Ahmet Doğan İLBEY

Ahmet Doğan İLBEY

NECİP FÂZIL’IN “TOHUM” PİYESİNDE MARAŞ MİLLÎ MÜCADELESİ

Üstad Necip Fâzıl’ın “ata yurdum” dediği Maraş’a hususî bir alâkası vardı. Şehr-i Maraş’a her gelişinde Maraş’ı “gür sakalından, kalın kaşlarına ve fesine kadar” büyük babasına benzettiğini söylerdi. Maraşlıları kendine “aksiyon” ve fikir sahibi bir model olarak görür ve bunun için “Maraş tohumundan yetişme fikir adamını göstermek üzere öz memleketine gelmenin şerefini yaşadığını” coşkulu bir şekilde anlatır: “Birçok eser ortaya koydum, birçok şiir kaleme aldım, düzinelerce yazı yazdım ama hiçbiriyle övünemem. Övünecek bir şeyim varsa o da Maraşlı olmamdır.”

Üstadın Maraşlılık ruhu o kadar güçlüdür ki, Maraş’ın millî mücadelesine Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana ilgi gösterir. Maraş müdafaasının on yedinci yılı olan 12 Şubat 1937’de ve on sekizinci yılı olan 12 Şubat 1938’de İstanbul’da yüksek tahsil yapan Maraşlı gençler tarafından Eminönü Halkevi’nde düzenlenen “Maraş’ın kurtuluş günü” nde Maraş millî mücadelesine dair konuşma yapar. 1935’de yazdığı “Tohum” adlı eseri 1 Kasım 1919’dan 1920 yılı 11 Şubat 1920’ye kadar süren Fransız işgaline karşı Maraşlıların cümleten katıldığı millî mücadelesini anlatmaktadır. Kendisinden dinleyelim:

“Hiç unutmuyorum. Bundan on bir sene evvel, ben Ceyhan’da bir banka memuru iken, bir Maraşlı, beni oradaki çiftliğine davet etti. Göz alabildiğine dümdüz uzayan bir ovanın ortasına kakılmış bir çardağın üstünde ve gümüş bir sini biçimindeki ablak bir ay altında, gözyaşlarını gizleyemeden bana sabaha kadar, Maraş kurtuluşunu safha safha anlattı. Ömrümde, şiir akışı ve hayâl şahlanışı bakımından bu kadar güzel bir gece geçirmedim. O anlattıkça, dümdüz ve çırçıplak ova; dağ, akarsu, uçurum, insan ve at, bir efsane kalabalığıyla doldu. Bu kalabalık, beni ve düşüncelerimi gün doğuncaya kadar bekledi. Maraş’ın mânâsını billurlaştırmak için yazdığım Tohum piyesindeki fikri işte bu gece evladım...” (Ömer Hakan Özalp, Derin Tarih Dergisinin Şubat 2020 sayısı, s. 13)       

MARAŞ MÜDAFAASINDA FERHAD BEY

“Tohum” piyesi işgalci Fransızlara karşı başlatılan Maraş müdafaasının öncülerinden Maraşlı münevver Ferhad Bey’i öne çıkararak millî hâfızamıza yerleştiriyor. Bir asır sonra millî hâfızama yerleşen bir başka kahraman da Maraşlıların mânevî annesi olan ve Maraş müdafaasına katılan yürekli Şerife Teyze’dir. (s.86)

Birçok kahramanın yer aldığı “Tohum” da tasarlanmış bu iki isim hakikatte benzeri olan sembol şahsiyetlerdir. Ferhad Bey İstanbul’da ve Avrupa’da yüksel tahsil yapmış, milliyetçi ve mukaddesatçı birisidir. Maraş düşman işgaline uğrayınca memleketinde kalıp Fransız askerlerine karşı mücadeleye katılan Anadolu âşığı yiğit bir vatanseverdir. Fransızlar tarafından tuzağa düşürülerek öldürülen kardeşi Osman’ın kaçırılan hanımını düşman komitecilerin elinden kurtarır. (s. 68). Ona göre Anadolu vatan olmanın yanında bin yıldır Türklerin millî varlığını içinde taşıyan bir tohumdur. Bu tohumun ruhu, “kendisini çıplak, yalçın, hoyrat bir maddenin (taş, toprak) maskesine bürümüştür ve bu tohumun çekirdeği olan Anadolu bütün sırlarını gizleyerek insanları kendisine bağlamıştır.” (s.43)

TOHUM, MARAŞ VE İSTİKLÂL

Ferhad Bey’in uğrak yeri Maraş’ta bir handır. Hancı, Ferhad’a kahraman gözüyle bakan ve onun dert yoldaşı olan birisidir. Ferhad Bey Hancıyı baba gibi sayar. Sabırsızdır, bir ân önce Fransız askerlerine karşı harbi başlatmak ister. Hancı vaktin gelmesi gerek, diyerek onu sabırlı olmasını ister. “Ferhad Bey: Baba! Hancı: Oğlum! Ferhad Bey: Ne yapmak lazım? Hancı: Sabretmek, sabretmek… Elimizden başka bir şey gelmez. Ferhad Bey: Nasıl sabredilir, öğretir misin? Hancı: Oğlum! Nasıl sabredilir bilmez misin? Herkes nasıl sabrediyor? Ferhad Bey: Unutarak mı, adam sen de ne olursa olsun diyerek mi, yoksa yaralı bir ciğerde, etrafı keseyle çevrili bir kurşun parçası gibi bu ağırlığı içimizde taşıyarak mı, nasıl? Hancı: Hiç unutmak, aldırmamak olur mu? Sabır, çekilen şeyi duymamak değil, ona dayanmayı bilmektir. Acı ne kadar büyükse sabır da o kadar büyüktür.” (s.38).

Kafkas esaretinden yeni kurtulmuş bir Yolcu İstanbul’a gitmek için Maraş’taki handa mola verir. Yolcu, Hancı’ya anlatır: “Maraş'a iki günlük yoldan beri hep onun adını duyuyorum. Dert oldu bana bu Ferhad Bey. Onu mutlaka görmeliyim. Ferhad Bey şöyle yaptı, Ferhad Bey böyle etti, Ferhad Bey dağa çekildi, Ferhad Bey'in kardeşini öldürdüler, Ferhad Bey Fransızlara dedi ki, Ferhad Bey komitecilerle boğuşuyor, Maraş kan ve ateş içinde ve Ferhad Bey...” (s. 22). 

“MARAŞ GİBİ BİR YERDE NASIL BİR ADAM BU?”

Hancı, Ferhad Bey’in Maraşlıların nezdinde bir kahraman olduğunu anlatır. Hancının anlattıklarından hayrete düşen Yolcu, “Maraş gibi yerde nasıl bir adam bu? Bunca yıl okumuş yazmış bir adam nasıl olur da Anadolu’nun ruhundan bir şey kaybetmez. Bir bakıma göre eski zamanların kahramanlarını andırıyor. Kimdir, nedir bu adam?” diyerek, Ferhad Bey’e hayranlık duymaya başlar. (s.23) 

Hancının anlattıkları Ferhad Bey’in ve Anadolu’nun ruh mayasının târifidir. Yolcu harp görmüş, İstanbul’da yaşamış tecrübeli birisidir ve yaşayan bir kahraman olan Ferhad Bey’in varlığından hayli duygulanır: “Biz bu ruhu tanımıyoruz. Bu ruh dal budak salmış bir ağaç gibi göz önünde fışkırmış hakikatlerden değildir. En derin ve en gizli hakikatlerdendir. Hakikat kesifleştikçe ruh küçülür ve küçüldükçe gizlenir. Bir tohum gibidir.”

Yolcu ile Ferhad Bey handa tanışırlar. Ferhad Bey kuvâ-yı millîyeci ruhuyla konuşur: “Biz burada muharebe etmiyoruz. Muharebe dediğimiz, tüfeği olana karşı tüfekle, mızraklıya karşı mızrakla ve tırnakla dövüşene karşı tırnakla yapılan şeydir. (…) Onlar üzerimize hortumla ateş sıkıyor. Bizim sırtımızda gömleğimiz bile yok.” (s. 44).

Ferhad Bey vatan ve istiklâl aşkıyla vecde geçerek konuşmasını ateşli bir şekilde sürdürür: “Onlar üzerimize hortumla ateş sıkıyor. Bizim sırtımızda gömleğimiz bile yok. Ateş geldiği zaman sırtımızda bir patiskanın bile mukavemetini bulamıyor. Biz burada muharebe etmiyoruz. Bir sivrisinekle bir ejderhayı dövüştürmek gibi sihirbaz işine benzer bir tecrübe yapıyoruz.”

Ve ardından cenk marşı söylercesine “Sapan taşlarının yanında füze / Başka âlemlerden farkımız bizim” diyerek kalkar ve Maraşlı mücâhitlerin yanına gitmeye hazırlanır. (s. 86-87). 

“FERHAD BEY! BENİ DE ALIN YANINIZA!”

Ferhad Bey’in harbin başladığını anlatmasından ve onun cesaretinden vatan şuuru kabaran Yolcu: “Ferhad Bey! Size yalvarırım. Beni de alın yanınıza! Size faydalı olduğum müddetçe kalayım. Beraber çalışalım. Bana emniyet edin!” diyerek âdeta yalvarır. Ferhad Bey, Yolcu’ya “Bizimle kalmak istiyor musunuz?” Yolcu: “Her şeyimle sizinim.” (s. 40).

Yolcu, memleketine gitmekten vazgeçip Ferhad Bey’le Maraş müdafaasına katılmayı göze almış vatansever bir tavır ortaya koyar. Ferhad Bey, Yolcu’yu harpten dolayı başlayan yokluğun, darlığın içinde mücadele bitene kadar misafir eder. Yolcu’nun Maraş'ın istiklâli için İstanbul’a ailesinin yanına gitmekten vazgeçip, Fransızlara karşı Ferhad Bey’in yanında mücadele katılması vatan kavramının Türk milleti nezdinde önemini gösterir. Hülâsa ifadeyle, Türk Anadolu’nun ve Maraş’ın millî şuuru “Tohum” da Ferhat Bey’in şahsında sembolleşmektedir.([email protected])

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İLBEY Arşivi