M.Fatih ERDOĞAN

M.Fatih ERDOĞAN

Küçük Simitçi

Öğrenciler defter ve kitaplarını çantalarına koydular. Zil çalar çalmaz, eve gitmek için hazırlanıyorlardı. Yalnız, küçük Fatih hiçbir hazırlık yapmamıştı. Tüm eşyaları hala sırasında duruyordu. Zil çaldı. Sınıftaki öğrencilerin hepsi kapıya koşuştular. Küçük Fatih yerinden bile kalkmamıştı. Ağır ağır eşyasını topluyor bir yandan da göz ucuyla öğretmenine bakıyordu. Bir gariplik olduğunu hisseden öğretmen Fatih’e seslendi;
— Hayrola Fatih, sen eve gitmeyecek misin?
— Gideceğim ama önce sizinle konuşmak istiyordum öğretmenim.
— Konuşalım Fatih, ne söyleyeceksin bakalım?
— Ahmet arkadaşımız var ya öğretmenim…
— Evet, ne olmuş Ahmet'e?
— Durumları pekiyi değil galiba öğretmenim. Uzun zamandır beslenme çantasında hiç yiyecek bulunmuyor.
— Eee, ne olmuş yani.
— Ona yardım etmek istiyorum öğretmenim. Ama benim yardım ettiğimi öğrenirse çok üzülür. Günde bir simit parası biriktirip her hafta size versem, Ahmet arkadaşıma verir misiniz?
Herhangi bir cevap beklemeden cebinden bir avuç bozuk para çıkarıp öğretmenin masasının üzerine koydu. Öğretmen şaşırmıştı, bir süre masanın üzerindeki bozuk paraya bakıp kaldı. Bildiği kadarıyla Fatih’in ailesinin durumu da pekiyi değildi. Bu çalışkan ve sevimli öğrencisi, ne kadar da iyi niyetli ve düşünceliydi. Zengin bir ailenin çocuğu değildi. Buna rağmen arkadaşı Ahmet’e yardım etmek istiyordu. Üstelik yardım ettiğinin bilinmesini de istemiyordu.
Öğretmen; ‘dur bakalım Fatih’ dedi. Bildiğim kadarıyla sizin de maddî durumunuz pekiyi değil. Yanlış mı biliyorum?
— Doğru biliyorsunuz öğretmenim. Babam gündelikçi. Çoğu zaman iş bulamıyor. Ama ben de çalışıyor, para kazanıyorum.
— Sende mi çalışıyorsun?

  • Evet, simit satıyorum öğretmenim.
    Öğretmen yine düşüncelere daldı gitti. Saflığın ve temizliğin bu kadarına ne demeliydi. Gözleri dolmuştu. Fatihe hissettirmemek için arkasındaki dolaptan bir şey arar gibi yaptı. Bu yardım fikrinin gerçekleşmesi oldukça zordu. Çocuğu, bu fikrinden mutlaka vazgeçirmeliydi. Bunu yaparken, sevimli öğrencisini de kırmamalıydı. Onunla biraz daha konuşursam, belki bir yolunu bulurum diye düşünen öğretmen tekrar Fatih’e döndü.
    — Fatih, büyüyünce ne olmak istiyorsun.
    — Çok zengin bir işadamı öğretmenim…
    — Niçin çok zengin bir işadamı olmak istiyorsun?
    — İnsanlara daha çok yardım etmek için öğretmenim.
    — Güzel, dedi Öğretmen. Bak simdi Fatih, Ahmet'in ailesinin durumu pekiyi değil, bu doğru. Ama sizinki de bundan pek farklı değil. İstersen acele etme. Çok zengin olduğun zaman diğer insanlarla birlikte Ahmet’e de yardım edersin. Olmaz mı?
    — Olmaz öğretmenim, bu yardımı şimdi yapmalıyım.
    — Anlamadım, neden olmazmış bakalım?
    — Üç sebepten dolayı olmaz öğretmenim.
    Birincisi; İyilik ettiğim zaman Allah, beni insanlara sevimli gösteriyor. İnsanlar da bundan etkileniyor, daha çok simit alıyorlar. Bu sayede gün boyu çalışanlardan bile fazla simit satıyorum. Hele mahallede Hasan Amca var, her gün iki simit alıp güvercinlere veriyor.
    İkincisi; Siz hep söylüyorsunuz ya öğretmenim: 'Ağaç yas iken eğilir' diyorsunuz ya, işte bu yüzden şimdiden iyilik yapmayı öğrenmeliyim. Yoksa büyüdüğüm zaman hiç iyilik yapamayabilirim.
  • Üçüncüsü ise bence daha da önemli öğretmenim: Babam; ‘zamanında yatırım yapmayanlar büyük işadamı olamazlar’ diyor. Ben çok büyük bir iş adamı olmak istiyorum. Bu yüzden bu yardımı şimdi yapmalıyım öğretmenim. Öğretmen, karsısında büyük biri varmış gibi dinliyordu:

— Fatih, bu sonuncusunu pekiyi anlayamadım, dedi öğretmen.
— Açıklayayım öğretmenim; şimdi, çok zengin olmadığım için, ancak günde bir simit parası kadar yardım edebiliyorum. Bundan fazlasını veremem. Siz demiştiniz ki ‘Allah, Cennet'i gücü kadar iyilik edene’ veriyor. Şimdi gücüm bu olduğuna göre, Cennet'in fiyatı birkaç simit parası kadardır değil mi öğretmenim? Eğer zengin olmadan ölürsem birkaç simit parasıyla Cennet'e girebilirim. Bundan daha karlı bir yatırım olur mu öğretmenim?
Öğretmen'in gözleri dolmuştu. Başını 'Evet' anlamında sallarken bir yandan da Fatihin başını okşuyordu. Hiçbir para ona bu kadar kıymetli gelmemişti. Sanki elinde dünyanın en kıymetli incilerini, yakutlarını, elmaslarını tutuyordu. Hatta bu paralar onlardan bile kıymetliydi. Bu bozuk simit paraları, Cenneti satın alabilecek paralardı.

Fatih, gerçekten kazançlıydı…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M.Fatih ERDOĞAN Arşivi