Tenkit edenler taklit ediyor

 

Makalemin başlığı ile ilgili öncelikle kendi mesleğimden başlayarak aktarımlarım olacak. Hekimlik mesleğinin ilim ve bilim ile birlikte sanat olduğuna öteden beri inanırım.

Bu gerçeklikten olsa gerek doktorluk diplomamı alıp mesleğime başladığım günlerde bir şeylerin eksik olduğunu fark edip kendimi nasıl tamamlarım derdine düştüğümü dün gibi hatırlıyorum.

Altı yıl boyunca hocalarımdan ve tıp kitaplarından öğrendiklerim ile güzel Türkiye’mizin en doğusunda şirin bir kasabanın tek doktoru olarak hizmet etmeye başladım.

Teorik olarak çok şey bilmenin ve öğrenmenin hatta ilaç ismi ezberlemenin bir anlamı olmadığını her muayene ettiğim hastadan anlayarak kendi tarzımı oluşturmaya başladım.

Hastalarımı iyice dinleyerek etraflıca değerlendirerek ve az ilaç yazarak zararlı olmadan tedavi edebileceğime kanaat getirmem çok uzun sürmedi.

Tıp öğrencisi olduğum ilk yıllarda hocalarım kulağıma bir küpe takmıştı. Önce zararlı olmamalısınız. Evet, bu küpe gerçekten çok önemli ve bayağı işe yaradı o yıllarda.

Çalıştığım kasabada içme suyundan kaynaklı karın ağrılı ishal çok görüyor ve yakın bir merkezdeki genel cerraha yönlendirme yapıyordum. Aylar sonra nerede ise her yolladığım vaka acilen apandisit patlaması (!) nedeni ile ameliyat edilerek kasabaya dönünce bu işte bir gariplik var diyerek, cesaret edip hastaları kendi imkânlarımla kasabamda tedaviyi denemiş ve şifa ile sonuçlarını görünce bir yanlışımı düzeltmiştin.

Aylar yıllar geçti. Yanlışları ne kadar düzeltsem de yeni yanlışlara aday olmaya devam ettim. İki yılı aşkın bir sürede edindiğim tecrübe, her hastanın bir kitap olduğu, tıp kitaplarından hastalıkları okumaktan ziyade hastaları iyi okumanın önemini anladım.

Bakırköy akıl hastanesinde asistan olarak çalışmaya başladım. O yıllarda şimdiki gibi değil iki elin parmakları kadar ilacımız vardı. Tetkik ve tahlil içinde ne MR ne tomografi nede günümüzdeki teknolojik imkanlar vardı.

Hastalarımız ilaçları kullanıyor ancak yeterli olmuyordu. Bu ve benzer durumlarla beraber çare ve çözüm olamamak gibi sonuçlarla karşılaşmam, başka çözümlerde olmalı arayışımın asıl sebebi oldu.

Çin’den gelen bir hekimden akupunkturu öğrendim. Yurt dışından kitaplar getirtip okuyup hastalarıma uygulayıp işe yaradığını da gördükçe mesleğim bana zevk vermeye başladı. Günler ayları aylarda yılları kovalarken doktorluktan hekimliğe doğru yolculuğum o günden bu güne hala devam ediyor.

Akupunkturdan sonra ozon ,proloterapi,  nöralterapi,  kupa, hacamat hipnoz ve en sonda para-psikolojik alanda çare ve çözüm arayışlarım oldu ve çok şükür halende zevk ile devam ediyor.

Hekimler aslında ömür boyu öğrenci olmak durumundalar. Meslektaşlarıma önerim de bu. Kim nerde ne yapıyor merak edip kendi eksikliklerini tamamlamalı.

Yeniden makalemin başlığına döneyim.

Geçmiş yıllarda birçok meslektaşım,  merakıma bağlı arayışlarımı tenkit etmişler ve hatta beni şarlatanlıkla suçlayarak akademik yolculuğumun önüne set çekmişlerdi. Bugün çok şükür bakanlığımız bu tedavi protokollerinin hepsini GETAT şemsiyesi altında birleştirerek hekimlerimizi eğitmeye başladı. Çare ve çözüm yolunda at gözlüklerini çıkartan birçok daha geniş açı ile hastalarına yardımcı olmaya gayret ediyor.

Yıllar önce bu alanda çalışan hekimleri şarlatanlıkla suçlayan birçok meslektaşım bugün GETAT sertrifikalı hekimler olarak hastalarına hizmet ediyor.

Bu alanda çalışan yıllardır çalışan hekimleri tenkit etmek yerine takdir ederek yanlışlarından vaz geçtiler. Bu durum bendenizi ziyadesi ile mutlu ediyor. .

Bu günlük de bu kadar.

Kalın sağlıcakla.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Dr. Ali Akben Arşivi