Abdulbaki GÜNIŞIĞI
Mezar Taşım Büyük Olsun
Bu yazıyı yazmamın en büyük sebebi, artık ümitsizliğe düşmüş olmamdır. Maddi imkansızlıklar içinde olmamama rağmen, hayalini kurduğum büyük dünyamı görmek ve gerçekleştirmek için imkanlarımın yetmeyeceğini anlamış olmam, beni bunu yazmaya ikna eden en amil büyük olmuştur. 1970 li yıllarda Tercüman gazetesinde yazı yazan şeyhül muharrirun ünvanlı merhum Ahmet Kabaklı veya Ergün Göze beylerden birisinin yazmış olduğu bir yazıda, balkanlardan yurda göçen bir kişinin mezar taşında hayatta iken çekmiş olduğu acıları nasıl yaşadığının resmi vardı sanki. Adı Mehmet beg olan bu merhumun vasiyeti üzerine evlatları onun mezar taşına, Urustan (rustan) intikam alamadan ölen Mehmet efendi burada yatar diye yazmışlardır. Yazıya dikkat ediniz. Urustan intikam almadan değil, alamadan ölen Mehmet efendi. Rahmetli nasıl bir hayat ve bu hayatta da nasıl bir acı yaşamış ki, bu acının sebebi olan Ruslara duyduğu büyük bir kin ile ömrünün sonuna kadar da bu acıyı onlara yaşatma isteğini canlı tutmuş, fakat bir gün olup ta kendisine ve aziz Türk milletine unutulmaz acılar yaşatan Ruslardan intikamını almak nasıp olmamış . Bu adamın bu halini gören ve hisseden evlatları bunu mezar taşında paylaşmış ve tarihe not düşmüşlerdir. İşte bu urus tan intikam alamadan ölen Mehmet efendi ile benzerliğim de burada başlıyor. Benim yapmak isteyipte yapamadığım her şeyi evlatlarımın mezar taşıma yazmalarını istemem işte bu yüzdendir. Bir gün olurda bu hayallerimi gerçekleştiremeden emr-i hak vaki olur ve canı emanete veren emanetini alır ise bende gözlerim açık giderim bu dünyadan. Velev ki böyle bir netice hasıl olur ise işte yapamadığım ve hayatım boyunca yapmak istediklerimin tamamını buraya yazıyor ve vasiyet ediyorum ki büyük bir mezar taşım olsun ve bunların tamamı buraya yazılsın. Acaba bu kadar büyük bir mezar taşım olur mu?
Nerede ise on yıldır Hacca gitmek isteğim var ve şimdi sıramı bekliyorum. Bu isteğimi gerçekleştiremez isem ilk önce bunun yazılmasını isterim. Şimdi dinimin emr ettiği ve yapmam gereken vazifelerimin bitiminde yapmak isteyip te yapamadıklarımı buraya yazıyorum ve bunlardan da yapamadıklarımın mezar taşıma yazılmasını istiyorum. Beni Müslüman bir milletin içinde yaratan Rabbime binlerce şükür olsun ki ilk önce Hacer-ül esvedi öpemeden, ravza-i Mutaharrayı gözyaşları ile sulayamadan, Allah (c.c) ın habibi Muhammed Mustafanın (sav) bastığı yerlere yüzünü süremeden, Sahabe-i Kiram efendilerimizin kabirlerinde fatiha okuyamadan, İlmin Kapısı Hz.Ali ve ehl-i beytin huzurunda bizi afv et ya emirel Müminin diyemeden, Kafkas kartalı büyük mücahid , gazi Şeyh Şamil Hz.lerinin huzurunda vatanın selamette diyemeden, doğu Türkistan’dan, anayurtları bildikleri Türkiye’ye muhaceret ile gelip, vatandaşlığa kabul edilmedikleri için Medine ye gelip yerleşen ve burada hakkın rahmetine kavuşan kardaşlarımın mezarlarında onlara bir fatiha okuyup ruhlarından bir özür dileyemeden, Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber efendimizin aziz ruhları rahatsız olmasın diye demiryolu yapan işçilerin kullandıkları balyozlara keçe sardıran hanımız merhum Abdulhamid Hana ve evladına yaptığımız ihanetin afvını isteyemeden, Harameyni bize emanet eden atalarımızın emanetine sahip olamayıp onların aziz hatıralarını yerle bir eden vehhabi ve bedevi zihniyete teslim edişimizden ötürü özür dileyemeden, Harameyn kafir çizmeleri ile kirlenmesin diye şehit olan ve kabirlerinin yeri bile belli olmayan atalarımızı uzaktan dahi olsa hatırlayıp fatiha okuyamadan, ehli İslam’ın yurtlarını İngilizler ile birlik olup İslam kanı ile sulayan bedevi zihniyeti yerle bir edemeden, Arap coğrafyasında boynu bükük, baas zihniyetine ve zulmüne terk ettiğimiz kardaşlarımızın gönlünü alamadan, Kerkük te canımız ile can olan, kanımız ile kan olan Türkmen kardaşlarımızın yaralarını saramadan, Gökböri devletinin kurucusu, dedemiz Muzaferrüddin Bozkurt beyimizin bize emaneti Erbil i görüp Türkmen gardaşlarımla kucaklaşamadan, Bayır bucakta, Halep’te, ve güneyimizde kan içinde yaşayan Türkmen ve kıpçak kardaşlarımıza yardım etmeyen devletimizi yönetenlerin hakkından gelemeden, Suriye diye başkalarının isimlendirdiği oğuz ve kıpçak yurdunda garip bıraktığımız atamız, ceddimiz Süleyman şahımızın mezar taşını öpüp bir fatiha okuyamadan, kayı boyunun Karakeçili oymağının ulu hanı Ertuğrul gazinin Urfa’da yetim kalan torunlarından otuz yıllık muhtar Müslüm Yüksel ağabeyimin son bir defa elini öpüp sesini duyamadan, Acarada bizi ne zaman yanınıza alacaksınız diyen Batum ilimizin sesini duymayanların kulaklarını çekemeden, Kırımda neredesin kavim kardaş diyenlerin iniltisine derman olamadan, Bahçesaray’da gözyaşı çeşmesinden gözyaşları içinde bir damla su içemeden, büyük şehit siyünbike hatunun kabrinde bir fatiha okuyamadan, Gaspıralı ismaile begime, bizi afv et kıymetli atam, sözlerini dinlemedik diyemeden, Ecdad ne zaman sefere çıksa ordusunun üçte biri ile daim düşmanımız olan ve islam içinde fitne den başka cihat nedir bilmeyen iranı, aziz ordumuzu arkadan vurmasın diye tutan, diğer üçte biri ile de ansızın moskof kafiri ordumuzu sırtımızdan vurmasın diye moskova önlerinde nöbet bekleyen, üçte biri ilede büyük odumuzun süvari gücü olan kırım hanlarının ve yiğit erlerinin ruhlarına fatiha gönderemeden, doğu Türkistan’da devlet kuran ve Ruslara, Çinlilere ve Moğol aptallarına karşı yıllarca devletini muhafaza eden, Parislere kadar gelip başlarına asena boyundan bir han olsun diye Abdulmecid hanın torununu çağıran ve devletleri uğrunda Amerika’da şehit edilen Abdulmecid hanın torununa, Doğu Türkistan devletinin kurucusu mübarek şehit ve gazilere birer fatiha gönderemeden, Okullarda ve ders kitaplarında doğu Türkistan meselesini Türkiyeli kardaşlarına anlatamamaktan ve anlaşılamamaktan üzülen ve bu uğurda gözlerini kaybeden İsa Yusuf Alptekin begi, Büyük şehitler islambay Osman Baturu , Halife altayı, Hacı Hoca niyazı, ve Türkiye ye göçleri sırasında içtiğimiz suyun kıymetini öğrenmemiz için büyük birer örnek olan ve Himalayalarda dörtbin metrede eşkıya, hint ve çin askerinin takibinden kurtulmak için yola devam eden büyüklerimizin yakalandıkları ıs ıs hastalığının tek çaresi olan insan idrarı içmelerini ve bu kandaşlarımızı uçakla Türkiye gönderen Pakistanlı kardaşlarımıza teşekkür etmeyen ve bu kardaşlarımızı at vagonları ile ankaraya getiren basiretsiz devlet adamlarımızı lanetleyemeden, Yurt dışında mahzun ve boynu bükük bıraktığımız milyonlarca Türkün ve bütün islam aleminin her ferdinin, hangi milletten olurlar ise olsunlar vatanlarının ortak ve aynı olduğunu, her boynu bükülenin Türkiye yi vatan bilip gelmesi ve ağırlanmasının birer dini vecibe olduğunu öğretemediğimiz yöneticilerimize derdini anlatamadan, Nahcivan denen yerin neresi olduğunu, Azerbaycanın parça parça olup her bir parçasının yüreklerimizi dağladığını, Azerbaycan denen ismin bir devlet değil bir yer ismi olduğunu, Azerbaycanın Dağıstan da derbent ten başlayıp, iran körfezinde mendelide bittiğini, diyarbekir ilimiz dahil bütün doğu ve güneydoğumuzun içinde olduğu coğrafyanın Azerbaycan olduğunu ve oğuz yurdu olduğunu anlatamadan, Bütün Kafkasya’nın, adıge boylarının, abaza boylarının, gürcü boylarının, avarların, çeçenlerin kıpçak akrabalarımız olduğunu anlatamadan, deşt-i Kıpçakta at koşturamadan, at üstünde yatıp, namaz kılamadan, büyük Türk boyu Bulgar atlılarına dahil olup moskofu tepeleyen atalarımızın at koşturduğu bozkırlarda dolaşamadan, Tataristan Türklerinin Müslüman Bulgarlar olduğunu, bu günkü Bulgaristan’ın ceddimizin ihmali ile Hristiyan olduğunu ve kendi kardaşlarına düşmanlık yaptığını dosta düşmana anlatamadan, Macarların Hun Türkleri olduğunu, Hunların Göktürkler olduğunu, Dağıstan’ın eski batı Hunları devletinin ahfadı olduğunu, Macarlar ile kabarların, avarlar ile Hazarların, Bulgarlar ile Hangarların, tatarlar ile Başkurtların, Uygarlar ile Salgurların, imirler ile kimmerlerin kardaş olduğunu ve kıpçak akrabalarımız olduğunu anlatamadan, doğu ve güneydoğumuzda yaşayan ve islam ile müşerref olduğumuz ilk yıllardan itibaren Horasan dan başlayarak İranlının kötü niyet ile yaptığı güya islamın emri yalanı ile dilimize kattığı fars ile Arapçanın etkisinin neticesinde meydana gelen karma dili konuşan akrabalarımıza kürt denildiğini, Kürtçenin ve kürtlerin müstakil bir millet değil bizzat Türkmenlerin kendisi olduğunu dosta düşmana anlatamadan, Bu kardaşlarımıza yapılan ihanet yatırımları ile kendi kardaşlarını vurur hale getirildiğini anlatamadan, Balkanlarda yetim bıraktığımız evladı fatihanı kucaklayamadan, sevgili anamın lehçesi ile onlara bir yudum su veremeden, yimek yidiniz mi diyemeden, ölen Abdulbaki efendi burada yatar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.