Jeolojik Zamanlarda Elbistan

Jeolojik Zamanlarda Elbistan
“TARİH, sadece geçmişi anlatan bir bilim dalı değildir aynı zamanda tarih bilimi bugünü anlayabilmenin anahtarıdır. Hem bugünü anlamak hem de gelecek ile bağlantı kurmak, tarih öğretimi ile mümkündür.

Günümüzde, dünyada ve Türkiye de meydana gelen pek çok meselenin temeli tarihin derin geçmişine dayanmaktadır. Tarihi bilen ve tarih şuuru kazanmış nesiller, önemli meselelere karşı sağlıklı çözümler üretebilirler."

 COĞRAFYA TARİHİN SAHNESİ

 Geçmişimiz bize geleceğimizi gösterir.

 Tarihsel olaylar, coğrafyanın oluşturduğu sahnede geçer. Bu nedenle bir ülkenin tarihi, o ülkenin coğrafi konumundan etkilenir. Tarihi, bir tiyatro oyunu gibi kabul edersek, coğrafya bunun oynadığı sahnedir.  Bir tiyatro sahnesinin boyutları, ışık ve ses düzeni, oyunu nasıl olumlu ya da olumsuz biçimde etkilerse, coğrafya da tarihsel olayların akışını o derece etkiler. Tarih biliminin cevabını aradığı başlıca sorulardan ikisi, gazetecilikte ki gibi “nerede” “ne zaman” dır. Bunlardan birincisi hep bir coğrafya ya bağlıdır ve coğrafya engebeleri, denizleri, akarsuları ile ülkeyle diğer bölgeler arasında ya kolay bir ulaşım sağlar ya da tersine onu engeller.

 

6 Şubat 2023 Maraş Pazarcık saat 04.17 de 7,7 büyüklüğü ve 11 şiddetinde ve daha sonra aynı gün saat 13,24 de Elbistan merkezinde 7,6 büyüklüğü ve 10 şiddetinde meydana gelen depremlerle Maraş ve Elbistan şehirleri harabeye dönmüştür. Bunun sonucu büyük bir nüfus haklı olarak şehirleri terk etmiştir. Belki dönerler belki de dönmezler. Onunda zaman gösterecektir.

Bende Elbistan’ın jeolojik zamanda ki konumunu anlatacağım. Çünkü bu kadar kadim olan ELBİSTAN şehrinin hafızasının coğrafyadan silinmemesi için hatırlamamız gerektiğine inanıyorum. Elbistan tarihini, fırsat oluştukça yeni kuşağa öğretmek, eski kuşağada hatırlatmamızın gerektiğini kabul ediyorum. Geçmiş olmazsa hafıza olmaz. Hafızası olmayan insan ne ise, mazisi olmayan şehirde odur.

Elbistan'da tarih öncesinin izleri sürüldüğünde; Paleolitik Dönemin’in sonrasında Neolitik Dönem' de de insanoğlu varlığını sürdürmüştür. Bulunan çanak, çömlek gibi buluntular arkeologları Kalkolitik Dönem 'e de ulaştırmıştır. Ayrıca Prof. Dr. Kılıç Kökten tarafından 1958–1959 tarihlerinde, yapılan arkeolojik kazılar neticesinde Afşin’in Tanır kasabasının yakınlarındaki Yassıhöyük, Bozhöyük ve Maltepe höyüklerinin üzerlerinden toplanan buluntular, höyüklerde yaklaşık M.Ö. 4000 ilk günlerinden başlayarak yerleşildiğini ortaya koymaktadır. Bütün bunlara rağmen buralarda da yaygın arkeolojik kazılar yapılamamıştır. KAHRAMANMARAŞ ve ELBİSTAN yörelerinde az da olsa yapılan kazıların sonucunda elde edilen bulgular neticesinde bölgenin Paleolitik (Paleozoik- Birinci Zaman) Dönem, Neolitik (Neozoik Dördüncü Zaman) Dönem, Kalkolitik Dönem ve İlk Tunç Çağ’da uygarlıklar sürdüğünü ortaya koymaktadır.

JEOLOJİK ZAMANLAR

Yukarıdaki bilgileri iyi kavrayabilmek için Jeolojik Zamanları tanıyalım: Yer kabuğunun oluşumunu ve geçirdiği değişikleri evre evre belirleyen zaman bölümleri. Her bölüm milyon yıllar ile açıklanır. Hayvanların yeryüzünde belirlendiği tarihten bu yana dört bölüme PALEOZOİK (BİRİNCİ ZAMAN), MEZOZOİK (İKİNCİ ZAMAN), SENOZOİK (ÜÇÜNCÜ ZAMAN), NEOZOİK (DÖRDÜNCÜ ZAMAN) ayrılır. Bu zamanlar kendi içlerinde de bölümlere ayrılırlar.

Dünyanın yaşı 4,5 milyar yıl olarak hesaplanmaktadır.

İlk kabuk oluşumu 1,5 milyar yıl sürmüş ve ilk canlılar olan su yosunları 3 milyar yıl kadar önce ortaya çıkmış, hayvanların ortaya çıkması için ise daha milyonlarca yıl gerekmiştir.

 Hayvanların ortaya çıkmasından sürüngenlerin en çok olduğu zamana kadar geçen süre 300 milyon yıl kadardır ve Birinci Zaman adını alır (Paleozoik eski hayvan çağı da denir). Balıklar, ilk kara hayvanları, kurbağalar, ormanlar ve sürüngenler bu zamanda belirmiştir. Memeli hayvanlarla, kapalı- tohum bitkilerin ortaya çıktığı geliştiği İkinci Zaman (Mezozoik) gelir. Bu zaman yaklaşık 130 milyon sürmüştür.

 Üçüncü Zaman (Senozoik) 70 milyon yıl sürmüştür.

 Dördüncü Zaman (Neozoik) insanın ortaya çıkması ile başlamış olup (bir milyon yıl önce) halen sürmektedir.  

TETİS OKYANUSU (TETİS DENİZİ): Paleozik (Birinci Zaman), Mezozoik (İkinci Zaman), Erken Tersiyer süresince GONDVANA ve LAURASİA arasında batı-doğu yönünde uzanan eski okyanustur.

TETİS Okyanusundan geriye günümüzde Akdeniz, kuzeydeki PARATETİS kolundan ise Karadeniz, Aral Denizi ve Hazar Denizi kalmıştır.

 

 

Image

225 milyon yıl önce dünya üzerinde tek bir kıta (PANGEA) ve onu çevreleyen dev bir okyanus (PANTALASSA) bulunuyordu. 200 milyon önce TRİAS DEVRİNDE Pangea Süper Kıtası parçalanarak kuzeyde ve güneyde büyük iki kıtaya bölündü. Kuzeyde LAVRASYA adıyla, günümüzdeki Kuzey Amerika ve Avrasya'nın bulunduğu SUPER KITA bulunuyordu.

 Güneyde GONDVANA adıyla günümüzdeki, G. Amerika, Afrika, Antarktika ve Okyanusya kıtaları bir arada bulunmaktaydı. Gondvana ve Lavrasya kıtaları arasında TETİS OKYANUSU bulunuyordu.

Permiyenden sonra Lavrasya ve Gondvana kıtaları doğu yönünde genişleyerek açılıp TETİS OKYANUSUNU oluşturmuştur. Tetis'in Permiyende açılıp, Trias sonunda kapanan bölümüne PALEOTETİS adı verilmiştir. Trias'dan sonra açılıp kapanan bölümüne NEOTETİS denilir. Tersiyerde Neotetis'in tamamen kapanmasıyla GONDVANA ve LAVRASYA kıtaları çarpışmış,  Alpin Orojenezine ait Alp- Himalaya dağ sistemi oluşmuştur. 

KRETASE DÖNEMİNDE doğuda daha geniş olan TETİS batıya doğru daralmıştır. Atlas okyanusunun yayılması ile kuzeye doğru kayan Afrika kıtası doğudan Tetis Okyanusunun kapanmasına yol açmıştır. Levha hareketleri sonucu Afrika, Arap ve Hindistan Levhasının kuzeye hareketi ile eskiden Tetis'in tabanı olan alanlar Alp-Himalaya dağ kuşağını meydana getirmişlerdir.

 

PALEOCOĞRAFYASI’NDA TÜRKİYE’NİN VE ELBİSTAN’IN YERİ

 

Image

Türkiye, kuzeyde yaşlı Avrasya (Avrupa-Asya) ile güneyde yaşlı Afrika-Arabistan kıtaları arasında gelişmiş genç bir ülke. Ülkemiz, bu eski kıtalar arasında yer almış olan TETİS DENİZİ’nin, Afrika – Arabistan kıtasının kuzeye hareketi sonucunda sıkıştırılarak deniz altındaki tabakalarının yükselmesi (dağ oluşumu) sonucunda oluştu… Bu nedenle, Türkiye için ”TETİS’İN ÇOCUĞU” demek yanlış olmaz. Türkiye, büyümesi devam eden, kemikleri halen gelişen bir delikanlı olarak tarif edilebilir. Önce gezeğenimizdeki denizlerin, dağların, akarsuların, iklimlerin ve ekosistemlerin sürekli değişim içerisinde olduğunu belirtelim.

Dünya’nın günümüzdeki atlasına baktığımızda gördüğümüz denizler, karalar ve üzerindeki yer şekilleri, bu sürekli değişim sonucunda oluştular ve ileriki binli, milyon yıllarda bu şekilde kalmayacak, yine değişecekler. İleriki yıllarda yine bir takım denizler, karaya ve bir takım karalarda denizlere dönüşecektir. Bu duruma göre  değişim kesintisiz devam ediyor. 

Elbistan Ovası 1.800.000 Yıl Önce TETİS Denizi’nin Artılı olan Anadolu Coğrafyasında Daha Önce Göl Tabanı idi.  

 Bu bilgiler ışığında Türkiye’nin PİLYOSEN DEVRİNE ait PALEOCOĞRAFYA HARİTASINI  (5,4 –1,8 milyon yıl arası) incelediğimizde Elbistan şu şekilde:  Günümüzden 5,4 -1,8 milyon yıl önceki zaman aralığında Tetis Denizi’nin büyük bir bölümü karalaştı, dünya ölçeğinde küresel soğumaya  bağlı olarak deniz seviyesi düştü, karalar Anadolu’da kendini büyük bir alanda göstermeye başladı.

Bu dönemin sonlarında ELBİSTAN OVASI, GENİŞ GÖL VE SULAKLAR HALİNDEYDİ. Bu sulak alanda büyük bir ekonomik değere sahip linyit yatakları oluştu. Yapılan araştırmalar sonucunda Elbistan havzasının 5,5 milyar tondan fazla bir linyit potansiyeline sahip olduğu tespit edilmiştir ve üzerinde Türkiye’nin en büyük termik santraller zinciri oluşturularak, ülkemizin enerjisine katkısı sağlanmıştır. 

 

ADNAN GÜLLÜ

Tarih Araştırmacısı

 

 Faydalanılan Kaynaklar

 Bir Kentin Hafızası Göçer yayınları 2016

 Bilim ve Teknik Dergisi 2006 

Tarih- Yazılı Tarih Öncesi

Yurt Ansiklopedisi

Türkiye Jeolojisi. itu.edu.tr. 2 Nisan 2015 tarihinde kaynağından 

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.