir gerçekliği de göz ardı etmememiz  gerekiyor.  Hastaneler modernleşiyor. İlaç endüstrisi olmadık başarılara imza atıyor  . Sağlığa ayrılan bütçe dev rakamlara ulaşmasına rağmen  hastalıklar ve hastaların sayısı füze  hızı ile artıyor. Burada ciddi bir çelişkinin olduğunu kimseye kabul ettiremiyoruz.

Devletimizin sağlık politikasını üretenlerin kulakları sağır olmuş ve gözleri de görmüyor yaşanılan gerçekleri. En son aciller ile ilgili alınan kararlar elbette kağıt üzerinde oldukça hoş ve güzel. Pratikte ise maalesef yeni hastalar türetecek ve milli servetimizden bir miktar daha heba olacak. Hep zarf üzerinden politikalar üretiliyor. Mazrufa yönelik projelerimiz de genellikle güdük kalıyor.

Halbuki, aklı selim galip gelse ve sevk zinciri sistemi aktif hale getirilip  aile hekimliği triajı  ile hastane ve acillerimizin önündeki kalabalık azaltılabilse mesele kendiliğinden hallolacak. Sağlık bakanlığımızın acillerle ilgili çıkardığı son yönetmelik de kısa sürede işlemeyerek çözüm üretelim derken başka bir çözümsüzlükle uğraşmak durumunda kalınacak. Ben yaptım olduğu mantığı bazen meseleyi çözümsüzlüğe doğru sürükler. Tıpkı bakanlığımızın son yıllarda uygulamaya koyduğu sağlık uygulamaları gibi.

Sahada aktif çalışan bir hekim olarak bugüne kadar yazdıklarımın hiçbir tanesini dikkate almayarak bataklık kurutmak yerine oluşan sineklerin eradikasyonu için verilen mücadelede sonuç hep fiyasko olmasına rağmen mevcut iradenin  bu inadında devam etmesini anlamakta doğrusu çok zorlandığımı ifade etmek isterim.

Ama esas vurgulamak istediğim başka bir mesele üzerinde bugün durmak istiyorum.  Obezite yani şişmanlık aşırı kilolu olmak  , inancımız gereği  bize pek yakışmayan bir hastalık bu. Dünyamızda giderek yaygınlaşıyor . Bizde  Amerika’dan sonra ikincilik ünvanına  sahibiz. Acıkmadan sofraya oturmaması ve sofradan doymadan kalkası tavsiyeli bir peygamberin ümmetine yakışmayan bu hastalık nerde ise günümüzün  moda ve  modern hastalıklarının ana sebebi.

Kanserden ülsere, beyin felcinden kalp krizine,  romatizmadan yorgunluğa kireçlenmeden uyku düzensizliğine  bir çok hastalığın altından obezite çıktığı için çare ve çözümde olmadık yollara baş vurur olduk. Son günlerde öne çıkarılan  tedaviler  de bana göre çare ve çözüm olmayacak.

Peki suç kimin veya kimlerin olabilir. Bu sorunun cevabını aynanın karşısına geçerek verebilirsek çok iyi olur. Genellikle suçlu azgınlaşmış nefislerimiz ve doymak bilmeyen heva ve heveslerimiz oluyor. Yapılacak şeylerde aslında zor değil. Yeter ki nefis canavarının pençesinden kurtulmasını bilelim .

Geçenlerde bir hastamla bu şekilde bir başlangıç konuşması yaparak ona bazı tavsiyelerde bulunmuştum. İnanılması zor bir şeyi gerçekleştirerek bir ay bile dolmadan  5-6 kilo vermiş ve kendimi daha zinde hissediyorum diyerek  mutlu ve umutlu olduğunu ifade edip  şahsıma teşekkür etti.

Klasik kitaplarımıza girmiş beslenme piramitleri yaz boz tahtası halini alarak bugün dünden çok farklı besinlerle barışmamızı ve dost bildik bir çok besinle de aramıza mesafe koymamızı salık veriyor. Daha doğrusu dedelerimiz ve büyük dedelerimizin beslenme düzenine doğru bir yönelim var. Kurtuluşumuz bu yönelim olabilir.

Tıp fakültesinde okurken hocalarımızın ketojenik diyet olarak bazı hastalıkların tedavisinde kullanmamızı tavsiye ettikleri diyete doğru gidiyoruz. Aslında bu diyet yüzyıllar önce büyük dedelerimizin diyeti. Buğdayı tamamen doğal şartlarda yetişen siyez veya karabuğday. Yağı tereyağ ve zeytinyağı. Eti  yaşadığı  şartlara ve bölgeye  göre avladığı hayvanlardan ,  sebzesi  meyvesi ise mevsiminde  yaşadığı iklim şartlarına uygun yetişenlerden  ve şekeri de meyvelerden elde edilen pekmez bal ve benzer doğal şekerler. Ölçü de iki öğün . Acıkınca bulduğu kadarını paylaşarak ve doymayacak kadar yemek. Bünyemize uygun bir beslenme için ideal . Bizler her birimiz ve özellikle de kilo sorunu olan kardeşlerim lütfen su içsem yarıyor kolaycılığından vaz geçelim.

Özellikle son yüzyıl gıda teknolojisinde işimizi kolaylaştırıyor gibi güzelliklerle bir çoğumuzun işine gelen bir değişim yaşadı. Ana gıdamız olan buğdayın  verimini 3-5 kat daha artırmak için genetiği ile oynandı .  Yağlarımız dayanıklı hale getirmek için içerisine bir çok kimyasal madde katılarak damarlarımızın içerisinden sağlıklı akışları engellendi. Protein kaynaklarında da aynı sıkıntılar var. Kümes hayvanları 40 günlük bir ömre sahip hale gelmişler. 45 günü geçerse kanserleşip ölüyorlarmış. Diğer protein kaynaklarında da benzer sorunları maalesef her gün izliyor dinliyoruz.

Suçlu ayağa kalk dediğimizde yukarda özetlediğim haltları işleyenler bin bir dereden su getirip ipe un sererek ayağa kalkmayacakları için biz mağdurların aklını başına alıp ağzımızdan girenleri çok iyi tanımamız  gerekiyor.

Hastalarıma sık hatırlattığım bir gerçekliği sizlerle paylaşarak makalemi sonlandırmak istiyorum. Yediklerimiz ilacımız olmaz ve hastalıklara sebep olursa aldığımız ilaçlar ölümümüze sebep teşkil edebilir. Sağlık, sektör haline geldiği günlerden bu günümüze bazı hastalıklarda hayat kurtarıcı olsa da ürküttüğü kurbağalar tuttuğu balıkla karşılaştırıldığında ciddi sorunların olduğu bir alan halini almış durumda. Hastalanmadan sağlığımızın kıymetini iyi bilebilenlere ne mutlu.. Bu günlük de bu kadar. Kalın sağlıcakla.

VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI

Değerli dostum ve dünürüm Mehmet Ali Gökçe beyin babası Zeki Amca hakkın rahmetine kavuşmuştur. Rabbim rahmeti ile muamele etsin ve ailesine ve yakınlarına sabrı cemil nasip eylesin. AMİN

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Dr. Ali Akben Arşivi