Nazımdan çok nesre
Duygudan çok fikre
Resimden çok musikiye
Nicelikten çok niteliğe
Toplumdan çok bireye
Maziden çok atiye
Esaretten çok hürriyete
Eşitlikten çok adalete
Sözden çok yazıya
Şekilden çok muhtevaya
Gelenekten çok reforma
Cevaptan çok soruya
İnançtan çok düşünceye
Sığlıktan çok derinliğe
Sayılardan çok harflere
Durmaktan çok yürümeye
Gündüzden çok geceye
Duymaktan çok görmeye
Dokunmaktan çok hissetmeye
Vuslattan çok gurbete
Aydınlıktan çok karanlığa
Görmekten çok bakmaya
İşitmekten çok anlamaya
Yakınlıktan çok uzaklığa
Saygıdan çok saygınlığa
Kalabalıklardan çok yalnızlığa
Anlaşılmaktan çok anlamaya
Benzerlikten çok farklılıklara
Konuşmaktan çok dinlemeye
Bilmekten çok öğrenmeye
Kurgudan çok gerçeğe
Muğlaklıktan çok netliğe
Berikinden çok ötekine
Neşeden çok hüzne
Şanstan çok emeğe
Çoğuldan çok tekile
Yakınım...
Şairin dediği gibi;
“Kül rengi elbisesinin içinden sahte bir peygamber yalandan da olsa elini uzatmadı bana.
Davet etmedi beni cemaatine.
Yoldan çıkmış melekler bile kucak açmadı.
Yılanlar dâhi aforoz ederdi sürülerinden.
Kulsuz bir tanrı kadar yalnız ve bir başıma kalırdım…
“Kulsuz bir Tanrı kadar yalnız ve bir başına...”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.