Zekeriya Çakabey
BEN TELEFON İSTEMEDİM BAYAN
Görgü kuralları anlamına gelen Âdâb-ı muâşeret’in yazılışını adabımuaşeret olarak kabul ediyor Türk Dil Kurumu.
Adabımuaşeret ya da görgü kuralları, toplum içinde kişilerin belli bir sevgi, saygı, hak, hukuk çerçevesinde birbirleriyle olan karşılıklı davranış biçimlerini belirleyen kurallar sistemidir. Bu kuralları belirleyen, geçmişte ve günümüzdeki insanların yaşayış biçimleridir.
Bu kurallar, tüm dünya insanları için geçerli olan ortak kurallar olduğu gibi toplumun özel yapısına istinaden ayrıcalık arz eden kurallar da olabilir. Örneğin sokaklarda dolanarak ya da bir toplu taşıma aracında bira içmek bizim toplumumuzda çok büyük tepkiyle karşılanırken; bir Avrupa’da tramvay içerisinde bira içmek gayet normal karşılanabiliyor.
Bazı milletlerin görgü kuralları, özellikle batı etkisine girdiğimiz dönemlerde Fransız usulü giyimler, konuşmalar ve yemek servisleri çoğu filmlere ve romanlara konu olmuş davranış biçimleridir. Biz Avrupa’dan almamız gerektiği bazı konuları yeterince almazken bazı konuları abartarak komik vakalar şeklinde topluma sokmaya çalışmışız. Tabii ki bazı davranış biçimleri evrenseldir, dünyanın hiçbir yerinde değişmez.
Ancak bu evrensel olan ve hep böyle kalması gereken kuralların pek de sağlıklı işlemediğini görüyoruz. Özellikle günümüzde dünya global bir birlikteliğe doğru giderken bazı ortak kuralların ve ortak olmayanlarında aynı pota içinde eritilmeye çalışıldığını ve kültür emperyalizmiyle kendi öz değerlerinden koparak hiçte hoş olmayan, kabullenemediğimiz ve kabullenmekte zorlandığımız görüntülerinde olduğu bir gerçek.
Ama benim asıl yazmaya ve vurgulamaya çalıştığım farklı bir olay: Düşünün değişimler neredeyse ışık hızından fazla. Bunlara yetişebilmek ve uyabilmek pek de kolay değil. Ancak her türlü değişimi anı anına takip eden ve kendini bu değişime uyduran kişilerin, değişim malzemelerinde en yeniyi ve en modern olanını almak için kendini zorlarken, keşke bunların kullanım kuralları içinde aynı hassasiyeti gösterebilseler.
Beklemek zordur ama ben beklemeden hiç sıkılmam nedense. Çünkü her zaman insanların çantasında mutlaka okuyacakları bir kitap olmalıdır. Böyle bir bekleme zamanında bir buçuk saat gibi bir zamanda; şık giyimli, ayakkabısını elbisesine, şalını elbisesine uyduran, modern bir görüntü vermenin farkındalığıyla hava atmaya çalışan bir insanın tren kompartımanları gibi tüm konuşmalarını arka arkaya sıralarken, uzaktaki insanları mutlu etmeye çalışırken, keşke etrafına da bir baksa! Dört defa okunmak için çantaya geri giren kitabı belki görür de yüzü kızarırdı o zaman.
Bir yolculuk yapıyorsunuz. Mesafe öyle tahammül edilemeyecek kadar uzun değil. Bir buçuk saat sürecek bir yolculuk. Bir delikanlı açıyor telefonunu tam otuz dakika durmadan dolmuştaki on beş kişiye dinletiyor sohbetini. Bir konuşması biter bitmez hemen başka birini çeviriyor. Bir, iki, üç, uzadıkça uzuyor. Otuz dakika sonunda susuyor. Olabilir acil durumlar, zoraki konuşmalar amenna! Böyle durumlarda herkes yardımcı olur. Biz millet olarak yardımlara koşan bir milletiz. Ama geyik muhabbetine de pek hazırlıklı değiliz aslında.
Konuşması kesilince gencin, arkasında oturan orta yaşlı bir bayan telefonunu uzatıyor. Genç bir anlam veremezken bu harekete, “Ben telefon istemedim ki bayan,” dediğinde, “Kusura bakmayın sohbetlerinize o kadar alıştık ki, lütfen bizi mahrum bırakmayın,” diyor.
Her alanda çoğaltabilirsiniz bu örnekleri. Dikkat edin de bir bayan telefonunu uzatmasın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.