Ahmet Doğan İLBEY
İktidar evvelâ insana yatırım yapmalıydı
İktidarın, Türkiye’nin son elli yılının en azami yol, tünel, inşaat, baraj, gölet, iktisadî hamlelerine ve dış güçlerin ekonomik saldırıları karşısında yıkılmamak için elden geleni yaptığına kimse itiraz edemez. Fakat iktidarın temelli bir kültür ve insan politikası oluşturamadığı acı bir gerçek. Uzun uzun düşünülmesi gereken budur.
Kültürde popülizme, yâni kolaycılığa kaçtı. Kültürün sathi tarafıyla uğraşıp popülist bir görüntü verdi. Geçici bir avuntuydu bu… Hedeflediği toplumu ve insan tipini dipten derinden kuşatan, inşa eden bir kültür ve eğitim politikası geliştiremedi ve hayata geçiremedi.
Modern ve seküler usullerle güya İslâm kültürümüzü taşımaya çalıştı. Temelli ve kararlı olmayınca hedef ittihaz ettiği insan ve toplumu kalbinden ve dimağından kuşatamadı. Savruk, samimiyetsiz ve popülizmin kıskacındaki insan böylesine gevşek bir kültür politikası karşısında çabucak dağılır ve dolayısıyla bağlılığını kaybeder.
Türkiye’de maalesef kültürün iktidarından bahsetmek mümkün değil. Tabii ki kültürü modern anlayışla değil, İslâmlaşmış kültür değerlerimizle anlamalıyız. Bunun daha üst mânası hayatımızı bir baştan bir başa maddî ve mânevî olarak kuşatması gereken İslâm medeniyetidir. Bugün Türkiye’de bu mânada kültür ve medeniyet değerlerimizin hâkimiyeti çok cılızdır. Var olanlar folklorik, turistik ve müzelik mahiyette bir değer olarak yanımızda yönümüzde yer alıyor. Fakat hayatımızı, düşüncemizi, ahlâkımızı yönlendirmesi bakımından tesiri son derece çok az. Çünkü modern seküler bir dünya salgın hâlindedir ki, iktidarın gücünü kırmaktadır.
Milletin, üzerinde ittifak ettiği zihnî ve irfanî hâkimiyeti sağlayan bir kültürün iktidarı hem birleştiricidir, hem de millet ve iktidar arasındaki uyum açısından önemlidir. Tarihimiz bunun örnekleriyle dolu. Cumhuriyet Batılılaşmasında bu uyum yok oldu. Dayatılan kültürel iktidar aynı zamanda seküler devletin siyasî iktidarıydı.
Seküler rejimin kültürel hâkimiyeti kırılamadığı için, niyet hâlis de olsa günümüzdeki siyasî iktidarla Müslüman millet kültürünün tam bir mutabakat içinde olduğunu söylemek zor. Tarihimizdeki gibi ideal bir siyasî ve kültürel iktidar uyumu henüz sağlanmış değil.
KÜLTÜREL İKTİDARI SİYASÎ İKTİDARIN ÖNÜNE GEÇİRMEK
İktidar kültür ve ideal insan tipimizin oluşmasına bu mânada yeteri kadar yatırım yaptı diyemeyiz. İyi niyetine rağmen milleti toparlayıcı kültürel iktidarı siyasî iktidarın önüne geçiremedi.
Siyasi olarak iktidar olmak başka bir şeydir. Sosyal ve kültürel iktidar ise başka bir şeydir. İktidarın ömrünü uzatan ve dayanıklı kılan ikincidir aslında. Doksan yıllık bir zamana göre söylersek, milletle en uyumlu bir dil ve hissî bağlar kuran iktidarın kültürel iktidarı oluşturmaktaki ihmalleri ve tâli bir mesele olarak görülmesi bugüne önüne acı bir fatura olarak çıkmıştır.
Genç insan kitlesinin kalbinden ve dimağında tutacak temeli bir sosyal, fikrî ve kültürel politika oluşturulamadığı içindir ki genç kitle mukaddesatçı ve muhafazakâr iktidarın yakın siyasî tarihimizdeki vesayetçi iktidarlar içindeki varlığını “önemsemiyor ve kavrayamıyor. Bu, mukaddesatçı ve muhafazakâr iktidarlar için tehlikeli bir vaziyettir. Yeni nesil bu istikamette ciddi bir kültür, eğitim ve insan tipi politikasıyla kuşatılamazsa her yere savrulabilir. İktidarın kültürel iktidarı oluşturamayışını bu noktalarda aramak lâzım.
Bu gün belli nisbette varlığı hissedilen muhafazakâr-dindar kültürel iktidarın muhtevası da, kalitesi de elbette tartışılır. Milletin târifini bile çoğunun bilmediği câhil siyasîlerin ve aydınların cirit attığı bir vasatta hakiki mânasıyla kültürel iktidar oluşmaz. sağlamaz. Kültürel iktidar, millet irfanını bilen ve onu ihya edecek gerçek (şimdilerde organik diyorlar) mütefekkirlerin, ediplerin, sanatçıların işidir ve onların hâkimiyetiyle sağlanabilir.
Millî Eğitim ders kitaplarında bin yıllık İslâmlaşmış dimağ ve zihnimize hitap eden üç beş okuma parçası ve yazar dışında, Atatürkçü modernleşmeye dayalı edebiyat ve düşünce son sürat devam ediyor. Okullarda cinsiyet eşitliği projelerinin uygulanmaya konulması düşüncesi dahi korkunç bir şey.
Üniversitelerin sayısı katlanıyor fakat içi boş… Millî muhtevadan yoksun olduğu gibi, talebelerin ve öğretmenlerin çoğunluğu arzu edilen millî mefahir vasfını haiz bir seviyede değil.
Bize ait Kültür Bakanlığı hâlâ yok… Opera, bale, Truva konserleriyle iştigal eden sözde kültür bakanlığı bu milletin irfanını temsil etmiyor. Sanki sömürge kültürünü taşıyan bir kurum.
Türkiye’de, sırtını on bir asırlık Müslüman Türk irfanına ve İslâm medeniyetine dayamış bir millî eğitim ve kültür bakanlığından bahsetmek zekâmıza ve aklımıza hakarettir.
YOL, TÜNEL, BARAJ TAMAM; KÜLTÜR VE İNSAN YATIRIM EKSİK
Bu hâliyle Türkiye’de yol, su, elektrik dışında çok şey değişmemiştir. Ahlâksızlık ve lümpenlik alabildiğine gidiyor. Câmiler ve başörtüsü serbest. Fakat iktidarın söylemi ve vaad ettiği Müslümanca ve hakça bir düzen hayatın bütün cephesine hâkim kılınamamıştır. Özellikle lise ve üniversite de dâhil gençlik kitlesinde yozlaşma son sürat…
Bütün olumsuzlukların müsebbibi elbette iktidar değildir. Her ahlâksızlık ve yozlaşma bu iktidar döneminde başlamıştır diyemeyiz. En az yüzelli yıldır sürüp gelen, Kemalist Cumhuriyet iktidarlarıyla da kökleştirilen olumsuzlukların üstesinden gelmek kolay olmasa gerek.
Milletçe desteklenen iktidarın kendisinden beklenen sosyal, ahlâk, kültür, eğitim ve gençlik mevzularında radikal kararlar alamadığı bir gerçek… “Eski Türkiye” nin sosyal ve kültürel yozlaşma kaynaklarını kurutamamıştır. Eğitime, aileye, gençliğe zarar veren ve dünyanın her yerinde görüldüğü üzere yozlaşmayı, suç işlemeyi artıran liberal, hürriyetçi anlayış ve hayata müdahalede zayıf kaldığı da bir gerçek…
“Küresel” modern- kapitalizmin karşısında ayakta durmanın zorluğu bilinse de, dayanıklı olmak için radikal kararlar gerekli… Fazla demokrasi ve Avrupa Birliği kriterleri bu toplumu yozlaştıran en önemli saiktir. İktidar yanlış olan her şeye müdahale etmelidir.
Yozlaşmanın merkezi olan televizyon dizilerine, üniversitelere ve ahlaksızlığı iş edinen her müesseseye, derneklere, faaliyetlere ve her yanlışa kanun gücüyle engel olmalıdır. Bunlar yapılmadığı müddetçe yozlaşmayı önlemek mümkün değil.
Hülâsa ifadeyle Cumhuriyet Batılılaşmasının hedef tayin ettiği Avrupa modernleşmesinin neticesi olarak Türkiye’de toplum ve devlet düzeninin sekülerleşmesi mukaddesatçı-muhafazakâr iktidara rağmen ilerlemeye devam ediyor. İktidar, ilkelerinde (o ilkeler Müslüman Türkiye’nin dâvası ve dirilişi ise şayet) kararlı ve radikal olmalı…
“DİNİN YARISI”
Ali Yurtgezen hocanın, Semerkand Dergisi Mart 2019 sayısında
“Dinin Yarısı” başlıklı yazısı günümüzün iflah olmaz meselelerine temas ediyor. “Cahiliye asabiyesini sorumluluk zannetmek”, “Adaleti ikâmenin ön şartı”, “İnsaf nazarıyla bakmayınca” ara başlıklarıyla, kirlenmiş ve istikâmeti bozulmuş zihniyetlere işaret ediyor. Mutlaka okunması gerek bir yazı…
Aynı dergide T. Ziya Ergunel müstearıyla yazdığı “Hak şerleri hayr eyler” başlıklı şerh yazısı, modern-kapitalizmin insanları ümitsizliğe ve çaresizliğe sürüklediği ve iman sarsılmasına yola açtığı bu zamanda kalp ve dimağa mânevî güç veren bir yazı… 18 Asrın büyük âlim ve velilerinden Erzurumlu İbrahim Hakk’ı hazretlerinin “Hak şerleri hayr eyler” ilahisinin şerhi bu: “Hak şerleri hayreyler / Zannetme ki gayreyler / Ârif ânı seyreyler / Mevlâ görelim n’yler / N’eylerse güzel eyler…”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.